Son yıllarda Ankara’da siyasi atmosfer yükseldiğinde ve taraflar keskinleştiğinde Türkiye’nin entelektüel camiası da buna hemen ayak uyduruyor. Aydın, bilim insanı olmanın etik değerleri hızla ve kolaylıkla ayaklar altına alınabiliniyor. Sorunlara ve konulara ak ve kara mantığıyla, maç izleyen taraftar gibi yaklaşmak hızla yaygınlaşıyor ve tartışmalara hakim oluyor.
Anayasa değişikliği tartışmalarında bunu bir kez daha gördük. Bu süreç, Türkiye’nin entelektüel ve siyaset camiasının demokrasi konusundaki zafiyetini de bir kez daha açığa çıkardı.
Anayasa tartışmaları ilk andan itibaren salt değişiklikten yana olmak veya karşı olmak ikilemine sıkıştırılarak sürdürülmek isteniyor.
Bunun en tipik örneğini Barış ve Demokrasi Partisi’nin izlediği siyasete yaklaşımda görüyoruz.
BDP’yi yakından tanıyan ve takip eden bazı aydınlar ve siyasetçiler, bu noktada BDP’ye ciddi haksızlıklar yapmakta. Bu haksızlıklar demokratik kültürün daha fazla çoraklaşmasına vesile olmaktadır.
BDP’nin mevcut haliyle anayasa değişikliğine evet dememesi kimileri tarafından MHP ve CHP ile paralel siyasal tutum alma olarak değerlendiriliyor. Hatta BDP’nin Ergenekon cephesiyle buluşabileceği imalarında bulunuluyor.
Bunda BDP’nin anayasa değişikliği konusundaki önerilerini ve eleştirilerini önemsememe durumu hakim olduğu için bu büyük haksızlık. Çünkü BDP’nin Türkiye’nin demokratikleşmesi ve gerçek demokratik bir anayasaya sahip olması için, yargının statükoyu koruyuculuğuna son verecek ciddi ve kapsamlı önerileri var. Bunları yok sayarak BDP’den destek beklemek siyasi etiğe sığmaz. BDP’nin anayasa tartışmasında açtığı yol görülmelidir. Çünkü bu yol her türlü vesayetten kurtuluşun ve demokrasinin yoludur.
Varlık nedeni Ergenekoncularla, milliyetçilerle ve statükocularla mücadele etmek olan siyasi bir partiye böyle bir eleştirinin yapılabilmesi için elde ciddi verilerin olması gerekiyor.
MHP’nin, CHP’nin ve Ergenekoncuların hangi eleştirileri, BDP’nin eleştirisiyle paralellik taşıyor da böylesi bir tehlikeye işaret ediliyor anlamak zor. Aksine BDP’nin eleştirileri ve önerileri yüz seksen derece aksi istikamette.
CHP ve MHP, yüksek yargıya ve anayasaya dokunuyorsunuz diye itiraz ediyor. BDP, evet yargıya ve anayasaya dokunmak gerek ama bu evrensel normlarda olsun diyor.
CHP ve MHP parti kapatmaları zorlaştırmayın diyor. BDP, Türkiye partiler mezarlığı olmaktan ancak parti kapatma kriterleri Venedik kriterleri ölçülerinde olduğunda çıkar diyor.
CHP ve MHP rejimi değiştiriyorsunuz, bunu engelleyeceğiz diyor. BDP evet rejim değişmeli hem de bu değişim radikal ölçülerde olmalı diyor.
CHP ve MHP yaklaşan seçim öncesi AK Parti ile ortak tutum almayız diyor. BDP değişiklikler için herkes ile uzlaşmaya ve ortaklaşmaya hazırız diyor.
AK Parti ise, BDP’nin bütün bu yaklaşımlarına ‘değişim benim devletin muktedirleriyle yaptığım uzlaşma kadar olacak, sen burnunu sokma, sadece beni destekle’ yanıtı vermekle yetiniyor.
BDP’nin diyalog ve uzlaşma arayışından, AK Parti devletin muktedirlerini, içindeki milliyetçileri rahatsız etmemek ve muhtemel anayasa referandumunda milliyetçi ve mukadderatçı seçmenin oyunu almak için uzak durduğu koşullarda BDP’nin pakete mevcut haliyle evet demesini beklemek, AK Parti’ye siyasi ilhakını istemekle eş anlama gelir.
Siyasette herhangi politik tutumu kendi gerekçesinden tamamen bağımsız, hatta başka gerekçelerle değerlendirmeye tabi tutmanın siyasal etikle bağdaşır bir yanı yoktur.
Toplumsal ve siyasal gücünü Kürt hareketinin mücadelesinden alan ve gerçek radikal demokratik değişimin tek toplumsal gücü olan siyasal öznenin böylesine bir eleştiriyle baskı altına alınmaya çalışılması nafile bir çabadır.
Siyasal ve toplumsal değişimden yana olmanın gereği, gerçek değişimin toplumsal dinamiği olan Kürtlerin hiçbir demokratik talebini içermeyen anayasa değişikliğinin Kürtleri dışlamak olduğunu siyasi iktidara hatırlatmaktır. Aydın olmanın etiği, Kürtlerin temel taleplerini içermeyen anayasa değişikliğinin bir arada yaşamı daha da zorlaştıran bir değişiklik olacağını anlatmayı gerekli kılıyor.
Mevcut durumda statükocularla, Ergenekoncularla ve milliyetçilerle siyaseten buluşma şansı ve ihtimali sıfır olan tek siyasal güç Kürt hareketidir. Kürt hareketinin kendisini bu noktada kanıtlamaya en küçük ihtiyacı yoktur.
30 Nisan 2010