AK Parti’nin Anayasa hamleleri

27-04-2010 RADİKAL İKİ

AK Parti’nin, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde sonra gündeme getirdiği yeni sivil anayasa tartışması Türkiye’nin anayasa yapma konusunda tecrübesizliğini ortaya çıkardı.

Türkiye, 12 Eylül sonrasında parlamenter düzene geçtikten sonra 1982 anayasasından kurtulmayı bir türlü başaramadı. Bugüne kadar on altı kez kısmi değişiklikler yapılan anayasada özellikle AB ile müzakere kapsamından yapılan değişiklikler en kapsamlıları ve önemlileriydi. Ama darbe anayasasının yerine demokratik yeni bir anayasa yapılmadı. Yani bu değişiklikler, 1982 anayasasının felsefesinde radikal kopuşu sağlamadı.
Birçok soruna çözüm bulmaya çalışıldığında anayasa engeliyle çıkıyor. Kürt meselesinde , yargı, yasama ve yürütme ilişkilerinde, parti kapatmalarında, asker sivil ilişkilerinin düzenlenmesinde ve çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli toplumsal yaşamın kurumsallaştırılmasında gibi sorunlarda anayasal engeller aşılamıyor.

AK Parti’nin Anayasa hamleleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne zevk edilen anayasa değişikliğinin akıbeti ne olursa olsun, Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacı ortadan kalkmayacak. Yani iç bütünselliğe sahip, toplumsal sorunların çözümün zemini olacak, demokrasi çıtamızı evrensel normlara yükseltecek anayasa ihtiyacı devam edecek.
AK Parti’nin, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde sonra gündeme getirdiği yeni sivil anayasa tartışması Türkiye’nin anayasa yapma konusunda tecrübesizliğini ortaya çıkardı. Bu tecrübesizlikte bugüne kadar bütün anayasaların olağanüstü dönemlerde, askeri yönetimler tarafından yapılmış olmasının büyük payı var.
1982 anayasasının yerine gerçek anlamda demokratik yeni anayasa yapabilmek için öncelikle 22 Temmuz seçimleri sonrasında yaşadığımız anayasa değişiklikleri tartışmalarından doğru sonuçlar çıkarmak gerekiyor.
Bugünlerde süren tartışmalarda da görüldüğü gibi anayasanın içeriği kadar yapılma yöntemi de önemli. Bu nedenledir ki, anayasa yapan ülkelerdeki olağan yasama çalışmasıyla anayasa yapımındaki yasama süreci farklılık arz etmektedir. Denebilir ki, anayasa yapımını salt bir yasama görevi sınırında düşünmek mümkün ve doğru değildir. Yakın geçmişte İspanya ve Güney Afrika gibi bir dizi ülkelerde anayasalar özel süreçler örgütlenerek yapılmıştır.
Bizde de son günlerde yaşanlarla “ben (biz) yaparım(z) olur” anlayışı terk edilmeden anayasada radikal demokratik değişiklikler yapmanın veya yeni anayasa yapmanın mümkün olmadığı görüldü.
Anayasa farklılıklarla eşit, özgür bireyler ve topluluklar olarak bir arada yaşamanın demokratik zemini tarif eden bir uzlaşma metni olmak durumundadır. Uzlaşmanın çapı, aynı zamanda anayasa zemininin ne derece demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü olduğunun da ölçüsü gösterir. Bundan dolayı anayasa tartışmasının en can alıcı noktalarından biri anayasanın hangi yöntemle yapıldığıdır. Uzlaşmanın mümkün olduğu kadar geniş toplumsal kesimleri kapsayacak tarzda genişletilebilmesinin yolu ve yöntemidir.
Anayasa yapmanın düzenleyici ve öncü zemini olması gereken parlamento, bu gün seçmenin oldukça geniş bir kesimini temsil etmekten uzaktır. 12 Eylül sonrasının seçim sistemi ve siyasi partiler yasası seçmen eğiliminin gerçek anlamda parlamentoya yansımasını engellemektedir. Son seçimlerde parlamentoda temsilin yüksekliği iddiası da tam gerçekliği yansıtmıyor. 22 Temmuz milletvekili genel seçimlerinde kullanılan 35.049.691 geçerli oydan 4.567.237 oy parlamentoya yansımamıştır. Yine bağımsızların almış olduğu 1.835 486 oyun büyük bölümü de çöpe gitmiştir. Bağımsız adaylarla seçimlere katılan eskiDTP’nin, parlamentoda temsil oranını yükseltmiş olması temsil sorunu ortadan kalkmış değildir. Siyasi partiler yasasının sonucu olarak lider sultası altında yürütülen parlamenter faaliyet de göz önünü alındığında “toplumsal uzlaşma”nın zemininin tümden daraldığını görmek mümkün.

Temsilde adalet, siyasette demokratikleşme

Bu nedenle yeni anayasa için toplumsal katılım ve uzlaşmanın önünün açılması için bir süre önce yayınlanan 200 küsur imzalı bildiride yer alan, siyasetin asgari olarak demokratikleşmesine dönük talepler yeni anayasa hazırlıkları kapsamında öncelikli ele alınması gerek düzenlemelerdir. Temsilde adalet sağlamadan ve demokratik siyasetinin kanallarını açmadan anayasa hazırlığına girişmek, toplumsal katılımdan uzak, uzlaşma zeminleri sınırlı bir anayasa yapımı sürecinin yaşanmasına yol açacağı için demokratik muhtevası kaçınılmaz olarak zayıf bir anayasa ortaya çıkacaktır.
Hiç kuşkusuz, toplumların ana sözleşmesi sayılan anayasaların yapımından sadece parlamenter zeminde mümkün olduğu kadar geniş uzlaşmanın sağlanması yeterli değildir. Parlamento dışı siyasal güçlerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve yurttaş inisiyatiflerin anayasa yapım sürecinin aktif özneleri haline getirilmesi, bunun formunun bulunması parlamenter zemindeki siyasal aktörlerin ve esas olarak da siyasal iktidarın sorumluluğundadır.
Bizde en fazla göz ardı edilen bu noktadır. Milli iradenin temsilini anti demokratik seçim ve siyasi partiler yasasına yaslanarak oluşturulmuş parlamentoya veya parlamento çoğunluğuna indirgemek doğru değildir. Bu milli iradenin açığa çıkmasında parlamento dışı siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, meslek örgütlerinin ve yurttaş inisiyatiflerinin de önemli, rolü söz konusudur. Bunların işlevli kılınması aynı zamanda siyasetin toplumsallaşmasıdır.
Bu anlamda geniş uzlaşma zeminine dayanmayan yeni Anayasa’nın, sorunları kronikleştirmesi kaçınılmazdır. Anayasal zeminde kendilerini var edemeyen toplumsal kesimler, anayasal zeminleri zorlamaya devam edeceklerdir. Türkiye’nin kadim sorunu olan Kürt Sorunu bunun en iyi örneğidir. Anayasal zeminde kendisini var edemeyen Kürtlerin, mücadelelerinin tonunun artması beklenmeyen bir şey olmaz. Alevilerin durumu da bundan farklı değil. Keza sosyal yaşamdan dışlanmış alt katmanların, insanca yaşamalarını ı sağlamaktan uzak ve sosyal içerikten mahrum bir anayasa, ötekilerin sistemle sorunlarını derinleştirecektir. Sistem, dışında bıraktığı bütün kesimlerle çatışmaya devam edecektir. Anayasa dışında bırakılmış toplumsal kesimlerin genişliği, sistemin hangi boyutlarda risk altında olduğunu göstermektedir. Demokrasinin geliştirip yaygınlaştırılması, özgürlüklerin kullanılabilir hale gelmesi ve toplumsal kesimler arasındaki sosyal adaletin gözetilmeye başlanması bu riski azaltacaktır.

Yürütülen anayasa tartışması sonuçlarından bağımsız, yeni anayasa ihtiyacı bu anlayışla ele alınarak her türlü vesayetçi anlayıştan arındırılmış gerçek demokratik anayasa yapmanın zemini inşa edilebilir