Meclis’teki anayasa görüşmeleri turnusol kağıdı işlevi görmeye devam ediyor. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in ‘Bu ülkede savaş var. Savaşı destekleyen bir parlamentoda konuşmaktan utanç duyuyorum’ sözlerine Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin ve AK Parti milletvekillerinin gösterdiği tepki, bildiğimiz iki gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Birincisi egemen siyasetçilerin gerçeklerden ne derece korktukları, diğeri ise savaş ve milliyetçilikten beslenmeye devam etmedeki ısrarcı oluşları.
Kırk bin insanımızın yaşamına mal olmuş savaş gerçeğini ikrar etmeden korkan siyasetçi tipi ve ‘ben senden daha fazla milliyetçiyim’ zihniyetine sahip milletvekilleriyle Türkiye siyaset pazarının ne derece ucuzladığına tanıklık ediyoruz.
Meclis Başkanı’nı milliyetçi, mukadderatçı seçmen kitlesinin desteğini almak için Sebahat Tuncel’e ‘ordumuz başka ülkelerin ordusuyla değil, terör örgütüyle mücadele ediyor’ diye yanıt verme ihtiyacı hissetmesi ve AK Parti milletvekillerinin MHP zihniyetinin ürünü olan ‘ya sev ya terk et’e denk düşen ‘burayı terk et’ diye sınırlarını aşan tepki göstermeleri demokratik zihniyetten uzak oluşlarının göstergesidir.
Ancak bununla sınırlı değil. Meclis’teki bu ötekileştirici tepki, Samsun’da Ahmet Türk’e yumruğa dönüşüyor. Sonra da sokaktaki linç girişimlerine şaşılıyor. Meclis kürsüsünden BDP milletvekillerinin bayrak sevgisini sorgulayan milletvekilleri, Kürtlere yönelik linç girişimlerini vatandaş tepkisi olarak değerlendiren siyasetçiler, savaş gerçeğinin dillendirilmesine ‘milli duygularla’ ve hadlerini aşarak tepki gösterenler sokaktaki linçlerin müsebbipleridirler.
Türkiye geçmişiyle ve gerçekleriyle yüzleşmeye cesaret etmeden ve bugünü çürüten gerçeklerden radikal kopuşu başarmadan, geleceğini demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir biçimde kuramaz. Meclis Başkanı’nın gösterdiği tepki, Kürt sorununun gerçeklerinden korkmanın bir ürünüdür.
Türkiye benzer korkuları son yıllarda her 24 Nisan’da Ermeni Soykırımı dolayısıyla yaşıyor. 1915 yılının Türkiyesi’nde Ermenilerin yaşadıklarına soykırım denip denmeyeceği sendromu yaşanıyor.
Hrant Dink’ın öldürülmesiyle toplum Ermeni sorunuyla tanıştı. İki yıl önce ‘Özür Diliyoruz’ kampanyasıyla sorun konuşulmaya başlandı. 95. yılda ise sorunla ve tarihle yüzleşmek için anlamlı adımlar atılmaya başlandı. Bu yıl ilk kez İHD, birçok kurum ve inisiyatif bu doğrultuda yaygın etkinlikler yapıyorlar.
Bunlarda biri de, bir grup yurttaşın çağrısıyla bu yıl 24 Nisan 2010 Çarşamba günü saat: 19.00’da Taksim’de, Tramvay Durağı’nda Ermeni yurttaşlarımızın acılarını paylaşmak, ölülerimizi anmak ve Ermeni gerçeğiyle yüzleşmek için bir araya gelinmesi.
Akademisyenlerin, barış savunucularının, gazetecilerin imzaladığı çağrı metninde şu ifadeler yer alıyor:
Bu acı BİZİM acımız. Bu yas HEPİMİZIN.
1915’te, nüfusumuz henüz 13 milyonken, bu topraklarda 1,5 – 2 milyon Ermeni yaşıyordu. Trakya’da, Ege’de, Adana’da, Malatya’da, Van’da, Kars’ta… Samatya’da, Şisli’de, Adalar’da, Galata’da… Mahalle bakkalımız, terzimiz, kuyumcumuz, marangozumuz, kunduracımız, yan tarladaki rençberimiz, değirmencimiz, sınıf arkadaşımız, öğretmenimiz, subayımız, emir erimiz, milletvekilimiz, tarihçimiz, bestekarımız… Arkadaşlarımızdılar. Kapı komşularımız, dert ortaklarımızdılar. Trakya’da, Ege’de, Adana’da, Malatya’da, Van’da, Kars’ta… Samatya’da, Şişli’de, Adalar’da, Galata’da…
24 Nisan 1915’te ‘gönderilmeye’ başlandılar. Onları kaybettik. Artık yoklar. Çok büyük çoğunluğu aramızda yok. Mezarları bile yok. ‘Büyük Felaket’in vicdanlarımıza yüklediği ‘Büyük Acı’ ise olanca ağırlığıyla VAR. 95 yıldır büyüyor.
Bu ‘Büyük Acı’yı yüreğinde hisseden bütün Türkiyelileri 1915 kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğilmeye çağırıyoruz. Siyahlar içinde, sessizce. Ruhlarına yakacağımız mumlarla, çiçeklerle…
Korkuları yenmenin yolu, bu türden etkinlikleri çoğaltmaktan, acılarımızı ve sevinçlerimizi paylaşmaktan geçiyor.
Türkiye her türden tabusunu yıkmayı başaramadığı sürece gerçek demokrasi inşa edilemez. Bunun turnusol kağıdı Kürt ve Ermeni meselesiyle yüzleşmektir. Yüzleşmek tanımaktır, yüzleşmek paylaşmaktır, yüzleşmek çözümü konuşmak ve bulmaktır. Yüzleşmek, tanışmak, paylaşmak ve çözmek isteyenler artık kaplarına sığmıyorlar.
23 Nisan 2010