Değişimin rotası ve yanıtsız sorular

Anayasalar sorunları demokratikçe gidermek ve toplumun bir arada yaşamını sağlamak üzere yapılır ya da değiştirilir. Bu toplumun en geniş kesimlerinin mutabakatını sağlayacak bir yöntemle yapılır. Ötekilerin taleplerini kapsamak ve sorunları çözmek için yapılır.

Bizdeki anayasa tartışması bundan oldukça uzak, sorunları daha çok derinleştirecek biçimde yürütülüyor.

Son iki yıldır Ergenekon soruşturması kapsamında gerçekleşen kutuplaşma paralelinde evetçiler, hayırcılar ayrışması bütün topluma dayatılıyor. Yapay bir biçimde değişimden yana olanlar, olmayanlar saflaşması yaratılmaya çalışılıyor.

Ayrışmanın iki tarafı da Kürt hareketinin ne yapacağını merak ediyor; örtülü veya açık bir biçimde Kürt siyasetçileri baskı altına alınmaya çalışılıyor.

Diğer taraftan, her iki taraf da Kürt sorunu konusunda ‘mutabakatlarını’ bozmamaya özen gösteriyorlar. Kürtlerin taleplerini duymuyorlar, görmüyorlar.

BDP’nin anayasa değişikliği önerilerini görmüyorlar, duymuyorlar ve dikkate almıyorlar.

Bin beş yüz Kürt seçilmiş yerel yöneticinin ve siyasetçinin neden suçlandıklarını bilmeden cezaevinde tutulmalarını bir kez bile ağızlarına almıyorlar. Bir hafta sonra 14 Nisan’da tam bir yılı dolan kapatılan DTP’nin Genel Başkan Yardımcıları Kamuran Yüksek, Bayram Altun, Selma Irmak ve 49 arkadaşının iddianameleri çıkmadığı için savunma haklarının ellerinden alınması bile önemsenmiyor.

Ergenekon, Kafes veya Balyoz soruşturmasının sanıkları üçer, beşer tahliye ediliyor. Diyarbakır’da bir yıldır bir kişinin bile serbest bırakılmaması sorgulanmıyor.

Sağlık durumu giderek ağırlaşan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın tutukluluğu yedi aydır devam ettiriliyor, üstelik ciddi sağlık kontrolü dahi yapılmıyor. Ama emekli paşalar doktor raporuyla serbest bırakılıyor. Türk’ün emeklisi muteber, Kürt’ün siyasetçisi tehlikeli görülmeye devam ediliyor.

11 Eylül 2009 tarihinde Kürt demokratik siyasetine yönelik gerçekleştirilen üçüncü büyük operasyonda tutuklanan 11 belediye başkanı yedi aydır cezaevinde. Toplumda esas kutuplaşma ve yarılmayı bunlar yaratıyor. Bunu gidermeye dönük en küçük bir çaba gösterilmediği sürece değişim ‘hoş bir seda olmaktan’ öteye geçemez.

Anayasa tartışmasında BDP’nin tutumunu önemseyenler, BDP Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş’ın, 1 Nisan 2010 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı konuşmadaki şu sözlere kulak verseler ve gereğini yapsalar sorun büyük ölçüde çözülecek.

‘Diyarbakır Adliyesi’nde 1 yıldan beridir bulunan dosya bir türlü davaya dönüşmemektedir. Bu ülkede herkes hukuktan söz edebilir, herkes hukukun üstünlüğü var diyebilir. Ama hiç kimse bizi inandıramaz.. Biz bu coğrafyada, bu topraklarda 87 yıldır hukuku görmedik. Cumhuriyet kurulduğundan beri hukuk bu topraklara uğramadı. Sadece yasaklar uğradı.’

Bunlar anayasa tartışmasının rotasını ve kaderini belirleyecek en önemli sorular… BDP’nin, AK Parti’nin paketine karşı izleyeceği siyaseti merak edenler, önce AK Parti’nin bu sorulara ne yanıt verdiğini veya bu durumun yarattığı sorunları çözmeyi aklının ucundan geçirip geçirmediğini sormaları gerek.

Bu ve bunlara benzer soruları sormadan, BDP’nin pakete destek vermesini istemek vicdansızlıktır. Vicdan sahibi olmadan barış savunulamaz.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren büyük zulüm altında yaşamış, vicdanının sesini dinleyen hiçbir Kürt’ün, Kandil’den ve Mahmur’dan gelen Gülbahar Çiçekçi ve arkadaşları hakkında Diyarbakır’da basın toplantısında ifade ettikleri görüşler ve Pasaport Kanunu’na muhalefet nedeniyle yirmişer yıl ceza istemiyle dava açılmasına seyirci kalmayacağı artık biliniyor olsa gerek.

Bu nedenle Sayın BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ifade ettiği gibi BDP’nin AK Parti’ye destek vermesini istemek etik ve demokratik bir tutum değil. Buna yapılacak ‘AK Parti’ye değil, değişime destek istendiği’ itirazları ise boş laf. Çünkü değişim, değişimin dinamiklerinin taleplerinin içerilmesiyle ve sorunların çözüm zeminlerinin yaratılmasıyla gerçekleşir. Pakette ise ciddiye alınabilecek böyle bir şey yok.

BDP’den önce AK Parti’nin bir tercih yaptığı görülmelidir. AK Parti, değişim dinamiklerini ve güçlerini değil, kendi içindeki milliyetçi ve statükocuları ve Kenan Evren anayasasının felsefesine sıkı sıkıya bağlı olanları tercih etmiştir. Esas değişim önündeki engel budur. Liberaller bunu gizlemeye çalışarak değişime destek vermiş olmuyorlar.

Değişim isteyenler, önce cezaevindeki yerel yönetici ve siyasetçilerin ve barış için silahını bırakıp gelenlerin bu durumuna itiraz etmeli

9 Nisan 2010