AK Parti, 22 Temmuz seçimlerinde yeni bir anayasa yapma iddiasıyla seçmenden azımsanmayacak oy aldı.
Sonra bir gruba içeriğini tam olarak öğrenemediğimiz yeni anayasa taslağı hazırlattı.
12 Eylül Anayasası’nın değişmesini isteyen bütün toplumsal kesimler yeni anayasa hazırlığı için kolları sıvadı. Birçok sivil toplum örgütü, yeni anayasa nasıl olmalı ve nasıl hazırlanmalı konularında konferanslar, paneller düzenlediler ve önerilerini kamuoyu ile paylaştılar.
Hükümet ise taslağını tartışmaya açmak yerine aniden türban serbestliği yaparak, yeni anayasa ihtiyacının ve tartışmasının boğulmasına neden oldu. Sonrası ise malum, değişiklik Anayasa Mahkemesi’nden döndü.
Şimdi benzer bir süreç yeniden başlatılıyor.
Yeni bir anayasa ihtiyacının önüne, AK Parti yargı reformu gibi kendi önceliğini, öne çıkarıyor. Yargı reformu yeni bir anayasanın en önemli başlıklarında ve ihtiyaçlarından biri. Buna ancak CHP gibi geleceğini statükonun korunmasına bağlayanlar itiraz edebilir.
CHP’nin itirazı AK Parti’nin Anayasa değişikliği yapması. Bizi ise yapılacak değişikliğin kendisi ve yapılış tarzı ilgileniyoruz.
CHP, yargının bağımlı hale getirilmek istendiği ve hukukun siyasallaştırdığı gerekçesiyle itiraz ediyor. Yargı ne zaman bağımsız olmuş; hukuk ne zaman siyasal olmaktan çıkmış(?) CHP’den başka kimse bilmiyor. Bunun için de toplumdan beklenen desteği görmüyor.
Sorun AK Parti’nin askeri darbe ürünü olan mevcut Anayasa’yı bundan önce 17 kez olduğu gibi parça parça değişiklikle demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasaya dönüştürülemeyeceğini görmemesi ve kavrayamamasında.
Sorun, AK Parti’nin demokratik bir zihniyete sahip olmamasında düğümleniyor.
Yoksa değişikliği yapan partinin veya partilerin siyasal kimliğinden veya siyasal geçmişinden değil.
Önceki meclislerin, toplumun istemlerini dikkate almadan hükümetlerin istedikleri gibi anayasa değişikliği yapmasına ses çıkarmayan veya destek verenlerin, şimdi aynı şeyi yapan AK Parti’ye itiraz etmeleri veya bu Meclis Anayasa değişikliği yapamaz demeleri boş ve anlamsız sözlerdir.
Bu Meclis bal gibi Anayasa değişikliği yapar. Ancak bu değişikliklerin öncelikle yeni bir anayasa hazırlamanın demokratik koşullarını yaratma doğrultusunda olması gerekir.
Her şeyden önce yeni bir anayasa sadece Meclis çoğunluğu üzerinde yapılamaz. Yeni anayasa, parlamento içi, parlamento dışı tüm siyasi partilerin ve sendikaların, meslek örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının aktif katılımıyla, demokratik bir süreç işletilerek hazırlanmalıdır.
Bunun için acil olarak Anayasa’da ve yasalarda yapılması gerek bazı düzenlemelere ihtiyaç var. Bunlar öncelikle demokratik bir ortamda seçimlerin yapılmasını sağlayacak düzenlemelerdir.
Bunlar gündeme getirildiğinde, yeni anayasa yapılması sürecinin önünü kapatan statükocu güçlere karşı geniş toplumsal kesimlerin desteği alınacaktır.
Bunun ilk işaretini Barış ve Demokrasi Partisi eşbaşkanları verdiler.
Bunların başında hiç kuşkusuz parti kapatması gelmektedir. Yargıtay Başsavcısı partilerin başında demokrasi kılıcı gibi durduğu sürece hiçbir parti görüş ve önerilerini özgürce yapamaz, seçmen iradesi özgürce sandığa yansıyamaz.
Bu nedenle parti kapatılması, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Kriterleri çerçevesinde düzenlenmelidir.
Anayasa ve Seçim Yasası’nda yapılacak değişiklik ile ülke seçim barajı kaldırılmalı, partilerin Hazine yardımlarından adil biçimde yararlanmaları sağlanmalıdır.
Seçimlerde, kadınların daha fazla siyasi temsiline imkân vermek amacıyla yasa ve Anayasa’da gerekli pozitif ayrımcı düzenlemeler yapılmalıdır.
Kamu görevlileri ile ilgili siyaset yasağı kaldırılmalıdır.
Yani AK Parti, kendi önceliği ile toplumsal öncelikleri yarıştırma anlayışını terk etmelidir. Demokratik ve sivil bir anayasa yapılmasının önünü açacak bir anayasa değişikliği AK Parti’nin hayal dahi edemeyeceği büyüklükte toplumsal destek görecektir. Çünkü buna çok geniş kesimlerin ihtiyacı var.
AK Parti, Anayasa değişikliği dansını tek başına yapamaz.
12 Mart 2010