Son birkaç yazıda anlatmaya çalıştığım, Ankara’nın sorunlarımıza çözüm üretmez noktada olduğunu bu hafta Ankara’da yaşananlar daha fazla belirginleştirdi.
İlk bakışta insanlara birbiriyle çok bir bağı yokmuş gibi gelen konular etrafında yaşananlar sorunların çözüm dinamiklerini gösteriyor.
Tam elli üç gündür Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş binlerce TEKEL emekçisi ‘güvencesiz işçilik’ statüsüne geçirilmek istenmelerine karşı, Ankara’da direniyorlar. Sömürü ve zulüm düzeninin değişmesini isteyen sosyalistler, devrimciler, özgürlükleri için mücadele edenler, TEKEL işçileriyle dayanışma çadırları kurdular.
Gecenin ayazında battaniyelerini paylaşıyor, günün ilk ışıklarında hazırladıkları çorbayı onlara dağıtıyorlar. Sayıları eskisine göre oldukça az ama bu topraklarda dayanışma duygu ve düşüncesinin h‰l‰ varlığını gösterecek kadar çoklar. Ankara’daki TEKEL eylemini birçok şehre yayacak kadar becerikliler.
Dün altı emek örgütü hayatı durdurmak için iş bıraktıklarında işçilerle aynı saflarda yine bu devrimciler, sosyalistler vardı.
TEKEL işçilerinin iş, ekmek mücadelesiyle barış mücadelesini birleştirmeye çalışanlarla, TEKEL işçilerinin mücadelesini çözülen rejimi kurtarmak için kalkan yapan kaşarlanmış siyasetçileri ve CHP ve MHP gibi statükocuların medya şovlarını ayrıştırmak gerek.
Hükümet ise, TEKEL işçilerinin onurlu, iş ve ekmek kavgasını ve direnişini yasadışı ilan ederek tasfiye etmeye ve cezalandırmaya hazırlanıyor. Hükümetle birlikte Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı da dünkü iş bırakma eylemini yasadışı ilan etti. Hükümet, hükümetin valileri, işveren örgütleri direnen işçiye karşı birleştiler.
Çözüm yolu olarak işçilere, hükümet politikalarına boyun eğmeleri öneriliyor. Hükümet politikasına karşı eyleme kalkışmayı demokratik hak olarak kavramaktan uzak olanlar, ne yazık ki bir kısım liberaller tarafından ‘demokrasi şampiyonu’ ilan ediliyor.
Ankara sokaklarındaki işçi direnişini zorla bastırmak isteyenler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde anlamsız yere yumruklaşıyorlar ve kavga ediyorlar. İşte Ankara’nın tıkanmışlığını gösteren en son örnek bu pespayeleşmiş kavgadır.
TEKEL işçileri ve onlarla devrimci dayanışma içinde olanlar, insanca ve onurluca yaşam mücadelesi veriyorlar. Sorun çözmekten mahrum olanlar Meclis’te ‘it dalaş’ına tutuşuyorlar.
Bu it dalaşının yaşandığı anlarda, Ankara’yı tıkanma noktasına getiren Kürt sorunununda ise çözüm iradesi yine Kürt hareketinden geldi.
Hafta başında yapılan Barış ve Demokrasi Partisi’nin kongresinde, tasfiye amaçlı ‘Kürt Açılımı’na karşı izlenmesi gereken politikalar tartışılıp iradeleştirildi.
Eş genel başkanlar dün gazetemizde bu iradeyi, ‘Türkiyelileşmek, demokratik ana muhalefet partisi olmak ve Kürt sorununda muhatap olmak” olarak hedeflerini büyüttüklerini ilan ettiler.
Yine, Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen 6. Kürt Konferansı’nda Kürt sorununun çözümü tartışıldı. Tam da Meclis’te yumruklaşmanın yaşandığı gecenin sabahında, Kandil’den dört maddelik çözüm önerisi geldi. Bunlar silahların susması için siyasi ve askeri operasyonların durdurulması, 14 Nisan’dan itibaren tutuklanan Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması, Öcalan’ın cezasını ev hapsinde çekmesi ve çözüm için Kürtlerle diyalog.
Kürt hareketi, demokratik çözümün önünü açmak için siyasi önerilerini yapıyor, Ankara ise yıllardır uygulanan tasfiye politikasında ve ‘ben bilirim, ben yaparım’ anlayışında ısrar ediyor.
Ankara’daki TEKEL işçisinin sorununu demokratik yolla çözmeyi düşünmeyen muktedirler, Kürt sorununda da çözümsüzlükte ısrar ediyor. Kürt sorununun adil ve eşit çözümünü savunmaktan uzak olanlar, TEKEL işçisinin ‘güvenli iş’ isteğini kavrayabilmekten de uzaklar.
Sorunlarımızı çözmekten uzak duranları, çözüme mahkûm edecek güç, Kürtlerin eşitlik ve özgürlük istemli mücadelesiyle TEKEL işçilerinin iş, aş mücadelesini aynı kanalda buluşturmakla oluşacak. Toplumsal değişimin dinamiğini oluşturmak şimdilerde kimilerimizin yapmayı denediği gibi kolay ve beleşçe olmayacak. Direnenler yürünmesi gereken yolu gösteriyor, tabii görmek isteyenlere.
5 Şubat 2010