İki bin dokuzun ikinci yarısında beliren barış umutlarını, aralık ayında yaşananlar alıp götürdü. Yılların inkar ve şiddet politikası yerine, demokratik çözüm siyasetinde altı ay bile ısrar edilemedi, hiçbir somut adım atılmadı. Eski tarz politikalara dört elle sarılan AKP hükümeti, kendi sonunu hızlandırdı.
Yerel seçim sonrasında devlet erkanının ağzından düşmeyen Kürt Açılımı’nın, Kürt siyasetini tasfiye planı olduğu açığa çıktı. Sandıkta ve sınır ötesi operasyonlarla yenemediği Kürt hareketini, adliye ve kolluk güçleri eliyle elimine ederek ‘Kürtsüz’ Kürt meselesini çözme planını yürürlüğe koydu.
AKP’nin temel siyaseti sorunların varlığını kabul etme, ama çözümünü doğal muhatapları dışından arama olduğu başka sorunların pratiklerinden de anlaşılmaktadır. Örneğin; Alevi sorununu Alevilerin demokratik örgütlerini yok sayarak ya da çözüm arayışları dışına iterek çözmek isteği gibi.
AKP’nin, sorunlara ilişkin Kürt meselesinde olduğu gibi danışmanlık hizmetleri aldığı ‘kendinden menkul’ bir dizi insan mevcut.
AKP bu ‘danışmanlar’ kanalıyla kendi Kürdünü, kendi Alevisi’ni yaratarak bir anlamda cumhuriyetin tekçi kurucu ideolojisini yeniden üretiyor. Devletin Kürdü, devletin Alevisi yaratılıyor. Toplumsal sorunlar, resmileştirilerek özüne yapancılaştırılıyor. Yani tek tip toplum yaratmaya, bugüne kadar varlığı kabul edilmeyen sorunlar kabul edilerek, ama sorunlar resmileştirilerek devam ediliyor.
Bu yol demokrasiye, çoğulculuğa, örgütlü topluma kapalı bir yol. Bu yolla devlet, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar kimliği elinden alınanların devletin uygun gördüğü ile yetinmelerini istiyor.
21. yüzyılda artık dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir toplumsal kesiminde, devletin uygun gördüğü ile yetinmeye rıza göstermiyor. Göstermiş olsaydı, Kürtlerin isyanı bugüne kadar çoktan sona ererdi.
Her şeyin değişmekte olduğunu sabah-akşam vaaz edenlerin, otuz yılı aşan bu mücadelenin Kürtleri de değiştirdiğini görmeme tercihini neden yaptıklarını anlamak mümkün değil.
13 Kasım günü Meclis’te yapılan görüşmeyle Kürt sorununun varlığı devlet kayıtlarına girdi. Artık Kürtler yok sayılamayacağına göre AKP’nin seçilmişlere ve Kürtlerin partilerine saldırmasının bir izahı olmalıdır.
30 yıldır tasfiye edilemeyen hareketi, bugün bölgesel ve küresel güçlere sırt dayayarak yeniden tasfiyeye yeltenmenin hiçbir sorunu kalıcı bir biçimde çözmesi mümkün değildir. Bunun anlaşılması fazla zaman almayacak ama esas mesele, AKP’nin plastik kelepçeli demokrasisinin sabırların sınırını aştığı görülmek istenmiyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in 26 Aralık günü sinkaflı çığlığı bu sınıra dayanıldığını gösteriyor. Ama bunun yanı sıra Kürt siyasetçileri tasfiye etmeye çalışmanın yaratacağı şiddete dikkat çekmek istendiği de anlaşılmalıdır. Türkiye bu tehlikeye hızla yaklaşıyor. Hiç kuşkusuz şiddetin en ağır bedelini AKP ödeyecektir. Bugüne kadar bedel ödeyenlerin kaybedecek çok fazla bir şeyleri kalmadı. AKP’nin ise kaybedecek çok şeyi var. Her şeyden önce altındaki koltuğunun çekilmesi çok zor olmayabilir. Başta Kürtler olmak üzere bütün Türkiye’ye bedel ödettiren AKP’nin de bedel ödemesini istemek, ilk elden hem siyasi, hem de insani olarak doğal istem gibi görülüyor. Ancak sonrasında tünel zifiri karanlıksa ya da tünelin ucunda ışık görünmüyorsa, durumu düşünmek gerek.
Kısacası, AKP’nin iştahını fazla kabartmış görülen Kürt hareketini tasfiye planı, AKP’nin de sonunu getirebileceği gibi Türkiye’nin çok daha fazla karanlık bir döneme sürüklenmesine vesile olabilecek bir gelişmedir.
AKP’nin bu yolun tehlikeli olduğunu görmekten ve gördüğünü algılamaktan oldukça uzak olduğu da bir gerçek. Geriye tek bir şey kalıyor: Zaman daha fazla geç olmadan, AKP’ye bunu göstermek için harekete geçmek gerekiyor. Kürtler bunu yapıyorlar.
Fırat’ın bu yakasındaki demokrasi, eşitlik, barış ve özgürlük isteyenler ise Kürtleri alkışlamak veya çoğu kez izlemekle yetinmeyerek, kendi Türk milliyetçisini, Kürtlerle birlikte yaşamaya ikna etmeye çalışmalı veya zorlamalı ve AKP’nin de yaklaşan tehlikenin farkına varmasını sağlayacak bir şeyler yapmalıdır.
Not: 2010 yılında daha özgür, daha eşit ve daha demokratik bir Türkiye dileğiyle gazete çalışanlarının ve okuyucuların yeni yılı kutlu olsun.
1 Ocak 2010