Fırsatı değerlendirmek

19 milletvekilinin, Meclis’te kalma ve mücadelelerini bıraktıkları yerden devam ettirme kararını hangi süreçlerden geçerek, hangi saiklerle aldıkları ve bu kararın alınmasında kimin etken olduğu tabii ki sürecin bundan sonrası açısından çok önemlidir.

Ancak bunun kadar önemli olan, bu kararla Kürt hareketinin yeni bir dönemin kapısını aralamasıdır. Bu kapının sonuna kadar açılıp açılamayacağı ise milletvekillerine sine-i millet kararını gözden geçirin çağrısı yapanların ve siyasal iktidarın göstereceği tavra bağlıdır.

Kürt hareketi bu kararla iki önemli noktada ne derece ısrarcı olduğunu kanıtladı. Birincisi, elde ettiği kazanımları kolay kolay terk etmeyeceğini gösterdi.

Sistem Kürt hareketinin parlamentoda temsilini önlemek için bin bir engel çıkarmıştır. Meclis’e kapıdan sokulmak istenmeyen Kürt hareketi, bağımsız adaylık yoluyla bacadan girmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin siyasal kararıyla bu temsiliyetin ortadan kaldırılmasına izin vermemiştir.

İkincisi ise yine bu kararla Kürt hareketi, Kürt sorununun çözümünün adresinin demokratik siyaset zemini olduğunu, bu bakımdan parlamentoda bulunmanın önemini gösterdi. 19 milletvekilinin parlamentoda bulunması bütün olumsuz koşullara rağmen Kürt sorununun çözümünde h‰l‰ özel ve önemli rol sahibi olduklarını ortaya koydu.

Bu iki noktayı doğru kavramayanlar, sine-i millet kararının iptal edilişinde, kamuoyundan gelen taleplerin yanı sıra Abdullah Öcalan’ın etken olmasını ve bunun Sayın Ahmet Türk tarafından kamuoyuna ilan edilmesini soruna dönüştürmeye çalışıyorlar.

Aslında bu durum, DTP’nin kapatılmasıyla oluşan rejim tıkanıklığını ve kaos durumunu anlayamamanın bir sonucudur.

DTP uzun süredir, Kürt Açılımı’nda önemli bir aktörün Abdullah Öcalan olduğunu, bu nedenle Öcalan’ın dikkate alınması gerektiğini hükümete anlatırken, kendisinin Öcalan’ın görüşünü dikkatte almaması başlı başına bir tutarsızlık ve felaket olurdu. Ayrıca devletin çeşitli kurumlarının bildiği gerçeği kamuoyundan gizlemesi ise büyük bir takiye olurdu.

Sine-i millete kararının, çok yönlü muhasebesinin yapılması gerekir. Ancak bu muhasebeyi sadece Kürt hareketinden beklemek büyük bir tehlikeyi barındırıyor. Bu DTP’nin kapatılmasıyla ortaya çıkan rejimin tıkanmasının ve oluşan kaosun günahını Kürt hareketine çıkarma yaklaşımından kaynaklanıyor.

DTP’nin kapatılmasını Meclis’in ayıbı olarak tanımlayan Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in sözlerinin gereğini Meclis yerine getirmeden sorunun giderilmiş sanılması aymazlıktır.

Bu aymazlık içinde olanlar, şimdi DTP’li milletvekillerinin nasıl muhasebe yapmaları gerektiği üzerine vaaz veriyorlar.

Bu vaazda bulan medya mensupları, gerçekten barış istiyorlarsa medyanın nerede yanlış yaptığı üzerine de düşünmeliler.

Eski DTP’lileri, süreçten ders çıkarmaya çağıran aydınların, yazarların aynı sürecin tekrar yaşanmaması için AK Parti’ye sorumluluğunu hatırlatmaları gerekiyor.

Tehlikenin büyüğü kapıda bekliyor. Bülent Arınç’ın Emine Ayna için kullandığı çirkin sözlere ve hedef gösteren tutumuna sessiz kalındığı sürece tehlike atlatılamayacaktır.

AK Parti’yi, Kürt sorununu ‘Kürtsüz’ çözme arayışına son vermeye ve rejim tıkanıklığının önemli sebeplerinden biri olan siyasi partiler ve seçim yasasını hızla değiştirmeye ve yeni anayasa hazırlıklarına zorlamadan tehlike savuşturulamayacak ve tıkanıklık aşılamayacaktır. Pütürsüzleşen tasfiye hareketi önlenmeden, demokratik zeminlerdeki çözüm arayışları istenen sonucu doğurmayacaktır.

Meclis’te kalma kararını veren Kürt milletvekillerine karşı, Meclis’te ve toplumsal yaşamın diğer alanlarında ayrımcı ve ötekileştirici davranışlara devam edilmesi, sokaktaki şiddet ve şoven histerinin toplumu teslim almasının önüne geçilmemesi, 19 milletvekilin sunduğu fırsatın değerlendirilememesi sonucunu doğuracaktır.

25 Aralık 2009