Tartışmanın ortasında iki kent

Dersim ve İzmir son günlerde üzerinde en fazla tartışma yürütülen iki kentimiz oldu. Her ikisi de Kürt açılımı tartışmalarının yarattığı sonuçlar bağlamında tartışılıyor. Dersim, 1937 yılından sonra Alevilerin, Kürtlerin yaşadığı ayrımcılık, sürgün, katliam ve baskılar nedeniyle tartışılıyor.

İzmir ise, Tanıl Bora’nın ‘Türk kimlikli orta sınıf diye tabir ettiğimiz kesimde yükselen müthiş bir ırkçılık var. (…) Daha çok Ege ve Akdeniz sahillerinde, şehirli orta sınıflarda sadece politik değil, kültürel (barbar, köylü mahlûklar olarak gören) gözü kara bir ırkçılık gelişiyor’ diye tanımladığı faşist kalkışmayla gündem geldi. (BirGün gazetesi 31 Ağustos 2009)

Tanıl, bu linç girişimlerine karşı izlenen siyaseti ‘Devletin tutumu, linç girişiminde bulunanları haklı ve soylu göstermek biçiminde oluyor. Linççilerin sırtı sıvazlanıyor. Lince uğrayanlar suçlanıyor, koruma altına almak bahanesiyle itilip, kakılıyorlar’ diye tanımlıyor. (Aynı söyleşi)

Hükümet, DTP konvoyuna saldıranları değil, saldırıya maruz kalanları suçluyor. Faşist güruhun ırkçı saldırıları Meclis’e taşındı. Kürt açılımı sürecinde, Kürtlerin demokratik siyasal temsilcileri bizzat siyasi iradenin kolaylaştırıcılığında toplumsal lince tabi tutuluyor.

Toplumsal linç girişimlerinden en pespayesi ise Yılmaz Özdil’in, ‘Ahmet Türk İzmir’in kaymak tabakasındandır’ başlıklı köşe yazısıydı. Aşağılama, hedef gösterme basının amiral gemisine yakışıyor.

Bunlar ayrımcılığın, ötekileştirmenin ve Türk milliyetçiliğinin ulaştığı boyutları göstermenin yanı sıra Kürt açılımının Kürt hareketini etkisizleştirme faaliyeti olarak yürütülmeye çalışıldığını ortaya çıkardı.

Açılımın ikiz kardeşinin DTP’nin dışlanması olduğu anlaşılıyor. Bunun için İzmir’de olduğu gibi yeni faşist kalkışmaları siyasi irade göze almışa benziyor. Bundan siyasal rant elde etmek isteyenler, Kürt siyasetçileri suçluyorlar ve hedef gösteriyorlar. Silivri, davasının AKP içindeki uzantısı DTP’nin kapatılma davasının hızlandırılması için düğmeye bastı.

Siyasal iktidarın bu politikaları, açılımlar konusundaki kuşkuların haklılığının kanıtı oluyor. Kürt açılımının ağır faturasını DTP’ye çıkarma çabası içersinde olan AKP, Alevi açılımındaki ciddiyetsizliğini ise kime fatura edeceği merak konusu.

CHP temsilcisi Onur Öymen’in, Dersim Katliamı konusundaki vahim sözlerinin üzerine atlayan ve geçmişini unutan Başbakan’ın, 13 Aralık’ta Kadıköy’den yükselecek demokratik talepler konusunda nasıl tutum takınacağını hep birlikte göreceğiz.

13 Aralık’ta Kadıköy’de, Tunceli Dernekleri Federasyonu’nun (TUDEF) öncülüğünde ‘1938 Dersim’de Yaşanan Katliamdır, Devlet Arşivleri Açılsın, Sorumlular Hesap Versin’ isimli miting yapılacak. Mitingi, Alevi örgütleri, siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve Türkiye Barış Meclisi destekliyor. Bu örgütlerin bir kısmı miting için bütün enerjisini harekete geçirme kararlılığında.

Türkiye Barış Meclisi mitingi, siyasal konjonktür açısından anlamlı ve önemli buluyor ve aktif olarak destekleyecek. Mitingin, barışın toplumsal atmosferini yaratmaya ciddi katkısı olacak. Türkiye’nin geçmişi ile yüzleşmesini ve toplumsal yaralarının sarılmasını sağlayacak talepler miting hazırlıklarında öne çıkıyor.

TUDEF Yönetimi Kurulu, yukarıda belirttiğim mitingi isminin yanı sıra ‘Dersim isminin iade edilmesini, Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanmasını, Dersim halkından özür dilenmesini, sürgüne gönderilenlerin, evlatlık verilenlerin ve kayıpların açıklanmasını ve Munzur baraj projesinin iptal edilmesini temel talepler olarak belirlemiş.

Bu taleplerle 13 Aralık’ta Kadıköy’de olacağız. Alevi açılımına hazırlanan AKP ise bir kez daha testten geçecek. CHP’den farkı bu talepler karşısında alacağı tutumla görülecek.

Herkes için ve gerçek demokrasi isteyenlerin bu taleplerle mitinge katılması hiç kuşkusuz ırkçı kalkışmalara yanıt olacak. Tehlikeli oyuna dur denecek.

20 Kasım 2009