Büyük coşkuyu anlamak…

Barış Grubu’nun gelmesiyle; gazetelerde, televizyonlarda yeni bir terane aldı başını gidiyor. Barış Grubu’nun gelişinin DTP tarafından ‘siyasi şova’ dönüştürüldüğü şikayeti başladı.

Barış Grubu’nu karşılamaya gelenlerin ‘neyi kutladığı’ haftanın en fazla sorulan sorusu oldu. Yüz binlerin sevinçlerinin nedenini anlayamamanın veya anlamamış gibi davranmanın nedeni ne olabilir? Bu ‘anlayamama’ halinin özü, bir tepkinin dışa vurumu olabilir mi?

Başta Başbakan olmak üzere, siyasi parti liderlerinin soruna partiler üstü yaklaşmak gerekiyor diyerek, bu büyük coşkuyu ‘siyasi şov’ olarak tanımlama, konuyu siyasetin malzemesi yapmaktır. Bu acıları, yaşananları anlayamamak ve kavrayamamaktır.

Başbakan, PKK’lilerin gelişlerinin Öcalan’ın çağrısıyla değil, kendi iradeleriyle olduğunu söyleyerek tam da itiraz ettiği şeyi yaptı. Açılımdan siyasal fayda sağlamanın gayretine düşmüş durumda. Ama söylediği bu sözlere bir tek kişinin dahi inanmadığını göremiyor. Bu davranış samimiyetsizliği açığa vuruyor.

Bir de konuya toplumsal duyarlılık açısından yaklaştığını iddia ederek ‘siyasi şov yapılıyor’ eleştirisi yapanlar var. Bunlar, kendi duygu, düşünce ve tepkilerini dile getirirken ‘vatandaşın hassasiyetlerini’ kendilerine siper ediyorlar. Toplumun gerici yanlarını tahrik ediyorlar. Bu türden soru soranlar oğullarının, kızlarının yollarını gözleyenleri ve yüreği silahların ilelebet susması için çarpanları incitiyorlar. Nefreti ve kini büyütüyorlar.

Bu türden soruları ortaya atanlar, olmakta olanı anlayamamaktalar, büyük coşkunun, o büyük günün habercisi olduğunun farkında değiller. Barış Grubu’nun gelişinin, otuz yıllık çatışma döneminin sona ermesi işreti olduğunu göremiyorlar.

Bu eşiğin aşılması çok doğal ki, bayram havasında bir sevinçle karşılanabilir. Savaşın, çatışmanın bitmesine duyulan sevinç kimi, neden tahrik edebilir ki?

Savaşın kazanıldığı yalanını her gün yeniden üretip topluma sunanlar bu yalanı açığa çıkaracak gelişmelerden rahatsız olabilir. Barış Grubu’nun gelişinin yarattığı büyük coşkudan rahatsız olmanın arkasında bu yalanın açığa çıkıyor olması yatıyor.

1999 yılındaki gibi erken zafer ilan etmek yapılmış hatanın tekrarından öte sonuçları olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Barış için gelenler için halaya duranların, zılgıt çekenlerin coşkusunda korkulacak bir şey yok. Korkulması gereken barış için gelenlere kucak açmamak, yüz çevirmek olurdu. Barış için gelenlere nefret beslemekten korkmak gerek.

Yirmi beş yılda kırk bin insanın ölmesine rağmen, hâlâ gençlerin savaşa davulla, zurnayla gönderilmesinden korkmak gerek. Öldürdükleri gençlerin cesetlerinin üzerine basarak kahramanlık pozları verenlerden korkmak gerek.

Büyük sevinci, siyasi şov olarak tanımlayanlar şimdi şu iki soruya yanıt vermeli. Birincisi; DTP, Barış Grubu’nun gelişini coşkuyla değil sessizce karşılasaydı kaç kişi DTP tedirgin oluyor yorumunu yapmazdı?

Kürtlerin de bazı hassasiyetleri olduğunu ve bazı ‘duyarlıkların’ Kürtleri de tahrik edebileceğini hiç düşündünüz mü? Ayrıca marifet tahrikçinin, tahrikine kapılmak değil, kapılmamaktır.

Ayrıca Barış Grubu’nun, devletin şefkatli kollarına ‘teslim olmak’ için geldiğini sanmanın da bir hüsnü kuruntu olabileceğini düşünmekte yarar var. Bırakın, yıllardır gözyaşlarını içlerine akıtanlar, sevinçlerini bayram coşkusuyla tatsınlar.

Devlet Bahçeli’nin ve Deniz Baykal’ın her dakika ağızlarından dökülen nefret ve düşmanlık dolu sözlere gösterilen toleransı, demokratik yaşamda yer almak için elindeki silahını dağda bırakıp gelen Barış Grubu’na gösterebilmek gerek.

Bize düşen barışın meclisine, kardeşliğin sofrasına hoş geldiniz demektir

23 Ekim 2009