Açılımın zorlukları

AKP hükümetinin, son aylarda beş vakit tekrar ettiği demokratikleşme, açılım gibi sözlerine bürokrasi direniyor. AKP, bu sözlerinde ne kadar samimi ya da bu sözlerinin arka planında ne var sorusu ayrı bir konu. Ama bir gerçek var ki, Türkiye geriye dönülmesi zor ve dönülmesi durumunda bedeli ağır olacak bir yolun başında bekliyor.

Başta yargı ve güvenlik güçleri olmak üzere bütün bürokrasi ve devlet kadroları canhıraş bu sürece direnç gösteriyor. Hükümet yapmak istedikleri konusunda kendi emrindeki bürokratlarını dahi ikna edebilmiş değil. Bürokratlar neredeyse muhalefetin yörüngesinde hareket ediyor. Bu anlamda AKP hükümeti için esas tehlike bu bürokratik yapı ve kendini devletin esas sahibi olarak gören görevlilerdir.

Her gün, her saat bu direnmenin yeni bir örneğini yaşıyoruz, öğreniyoruz. Bakın genç bir akademisyen haddini bilmeden barış meselesiyle, Kürt meselesiyle ilgilendiğinde başına neler geliyor. Uzun dönem barış meclisinde birlikte çalıştığımız Özgür Sevgi Göral arkadaşımın başına gelen ‘Kürt Açılımı’na takoz koymak isteyenleri gösterir nitelikte.

Bugüne kadar barış isteyenlerin veya Kürt sorununun çözümü için çaba sarf edenlerin başına çok şeyler geldi, ama böylesi hiç görülmedi. Artık hiçbir şeyin sınır ve ölçüsü kalmamış durumda.

Demokratikleşmeden ve açılımdan söz edildiği bir süreçte, Yıldız Teknik Üniversitesi’nin, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde ücretli ders veren Özgür Sevgi Göral’a üniversite kadro vermedi. Buna İstanbul Emniyeti’nin üzerine hiç de farz olmadığı halde üniversite yetkilileri ‘devlet memuru ideolojik beyanda bulunamaz’ buyurdular.

Göral, 1980 öncesinin militanlarına benziyormuş ve SKY Türk televizyonunda katıldığı bir programda Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüşlerini açıklamış. Programa, CHP milletvekili Onur Öymen, Ali Mithat Özcan, Prof. İbrahim Kaboğlu ve DTP Milletvekili Hasip Kaplan ile birlikte katılmış.

Anlaşılan emniyet ve adı geçen yazar, Özgür’ün söylediklerinden pek hoşlanmamışlar. Resmi devlet söylemi dışında sözler ettiği için rahatsız olmuşlar. Bunda şaşılacak çok fazla bir şey yok. Burada tuhaf olan devlet katında Kürt sorununun bütün çıplaklığı ile konuşulmaya başladığı bir dönemde üniversite yönetiminin bu tasarrufuna idari yargının yol vermesidir. Yürütmenin durdurulması istemini ret etmesidir.

Genç bir akademisyen adayının düşüncelerini açıklamasına tahammül gösteremeyenlerin Devlet Memurları Yasası’nı kendilerine gerekçe yaparak düşünce özgürlüğüne sınırlama getirebildiği bir sistemde herhangi bir sorunu kalıcı ve demokratikçe çözebilmek mümkün değil.

Her gün buna benzer sayısız davayla, tutuklama ve ceza örneğiyle ile karşılaşıyoruz. Bir de bu tasarruflar kişilere özel uygulanıyor. Yani ayrımcılık yapılıyor. Yasalarını özgürlükçü bir biçimde yorumlamayı ve yurttaşlar arasında eşit uygulamayı beceremeyen bir idare, demokratik adımlara ve açılımlara ne kadar tahammül gösterebilir ki?

Aydınlarını, yazarlarını, düşüncelerini açıklayanları, eleştiri yapanları adliye koridorlarında süründürmeye devam eden ve üniversiteleri resmi ideolojinin yeniden üretim alanları gören, en küçük farklı görüşe ve eleştiriye tahammül edemeyenler açılımın önündeki engelleri oluşturuyorlar.

Bu nedenle her gün buna benzer onlarca örnekle karşılaşan yurttaşların, iktidarın açılım sözlerine güvenmesini istemek ise biraz fazla oluyor.

Yargıcından üniversite yöneticisine, askerinden polisine kadar bütün devlet bürokrasisi ve devlet görevlisinin açılıma takoz olmaya çalıştığı bir süreçte hükümetin yurttaştan destek beklemesi bu olup bitenlere gözlerini kapaması ya da onaylaması anlamına gelmektedir.

Hükümetin açılımı önce kendi bürokratlarına ve devlet kadrolarına kavratması gerekiyor. Sonra açılım yolunda ilerlemeye başladığında gerekli güven kendiliğinden oluşur. Tabii hükümet samimi ise.

NOT: Hrant Dink’in 12. duruşmasında buluşuyoruz. 19 Ocak 2007 Cuma günü arkadaşımızı aramızdan alan karanlığa ve yaratılan katillere karşı durmak için 12 EKİM Pazartesi günü Saat: 10.00’da 12. duruşmada İstanbul Beşiktaş’ta buluşuyoruz.

9 Ekim 2009