CHP’ye, Benzemek Çözümsüzlüktür 

AKP hükümeti, Kürt Açılımı’nın kaderini CHP lideri Deniz Baykal’ın insafına terk etmiş gözüküyor. Bir aydan fazla bir zamandır, sürece CHP’yi ortak etmek için bin bir manevra yapan AKP hükümeti, CHP’yi görüşmeye ikna etmeyi beceremedi. Anlaşılan CHP’nin ikna olacağı da yok.

AKP’nin Kürt Açılımı’na, devletin bazı kesimlerinin pasif direnişinin yanı sıra, MHP ve CHP şiddetli tepki gösteren ve destek vermeyen iki siyasal güç olarak ortaya çıktı.

MHP, ideolojik görüşleri nedeniyle Kürt Açılımı’na destek vermiyor. Hatta açılımından yana olanları sokağa dökülmekle ve dağa çıkmakla tehdit ediyor. Kürt Açılımı’nı vatana ihanetle suçluyor.  İşin doğrusu bu derece sert üslup beklenmese de, MHP’nin tavrı genel olarak şaşırtıcı değil.

CHP ise “Kürt Açılımı’nın içeriğinin belli olmadığını, projenin dış güçler tarafından PKK ile işbirliği içersinde hazırlandığı” bahanesiyle sürece muhalefet ederek, MHP ile aynı safta buluşuyor.

CHP ve MHP’nin, toplumun belli kesimlerinin duyarlıklarını kışkırtan, milliyetçi söylem ve yaklaşımlarla muhalefet etmesi, kafası karışık AKP hükümetini ürkütüyor. Bunlara karşı irade gösterecek siyasal aktör olmaktan hızla uzaklaşıyor, milliyetçi, geleneksel söylem ve yaklaşımlarla bu iki partinin seslendiği toplumsal kesimlerin gönüllerini kazanmaya çalışıyor.

Bu süreçte yıllardır ezilmiş, horlanmış, dışlanmış ve  devletin inkâr ve imha siyasetinin en büyük mağduru olan Kürtleri rencide ediyor ve incitiyor. Böylece sürecin gelişmesini tehlikeye atıyor.

Bunun için AKP, Kürt Açılımı diye başlattı süreci demokratik açılıma ve son olarak da  PKK’nin tasfiyesi dönüştürerek, bir ay içinde bir uçtan diğer uça savruldu. Hükümet, muhalefetten ve çeşitli devlet organlarından yükselmeye başlayan itiraz seslerine göre rota belirlediğinin işaretini verdi. Bu süreçte AKP’nin özellikle CHP’den gelen itirazlara önem verdiğini görülüyor.

Acaba AKP,  neden CHP’yi sürecin ortağı yapmak için bu kadar ısrar etmeye çalışıyor. İki nedenle bunu yapıyor olduğu söylemek mümkün. Birincisi, olası erken seçimlerde CHP’yi daha fazla köşeye sıkıştırmak için taktik yapıyor olabilir. İkincisi ise,  CHP’nin devletin kurucu partisi olarak, devlet bürokrasi içersindeki yüksek orandaki etkisini ve bundan kaynaklanan direnci kırmak olabilir. Büyük olasılıkla her ikisi de geçerlidir.

Kürt Açılımı’nın önünde büyük bir direnç noktası olan, devlet bürokrasisinin geleneksel devlet tavrını değiştirmek bu sürecin en zorlu görevleri olsa gerek. Zihinsel değişimi sağlamanın zorluğunun yanı sıra bugüne kadar elde edilmiş kişisel ve kurumsal pozisyonların değişmesine karşı gösterilen direnci kırmakta kolay değil. Bunu kolaylaştırmak için bu kurumlar içersinde hala güçlü etkisi olan CHP’nin açılım sürecinin parçası yapmak bu nedenle önemli bir gelişme olacaktır. Hatta açılımın içeriğini de belli ölçülerde belirleyecek gelişme olacağa benziyor.

Bu noktada AKP, CHP’yi sürece dâhil etmeye çalışırken kendisinin de CHP’lileşme potansiyeline ve tehlikesine sahip olduğunu hesaba katmak durumundadır. Yani AKP’de  Kürt Sorunu söz konusu olduğunda ciddi bir geleneksel devlet duyarlılığına sahip bir partidir. Bir ay içinde yaşanan olaylarda bunu bir kez daha gördük. Bundan radikal kopuş göze alınmadan Kürt Sorunu’nda radikal demokratik adımlar atmak mümkün değildir.

Bu nedenle de, AKP, CHP’yi sürece katmaya çalışırken, CHP’yi değişime zorlayacak politikalara ve söyleme sahip olmalıdır. Aksi takdirde kendisi, tam anlamıyla CHP’ye benzeyecek ve çözümsüzlük derinleşecektir.

Bu tehlikeyi ortadan kaldıracak ilk adım  sorunun tanımının veya teşhisinin doğru yapılmasıdır. Sorunu asayiş ve yoksulluk sınırlarına hapseden bir anlayış, kesinlikle Kürt Sorunu’nun çözümünde kalıcı adımlar atamaz.

Bu nedenledir ki, AKP’nin süreci, Kürt Açılımı tanımlamasından, “terörün tasfiyesi” sürecine evirtmesini önemsiyoruz. Çünkü birincisi sorunun çözümünün önünü açan,  diğeri çözümsüzlüğü derinleştiren yoldur.  Çözüme, CHP’nin ve devletin yıllardır yürüdüğü yoldan değil, yeni yoldan varılabilinir.

11 Eylül 2009