Abdullah Öcalan’ın, Ağustos ayı sonunda Kürt Sorunu’na ilişkin yol haritası açıklayacağını, söylemesiyle başlayan meraklı bekleyiş nihayet Çarşamba günü yapılan görüşmeyle sona erdi.
Abdullah Öcalan’ın yol haritasında nelerin olduğunu devlet öğrendi. Ama Öcalan, siyasi irademdir diyenler öğrenemedi. Belki de kısa süre içinde öğrenemeyecekler.
Öcalan, birçok yazarın bir aydır üzerine yorumlar yazdığı ve merak edilen yol haritasını bir hafta önce devlet yetkililerine, basına ve AİHM’e iletilmek üzere cezaevi savcılığına teslim etmiş.
Savcı yol haritası üzerinde yaptığı incelemeyi bir haftadır bitirememiş olsa gerek ki, avukatlara dosyayı teslim etmemiş. Önümüzdeki bir-iki gün içinde savcının bu tutumunu Öcalan’ın nasıl değerlendirdiğini görüşme notlarının açıklanmasıyla öğreneceğiz.
Hiç kuşkusuz Öcalan, bu durumu hayra yormayacaktır. Öcalan, avukatlara savcılığa verdiği yol haritasının içeriğiyle ilgili bilgi vermişse, bunu yol haritasını merak edenler ve önemseyenler, hatta bunu kendine kılavuz yapacaklar birkaç gün içinde öğrenecek.
Bundan sonraki süreç, nasıl gelişirse gelişsin, bu uygulama doğal olarak Öcalan’ın yol haritasını önemseyenlerin hassasiyetlerinin, devlet nezdinde önemsenmediği biçiminde yorumlanacaktır.
Kürt Hareketi Öcalan konusundaki hassasiyetini, Öcalan’ın zehirlenmeye çalışıldı iddiasında ve kötü muameleye uğramasında ortaya koymuştu. Çözüm umutlarının yeniden canlandığı bir süreçte yol haritasının açıklanmasına gerekli özenin gösterilmemesi, hiç kuşkusuz son bir haftadır, ‘Kürt Açılımı’ tartışmaları ekseninde yükselen gerilimi daha da artıracak, umutları kıracaktır. Bu süreçte devlet, ilk büyük hatasını böylece işledi.
Ne zaman Kürt Sorunu konuşulmaya başlansa, ilk söylenen söz, toplumun hassasiyetlerinin dikkate almak gerektiği oluyor. Bundan doğal bir şey tabii ki olamaz.
Kürt Sorunu’na adil bir çözüm bulmak isteyen herkes ve her kesim toplumsal hassasiyetleri dikkate alan bir çözüm önermek ve bulmak durumundadır.
Ama sadece toplumun bir kesiminin hassasiyetleri dikkate alındığında adil çözüm olmaz. Sadece Türk milliyetçiliğinden kaynaklanan hassasiyetler dikkate alınarak barış olmaz.
Toplumun hassasiyetleri olarak sürekli üniter devlet hatırlatması yapılarak; ancak olmayan sorunun doğması teşvik ediliyor ve çözüm imkânsızlaştırılıyor.
Toplumun hassasiyetini dikkate alma bahanesiyle, urgan yarışı yapmakla, açılımınız demokratik değil, anti insani olur.
Ölen oğulları için ağlaya ağlaya gözyaşları kuruyan Sakine anaları, barış annelerini yok sayarak, şehit yakınlarına Çankaya köşkünde, Genelkurmay karargâhında, Başbakanlıkta iftar yemekleri vermek, acıları daha da ötekileştirmek, gözyaşlarını farklılaştırmaktır.
‘Kürt Açılımı’ için kapı kapı dolanıp, şehit ailelerine incitmeme sözü verirken, tutuklularla dayanışma derneklerinin yöneticilerini yok saymak, sorunun çözümüne değil, içinden çıkılmaz bir hal almasına hizmet etmektir.
Bu nedenle sorunun demokratik çözümü milliyetçilikten kaynaklanmayan bütün hassasiyetlerin önemsenmesiyle gerçekleşebilir. Sadece geleneksel devlet yapısından kaynaklanan hassasiyetleri önemsemek, eski politikaları yeni ambalajlarla sunmak daha fazla gizlenemez.
Çözümü daha fazla imkânsızlaştırmamak için, Kürtlerin hassasiyetlerinin yok sayılmasına son verilmelidir. Bunun ilk adımı da bir an önce Öcalan’ın İmral’lı savcısına teslim ettiği yol haritasının muhataplarına iletilmesi olmalıdır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Gazi ve şehit ailelerine verdiği iftar yemeğinde ‘devlete güvenin devlet yanlış yapmaz’ diyerek yaptığı yanlışına yenisini eklemeye gerek yoktur. Daha önce zehirlenme ve işkence iddiasını, ciddiye almamanın yarattığı olaylara bir kez daha yol açacak hatadan yolun başında dönülmelidir. Toplumun milliyetçi ve intikamcı duygu ve düşünceleriyle ateşle oynanmamalıdır. Öcalan hassasiyetiyle oynamak süreci fazlasıyla sıkıntıya sokacağa benziyor.
28 Ağustos 2009