16 Ağustos 2009 Yeni Şafak Gazetesi
Yaşanan olumlu süreci zorlayacak adımlardan birisi zorla bir muhatap yaratma sorunudur. Oysa Türkiye’nin muhataplık sorunu yoktur. Çözüm konusunda siyasi muhatap demokratik siyaset zemindeki DTP’den başkası değildir.
Türkiye, kritik bir döneme girmeye hazırlanıyor. Bu toprakların en köklü sorunlarından biri olan Kürt Sorunu’nu çözüm sürecinde ciddi gerilimli günler yaşanacağa benziyor. Türkiye bu gerilimleri sağlıklı aşılabildiği ölçüde, önüne demokrasi çıtasının yükseltilmesi için önemli fırsatlar çıkacak. Bu fırsatlar, cesaret, özveri ve basiretle değerlendirildiği ölçüde, Kürt Sorunu’nun demokratik ve adil çözümü gerçekleşebilecek.
Bu süreçte ezberleri bozan ilk adım İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın 29 Temmuz 2009 Çarşamba günü yaptığı basın toplantısında geldi. Bakan basın toplantısında “Bu çalışmaların sonucunda inşallah çözüm konusunda dünyaya örnek olacak bir Türkiye modeli de biz oluştururuz” temennisinde bulundu
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın “Türkiye Modeli” tanımı sıradan edilmiş bir söz olmadığı daha sonraki süreçte yaşanan gelişmelerle anlaşıldı.
ZORLU BİR SÜREÇ
Türkiye Modeli tanımının içinin nasıl doldurulacağı, çözüm çalışmalarının ne derece sonuç vereceğini de belirleyecek. Bugüne kadar, Türkiye’nin kendine has özellikleri esas alarak girişilen demokratikleşme hamlelerinde umulan sonuçlar vermediği bir gerçek. Bunu göz önüne aldığımızda, sürece kaygıyla yaklaşmamak elde değil.
Bu kaygılar, demokratikleşme ve Kürt Sorunu’nun ortaya çıkardığı mağduriyetlerin giderilmesi adımlarını desteklemeden geri durulması anlamlı kılmaz. Siyasal irade, bu kaygıları anlamaya ve gidermeye çalıştığı ölçüde, çözüm süreci daha sağlıklı ilerleyecek ve toplumsal destek her gecen gün daha da artacak.
Bu bakımdan öncelikle İçişleri Bakanı’nın vurgu yaptığı Türkiye Modeli’nin oluşum sürecini kesintiye uğratabilecek gelişmeleri elimine etmek gerek.
Türkiye özgül model arayışında, dünyayı yeniden keşfetmeyeceğiz. Benzer sorunlarını çözmüş ülkelerin deneyimlerinden yararlanarak bir model oluşturacağız. Bunun için ilk önce sorunun ürettiği şiddet, yıkım ve çatışmanın derin ve kahredici sonuçlarının 70 milyon insanının dokularına kadar inmiş olduğu gerçeğini akıllardan çıkarılmamalıdır. Dönemim yarattığı her türden toplumsal duyarlıkları dikkate alan bir yaklaşım sergilenmek durumunda.
Ancak, radikal milliyetçi yaklaşımlarla oluşmuş her türden hassasiyetleri kapsam dışında bırakmak gerekiyor. Çünkü bu türden duyarlıklar, karşıt milliyetçiliğin oluşmasını tetiklemektedir.
SÜRECİN HANDİKAPLARI
Bu bakımdan MHP’nin son dönemde bu alanda gücünü konsolide etmeye çalıştığı dikkate alınmak durumundadır. MHP ile başka bazı partilerinde aynı kulvarda yarışa tutuşacağını hatta CHP yönetimi, bu milliyetçi duyarlılığı okşayarak hükümeti sıkıştırmaya çalışacak. Bütün bunlar çözüm sürecinin oldukça çetin gelişeceğini göstermektedir.
Toplumun bütün ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel sorunlarını kesen tek ortak paydası halini almış, Kürt Sorunu gibi devasa bir sorun bugünden, yarına çözülemeyecek. Bu uzun süreç inişli, çıkışlı olacak. Bu nedenle, bugün gerçekleşebilir olanı ve makulü bulmaya çalışırken öncelikle toplumsal duyarlıkları dikkate alan bir dil ve yöntem yaratılmalıdır. Siyasetten önerilecek olanlarla ve gerçekleşebilir olanların ayrımı yapılmadan çözüm yolunda ilerleyebilmek oldukça zor ve riskli olacağa benziyor.
Bugüne kamuoyunda oluşmuş olan yanlış ve aşırı beklentiler ciddi bir handikaptır. Çünkü sorunun çözümü açıklanacak paketle sınırlı bir şey olmayacaktır. Bugün öncelikle çözüm modelinin genel çerçevesi netleştirilebilir. Kürt Meselesi’nin bütün sorunlarını çözecek proje beklentisi yanlıştır. Bunlar sürecin ilerlemesiyle ortaya çıkabilir. Büyük olasılıkla da değişikliğe uğrayacak.
Dikkat edilmesi gereken bu genel çerçevenin belirlenmesi noktasında ortaya çıkacak muhtemel olumsuzları giderecek beceriyi göstermektir.
Kürt Sorunu’nun çözümünü kolaylaştıracak ve hızlandıracak olan DTP ile kurulmuş diyalog, bütün bu sorunların çözümünde de önemli işlev görebilir. DTP ile diyalogda ortaya çıkacak bir kopuş ise sürecin ters yüz olmasına yol açacak bir gelişme olur. Bu durumda tarihi fırsat tarihi felakete pek ala dönüşebilir. Bu nedenle yazım son bölümünde bu konuya biraz irdelemeyi çalışacağız.
DTP: FIRSAT MI HANDİKAP MI?
Uzun süredir, Kürt Sorunu’nda yaşanan en büyük tıkanıklık, sorunun mağdurlarının önemli bir kesiminin temsilcisi olarak mecliste bulunan DTP ile sorunu çözme kudretine sahip hükümet arasındaki diyalogsuzluktu. Bu sorun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile DTP lideri Ahmet Türk’ün görüşmesiyle ve daha sonra yapılan görüşmelerle aşılmış durumda. Her iki parti arasında yaratılan diyalog süreci, aslında uzun süredir muhatap kim tartışmasını da sonlandırdı. DTP, hiç kuşkusuz Kürt hareketinin tarihsel birikimini ve duyarlıklarını diyalog sürecinde sorunun adil ve demokratik çözümü için değerlendirecektir. Bu noktada demokratik ve adil çözümü savunanların yapması gereken ise, bu diyalogun üretici ve verimli olmasını sağlayacak desteği sunmaktır.
Ancak bugün bazı kesimler tuhaf bir biçimde, muhataplık tartışmasını öne çıkarmaktadır. Bu, süreci zorlayan önemli tehlikedir. Daha işlevlilik kazanmamış, diyaloga işin başında çekince koymak işi yokuşa sürmektir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ve toplumsal duyarlık, açık diyalogu daha ileri boyutlara sıçratmaya elverişli değildir. Bunun görülmemesi veya görülmek istenmemesi büyük yanlış olacaktır. DTP liderinin sorunu bu noktaya sıkıştırmama tutumu sürecin gelişimi açısında önemli bir şanstır. Aynı biçimde bunun böyle olması hükümette, DTP tarafının hassasiyetlerini gözetmeme tutumuna yol açtığında da, süreç ciddi yara alacaktır.
Hükümet, özellikle elinde silah bulunduranların silahlarını bırakmasını samimi olarak istiyorsa, bir biçimde onlarında rızasını almak durumundadır. Silahı elinde bulunduran PKK’nIn, lideri konumunda olan Abdullah Öcalan’ın ne dediğine, ne önerdiğini dikkate almak durumundadır. Bunun nasıl yapılacağı ise birçok pratikle bilindiği gibi hükümet partisinin mensubu Mir Dengi Fırat da önerisi olan dolaylı diyalog yöntemi çok rahat işletilebilinir. Ama sorun, açık diyalog meselesine geldiğinde, bunun adresi, bugün demokratik siyaset zemindeki DTP olmak durumundadır. Bu durumu karmaşık hale birazda bu tartışmaya dâhil olanlar getirmektedir. Çünkü bizzat Öcalan, görüşme notlarında bir muhataplık sorununun olmadığını söylemektedir. Abdullah Öcalan daha kısa süre önce “hükümet, kimi muhatap alıyorlarsa, alsın yeter ki, samimi olarak sorunu çözsün” dememiş miydi?
Sonuçta muhataplık sorununu, karmaşık hale getirmeden, oluşmuş diyalog zeminini güçlendirilerek, sorunların çok daha hızlı ve sağlam çözümü mümkün olabilir. Türkiye Modeli’de böyle ortaya çıkabilir.