Kimlerle uzlaşma

Kritik bir dönemden geçiyoruz. Bu sözleri bu günlerde çok sık kullanıyoruz. Ama bu cümleden hemen sonra, aslında her şeyin eskisi gibi devam ettiğini belirten sözler geldiğinde olup bitenin pek anlaşılamadığı itiraf edilmiş oluyor.

Şimdi de benzer durum söz konusu. Son günlerde, bir şeylerin, başka türlü gitmeye başladığı fark edilse de, ezberlerimiz bunların itiraf edilmesini engelliyor.

Bir taraftan, bir şeylerin değişmekte olduğunu görmenin heyecanıyla coşuyoruz; diğer taraftan geçmişte yaşadıklarımızın hayal kırıklıklarıyla kaygılanıyoruz.

Ankara’da, olanları anlamaya ve kavramaya çalışırken ortaya çıkan bu durum ve direnç, sorumluluklarımızı doğru belirlemekten bizi alıkoyuyor.

Salı günü, AKP, CHP ve MHP liderlerinin Kürt sorununa yaklaşımlarını televizyondan tüylerim ürpererek dinledim ve ortak geleceğimiz adına endişelendim.

AKP liderinin, duygusal konuşması, diğer iki liderin konuşmasının yanında yüreklere su serpti. Ama o kadar.

Büyük yıkımlara yol açmış, Kürt sorununu, duygusal alana sıkıştırıp kalmak ve aklın yerini duygusallığa bırakmak, aşılması gereken büyük problemleri çözmeye yetmiyor.

Hele bu konuşmalar, hamasete dönüştüğünde, süreç zorlaşıyor ve bazı adımların atılması daha fazla imkânsız hale geliyor. Herkes ile görüşürüz yaklaşımı ‘dostlar alış verişte görsün’e dönüştüğünde açılımın akıbeti, beklenmedik felakete dönüşebilir.

Bu noktada hükümetin, sorumluluğunun tam anlamıyla idrakine vardığını söylemek oldukça zor.

Ancak esas problemin, MHP ve CHP’nin politikaları olduğu, her iki partinin liderinin salı günkü konuşmasıyla bir kez daha görüldü.

CHP’nin, milliyetçi, dışlayıcı ve statükocu politik çizgisi ‘oyun oynamasını bilmeyen, yaramaz çocuk’ davranışıyla birleştiğinde adeta MHP’leşen bir parti ortaya çıkıyor. CHP, toplumun en hassas ve geri noktalarına seslenerek, şoven dalganın yükselmesinden medet umuyor.

CHP’nin, tek anlaşılır cümlesi ‘hükümetin ne yapmak istediğini bilmiyoruz’ cümlesi. Ama bilmediği şeye şiddetli ve ağır suçlamalarla muhalefet etmeye çalışıyor. Bunu yaparken toplumu yanlış eksende ve tehlikeli bir biçimde kutuplaştırıp, geriyor.

MHP ise, daha ideolojik ve kendi çizgisinde tutarlı bir noktada duruyor görünüyor. Ama esas olarak Kürt sorununun ortaya çıkışına ve bugünkü halini almasına neden olan, eski inkarcı ve imhacı siyaseti savunan bir noktaya kazık çakmış durumda. Bu gerçeği nedense bazı kesimler görmek istemiyor. Ancak bunu görmemeye çalışmanın sürece katabileceği hiçbir şey yoktur.

Bu nedenle, çözüme herkesi ve her kesimi katma söylemi boştur. Hükümetin, MHP ve CHP ile ortaklaşma arayışı, çözümden uzaklaşmanın bahanesine yol açabilir.

Anlamlı olan demokratik ve eşit çözümden yana olanlar arasında ortak noktayı bulmaktır. Önemli olan bu çevrelerin, toplumsal duyarlıkları harekete geçirmek için kullanacakları hiçbir bahanenin üreticisi olmadan ve milliyetçi, ötekileştirici unsurlardan arınmış ortak çözümü bulmalarıdır.

MHP, Kürt sorununu ‘şiddet ve silahlı mücadele’ sorunu olarak gördüğü için imha siyasetinde ısrar ediyor. H‰l‰ radikal Türk milliyetçiliğinin ısrarcısı olduğu için inkarcı bir zeminde duruyor.

MHP lideri, bu ideolojik zeminde durarak, Türk milliyetçilerini ve sokağı kışkırtıyor. Toplumsal gerilimi tırmandırarak caydırıcı güç olmaya çalışıyor. Devletin boşattığını düşündüğü alanı, doldurmayı hedef olarak belirledi. Bunun için çözümden yana görünen, olan herkesi ve her kesimi ötekileştiriyor.

Demokratik çözüm yolu ancak bu zihniyetin etkisiz hale gelmesiyle açılabilir; yoksa radikal Türk milliyetçileriyle uzlaşmaya çalışarak değil.

14 08 2009