Son dönemde MHP Genel Başkanı’nda ve onunla pareler düşünenlerde büyük bir panik, hırçınlık ve saldırganlık var. Kürt Sorunu’nun geçmişe göre kısmen daha rahat ve normal tartılmasına vesile olan açıklamalar Devlet Bahçeli’yi ve fanatik milliyetçileri çıldırttı.
Önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın işbirlikçisi ilan etti. Daha sonra İçişleri Bakanının yöntem ve üslubuna ilişkin yaptığı açıklamayı “Türkiye’yi bölme” planı olarak adlandırdı ve ortak olmayacaklarını, aksine engelleyeceklerini ilan etti.
En son bu hafta sonu polis akademisinde yapılan çalıştaya katılan 12 gazeteciyi hain ilan etti. Devlet Bahçeli’nin üslubunu ve tutumunu gitgide sertleştirmesi, daha uzun süre devam edeceği kesin olan Kürt Sorunu’nu tartışmalarına ve çabalarına nasıl etkisi olacağını kestirmek zor olmasa gerek.
MHP eski lideri Alpaslan Türkeş’in ölmesiyle, Bahçeli’nin MHP lideri ve 1989 yılında MHP hükümet ortağı olmasıyla başlayan süreçte, birçok kişi ve çevre MHP’nin ideolojik olarak olmasa da siyaset yapma ve Türkiye’nin sorunlarına yaklaşım konusunda köklü değişikliğe gittiğini iddia etti. fiimdi bunlardan bazıları yanıldıklarını itiraf etmeye başladılar. Ama biraz geciktiler. Çünkü Devlet Bahçeli işareti verdi dün Kürtlerin varlığından söz edenler, devlet hainiydi, bugün Kürt Sorunu’nu şöyle veya böyle çözmek isteyenler hain ilan edildi.
Önümüzde ki, dönem olacaklara ilişkin en uyarıcı sözler, Polis Koleji’ndeki çalıştayda eski bir MHP’liden geldi: “Bugüne kadar Kürt düşmanlığı, sistematik biçimde devlet tarafından yapıldı. Bugün devlet taraf olmaktan vazgeçiyor. Burada çok ciddi bir tehlike var. Kürt düşmanlığı siyasileşebilir ve geçmişte devletin, askerin yaptığını MHP üstlenebilir.”
Anlaşılan 12 öncesi “komünizm tehlikesine” karşı devletin yapmadığı yapanlar, şimdi de Kürt Sorunu’nun da aynı şeyleri yapmak hazırlık yapıyorlar.
Kürt Sorunu’nun demokratik siyasal zeminlerde çözülmesi için geliştirilecek her adım siyasal alandaki saflaşmayı keskinleştirecektir. Bunu görmek için alim olmaya gerek yok.
Bu aşamada bahanelerle ve nedenlerle safını net olarak belirlemeyenler, keskin saflaşmada çözümsüzlükte ısrar edenlerin, ırkçıların, daha da kötüsü kan dökülmek isteyenlerin tutumlarının ve politikalarının etkin görünmesi gibi bir sonucun ortaya çıkmasını kolaylaştırmış olacaklardır.
Bu nokta yarın Başbakanın DTP lideriyle yapacağı görüşme ve sonrasında yaşanacak muhtemel tartışmalarda herkesin takınacağı tavır, izleyeceği politika tarihsel bir sorumluğa sahiptir.
Bir tarafta Kürt Sorunu’nu ağza alınmasına dahi tahammül edemeyen kafatasçı ırkçılar, İlhan Selçuk gibi yeni ırkçılar, milliyetçiler, diğer tarafta siyasal İslami gelenekten gelen, Kürtlerin mücadelesinin ve konjektürel dayatmalar nedeniyle Kürt sorununda iyileştirmeler yapmak zorunda kalmış AKP hükümeti. Bir tarafta yıllardır Kürt Sorunu’nun çözümü için önce Kürtlerin demokratik siyasal temsilcileriyle diyalog zorunludur talebimizi “sözde de” olsa yerine getirmek zorunda kalmış bir Başbakan, diğer tarafta bu görüşmeyi vatana ihanet olarak tanımlayan Devlet Bahçeli.Devlet Bahçeli, bu ülke insanın eşit ve özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşamasını imkânsız hale getirecek politikalarla, toplumun milliyetçi duyarlıklarını okşayarak siyasal gücünü artırırken etnik çatışmanın zeminlerini güçlendiriyor. DTP ile nihayet görüşmek zorunda kalan Başbakan’ın ne olduğu belli olmayan Kürt Açılımı tartışmalar ise toplumsal dokuyu değiştiriyor ve birarada yaşamın zeminlerinin yaratılması mücadelesinin önünü açtığı görmek zorundayız. Kürt kanının dökülmesini istemeyen herkes ikircikli tutum alma terk etmelidir.
Yarın yapılacak görüşmeden çok fazla şey çıkmasını bekleyen bir hayalciliğe kapılmamak gerek. Parlamenter zeminde olması gerek normal ilişki için ilk adım atılıyor. Ama unutmayalım ki, başbakanın bugüne kadar sürdürdüğü görüşmeme tutumu çok şeyin yitirilmesine yol açtı. fiimdi bundan dönülmesi önemli ve hayırlıdır.
Bu, hükümet tarafından bir hafta içersinde atılan Kürt Sorunu çözümünü kolaylaştıracak ikinci adım olacak. Belki de ilk olmanın gerilimi yaşanacak. Bundan korkmadan Aysel Tuğluk’un Diyalog Konferansı’nda dediği gibi cesaretli olmak gerek. Bu gelişmeler yolunda yürümek isteyenleri yolculuğunu zorlaştırmayacak, kolaylaştıracaktır. Yeter ki, milliyetçilerin, ırkçıların, savaşla beslenenlerin toplumsal bölücülüğüne izin vermeyelim.