Cumhurbaşkanı Gül’ün, Kırgızistan gezisinde sarf ettiği “ Herkes bir şeyler yapmalı. Şu an Türkiye’de bu konuda yapılan tartışmalar çok önemli” sözlerinden sonra dün, süreci provoke eden olaylarla güne başladık.
İlk önce Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde patlatılan bomba sonucu 6 asker yaşamın yitirdiği haberi geldi. Murat Karayılan, daha önce Hasan Cemal’e yaptığı açıklamada, Diyarbakır’da aynı biçimde ölen 9 asker için üzüntü duyduğunu, bunun merkezi eylemleri olmadığını söyledi. Karayılan’ın, bu tür eylemlerin çatışmasızlık sürecine zarar verdiğini ve inandırıcılığının zayıflamasına yok açtığını düşündüğünü, bu açıklamayı bizzat kendisi ile yaptığım söyleşiden biliyorum. Benzer açıklamaların birçok kez PKK çevresinden yapıldığını biliyoruz. Ancak bu açıklamaların sonunda, süreci riske eden bu türden eylemler yapan ve ülkenin dört bir yanında cenazelerin kalkmasına yol açanlara karşı hiçbir yaptırım uygulanmaması, bu açıklamalarının caydırıcılığını ortadan kaldırdığı gibi çatışmasızlık kararının güvenirliğini büyük ölçüde zayıflatıyor.
Özellikle de son 25 yıldır sürekli “daha iyi nasıl savaşırız”ı konuşan bir toplumun, bugünlerde barış veya çözümün nasıl olacağının konuşulmaya başladığı bir dönemde, 6 askerin ölmesine yol açan eylemin neye ve kimlere hizmet ettiğini düşünmeden insan edemiyor. Nasıl açıklanırsa açıklansın bu barış sürecini tehlikeye atan bir eylemdir.
Muhtemelen askeri operasyonların durmamış olması, eylemin bahanesi olarak ileri sürülecektir. Bu durum kafaların karşılık olduğunun göstergesidir. Çünkü çatışmasızlık kararı, doğrudan çatışma anı dışında silah kullanmamayı gerektirir. Kullanılması veya kullanılmasına sesiz kalınması ise barış istemini zayıflatır.
Diğer yanda iki aydır çatışmaların büyük ölçüde durmuş olması ve Cumhurbaşkanından başlayarak, ana muhalefet partisine kadar çözümün tartışıldığı bir dönemde, DTP yöneticilerine karşı başlatılan tutuklama ve gözaltına alma kampanyasının da provokasyona yol aşacak tarzda geliştirilmesi, bu arayışları anlamsız kılmaktadır. Özellikle de, doğrudan KESK yöneticilerine karşı dün yapılan operasyonun, gözaltlıların, çatışmasızlık kararının sona ermesine 2 gün kala yapılmış olması, açıktan “eyleme geçin” çağrısıdır. Hiç kuşku yok ki, bu süreçte bu tür provokasyonlara başvuracak güçlerin her an kendilerini gösterecekleri bekleniyordu. Tarihi fırsat vurgusunu sürekli yapan başta Cumhurbaşkanı ve siyasal irade, öncelikle süreci tehlikeye atmaya çalışanların politikalarını boşa çıkararak, bu politikaların uygulanabilir olmasını sağlamaları gerekir.
Bir an önce barış sürecinin nasıl geliştirilmek istendiği ortaya konulmalı, bu süreci baltalamak isteyenlere karşı etkin tutum alınmalıdır. Aksi taktirde askeri operasyonlarla, gözaltına almalarla ve DTP yöneticilerini tutuklamakla bu sürecin barışa doğru ilerlemesi mümkün değildir. Bunun sorumluğu siyasal iradenin omuzlarındadır. Barış veya çözüm sözle değil, çözümün eylem planının yaşama geçirilmesiyle olur.
Son söz yerine, Kürt sorununun demokratik çözüm yolu, askeri operasyonlardan, tutuklamalardan geçmediği gibi, barış da mayın patlatılarak gerçekleşmeyecektir. Bu nedenle, çözüm samimiyet ve kararlılık istiyor. Riskleri göğüsleyemeyenler, provokasyonları boşa çıkaramayanlar kendilerini yalnızca “muktedir” sanabilirler.
29 Mayıs 2009