Kürt Sorununda Çözüm İçin Bir Adım!

15 Temmuz 2005 Gündem Gazetesi

G8 zirvesi sırasında Londra’da patlayan bombalar emperyalist güçlerin  “güvenlik ve terör” konusunda yeni stratejiler belirleme, ortaklıklar oluşturma gayretlerini hızlandırdı. 21. yüzyılda hızla yaygınlaşan yoksullaşmanın, ezilmenin ve sömürülmenin yarattığı sorunlar güvenlik/terör sorununa indirgenmiş durumda. Emperyalist güçler direnenlerin kendilerine biat etmelerini sağlamak için dünyayı cehenneme çevirdiler. Aslında 11 Eylül ile başlayan bu yeni sürecin odağında Ortadoğu oturmakta.

Bölgedeki güçler dengesinin başında ise bir dizi iç sorunlar yumağına sahip Türkiye gelmektedir. Hiç kuşku yok ki bu sorunların en başta geleni Kürt sorunudur. Bölgenin yeniden yapılanmasında Türkiye’nin nasıl bir rol üstleneceği, Kürt sorunda nasıl bir yol haritası izleyeceğine ve bunun başta ABD olmak üzere emperyalist güçler tarafından ne derece benimseneceği ile yakından bağlantılıdır. Emperyalist güçler Türkiye ile PKK’ sız çözüm konusunda anlaşmış durumdalar. Bu nedenle de AKP hükümeti her fırsatta ABD ve diğer emperyalist güçlerden geleneksel imha etme politikasına onay almaya çalışmakta.

Özellikle Başbakanın ABD’ye yaptığı son iki ziyaretin önde gelen konusunu PKK’ya yönelik sınır dışı operasyonun oluşturduğu da gizli bir olay değil.  Sonucu ne olacağı bilinmemesine rağmen buna bir tür onay verilmesi de ihtimal dışı bir durum değildir.

Kürt hareketinin 1999 sonrası kendine çizmiş olduğu politik stratejinin bir parçası olarak ilan ettiği tek taraflı ateş kez sürecinde Kürt sorunun köklü çözümüne ilişkin hükümet tarafından adım atılmamış olması; Kürt hareketini 1999 belirlenen stratejiden uzaklaştırarak 1 Haziran 2004 tarihinde tek taraflı ateş kesin kaldırılmasıyla sonuçlandı. Son günlerde hızla artan operasyonlar ve çatışmalar bütün toplumsal kesimlerde   “eski günlere mi dönüyoruz”  hatta yaygın olarak Türk-Kürt çatışması kaygısı oluşmaya başladı.

Bu süreçte bir grup bilim insanı, yazar, emek ve meslek örgütü yöneticisi ve siyasetçi 15 Haziran 2005 tarihinde hem PKK’ ye hem de hükümete yönelik çağrıda bulundu.  Kürt sorunun kalıcı çözüm sürecine girebilmesi için ilk önce “PKK’nın silahlı eylemlerine her hangi ön koşul öne süremeden son vermesi” talep edildi. Bu talep ile silahların bırakılması talebi nedense karıştırıldı. Çağrının özü ise, PKK’nın silahlı güçlerinin demokratik toplumsal hayata katılımlarının sağlanmasını kalıcı barış için zorunlu görmektedir. Şayet silahları bırakın çağrısı yapılmış olsaydı barışın kalıcılaşması için başka bir talep ortaya atmaya gerek kalmazdı. Bu çağrıyı yapanlar silahlı mücadele döneminin kapanmasını amaçlamaktadır. Bunun içinde bugüne kadar silahlı mücadele verenlerin demokratik hayata katılımlarını sağlanmasını talep etmektedirler. İki talep arasındaki niteliksel farklılığı göz ardı ederek bu çağrıyı değerlendiremeye çalışmak ya saflığa ya da siyasal garezliğe tekabül eder.

Her iki tarafa yapılan çağrının eş zamanlı olarak karşılık bulması aynı zamanda bugün sürmekte olan operasyonlarında otomatik olarak ortadan kalkması sonucunu doğuracaktır. Silahlı eylemlerin durduğu koşullarda sürecin önünü açma iradesini beyan eden hükümetin askeri operasyonlara devam etmesi kendi iradesi ile çelişecektir. Bu nedenle “önce operasyonlar durdurulsun”  yada “çatışmaların başlamasının nedeni bu operasyonlardır” tartışması bugün için çok anlamlı bir tartışma değildir.

Bugüne kadar yapılan benzer çağrılardan bu girişimi ayrıştıran en önemli unsur konun öznelerini kendi adlarıyla çağrı yapılmış olmasıdır. Önceki aydın,  ya da benzeri girişimlerde PKK muhatap alan bir tutumdan kaçınılmıştır. Çok farklı siyasal düşünceye sahip insanlar tarafından böyle bir çağrı yapılmış olması ilk kez oldu.

Bir diğer önemli nokta ise çağrıcıların kendilerini Kürt sorunun çözüm iradesinin ortaya çıkmasına ve çatışmaların son bulmasına katkı sunmakla sınırlı bir işlev ile tanımladığı çağrı metninde açıktır. Bu nedenle çağrı acil olarak atılması gereken adımlara işaret etmektedir. Yani Kürt sorunun çözümünde bir zemini olmayı amaçlayan bir öneri ortaya atılmamıştır. Bu nedenle çağrı metninde konunun tarafları açıkça ifade edilmiştir. Çağrıda imzası olanlar tabi ki sorunun çözümü sürecinde üzerlerine düşen görevleri yerine getirecekler ve çözümün bir parçası olacaklardır.

Bu çağrıyı yapanlara en sık yöneltilen soru  “PKK’ya koşulsuz silahlı eylemlere son verme çağrısı yapıyorsunuz,   sonrasına ilişkin ne düşünüyorsunuz?” sorusudur. Bu metne imza atanların ve destek verenlerin önemli bir çoğunluğu, çağrıya PKK’nın beklenen yanıtı vermesi durumunda ağır bir sorumluk ve görevle karşı karşıya olduklarının bilincindeler. PKK’nın vereceği yanıt,  çağrıyı yapanların omuzlarına otomatik olarak gerillanın demokratik yaşama katılmalarının sağlayacak çözümün bulunması görev ve sorumluğunu yüklemektedir.  Bu nedenledir ki PKK yetkililerinin çağrıya ilişin basına yansıyan kimi olumlu değerlendirmeleri nedeniyle hükümet çevrelerinin konuya ilişkin tutumunu netleştirmeye ve sürecin gelişimini sağlayacak çıkışlar yapılmasına çalışılmakta.

AKP hükümeti ya geleneksel devlet politikasını sürdürmeyi tercih ederek Türkiye’nin önünü tıkayacak ve kendi sonunu hazırlayacak ya da değişik toplumsal kesimlerin arzusu olan çatışmaların bir an önce son bulması için çözüm iradesinin şekillenmesine hizmet edecektir. Silahların susmasını sağlamanın dışında bütün yollar kapalıdır. AKP’nin böyle bir yönelime girmesi için çatışmaların son bulmasını arzulayan toplumsal güçlerin harekete geçmesi gerekmektedir. Girişimin bugün yapmaya çalıştığı tamda budur.

Sonuca ulaşabilmek için aşılması gereken birçok engel vardır. Ancak bu çağrıyı anlamlı ve önemli bulanların süreci daha da zora sokabilecek tutum ve davranışlardan kaçınması gerekmektedir. Son günlerde sıkça gündeme gelen mayın patlamaları gelişmeleri ters yüz edecek nitelikte ve bu girişimi yürütenlerin elini kolunu bağlayacak gelişmelerdir.

Bu gün çağrı vesilesiyle Kürt sorunun çözümünün yol haritasının ne olacağını yeniden tartışmaya başlaması bile küçümsenmeyecek bir gelişmedir. Çağrıyla taş yerinden oynamıştır. Kürt sorunun demokratik, adil ve barışçıl çözümünden yana olanların ortak iradesiyle taşı bir kez yuvarladığımızda arkası daha kolay gelecektir.  O nedenle bundan sonra atılacak ilk adım yaşamsal önem sahip olduğunun bilinciyle hareket etmek durumundayız.

Gündem Gazetesi 15 Temmuz 2005