29 Haziran 2009
Hakan Tahmaz
Farklı Sesler/BİRGün
“Herkese, dostlarımıza ne düşünüyorsak onu söyleyeceğiz, her yerde sadece düşündüklerimizi söyleyeceğiz. Açıklık ve samimiyet bizim acımızdan önemlidir. Samimiyetten uzaklaşmak sosyalistler arası ilişkileri kirletmiştir, yıpratmıştır”
ÖDP, 13 yılda iki büyük ayrılık yaşadı. Geçtiğimiz haftalarda Kurucu Genel Başkan Ufuk Uras ile davranan, “özgürlükçü solcular” partiden istifa etti. ÖDP’deki ayrılığı ve ÖDP’nin geleceğini yeni Genel Başkan Alper Taş ile konuştuk.
»ÖDP’deki son ayrılığı nasıl tanımlıyorsunuz?
Ayrılık üzücüdür. ÖDP’de yaşanan ayrılık politik ayrılık olduğu için bu politik konular üzerine tartışmak ve düşünmek gerek. Arkadaşlarla ayrılığımız ÖDP’nin kendisini bugün nasıl tanımlayacağına ilişkin bir sorundan kaynaklandı.
»Bu farklılaşma ne zaman başladı?
2002’de başladı ama 5. konferansta daha da derinleşti. 5. Konferans’ta bu tartışmayı sağlıklı yapamadık, olgunlaştıramadık.
>>5. Konferans, yani Ufuk Uras’ın Genel Başkanlığa yeniden seçildiği konferans
Evet. ÖDP’nin halinden hiç kimse memnun değildi. Emek hareketinin, sınıf hareketinin, toplumsal muhalefetin ihtiyaçlarına yanıt verebilir durumda bir ÖDP yoktu. O yüzden ÖDP, kendisini nasıl yenileyecek, krizini nasıl aşacak gibi bir dizi sorulara dayanan bir tartışma oldu. Biz ÖDP’nin daha sol kulvarda, toplumsal hareketleri ve mücadeleleri örgütleyerek yenilenebileceğini savunduk. Solun gerçek toplumsal zeminlerini yaratmayı savunduk.
»Ayrılananlar neyi savundu?
Ayrılanlar, bir tür yeni bir birlik projesiyle ÖDP’nin yenilenebileceğini savundular. Bunun eksenine de daha çok sosyal demokrat kesimleri oturmak istediler.
»Farklılaşmanın 2002 yılından başladığını söylediniz, ÖDP tarihinde, 2002 yılının anlamı nedir?
ÖDP, kendini hiçbir zaman parlamenter alanla sınırlayan bir parti olmadı. Ama kuruluşundan itibaren, insanlarımızda bu doğrultuda bir beklenti oluştu. ÖDP, toplumsal ve sosyal hareketler içindeki gücüne ve etkisine göre değerlendirilen bir parti olması gerekirken, seçimlerde aldığı oyla değerlendirilen parti oldu. 1999 yılında katıldığı ilk seçimlerde beklenen başarı elde edilemeyince, ayrılık fikri kendini açık ifade etme zemini buldu. İlk ayrılık bu süreçte başlayan tartışmanın sonunda gerçekleşti. İkincisi de, 3 Kasım seçimleri öncesinde yapılan 3.Konferansta “Son Seçenek Sol Seçenek” sloganında (ki buna itirazlar vardı) ifadesini bulan ittifak stratejisi başarısız olunca yeni bir çözülme yaşandı. Ufuk Uras Genel Başkanlıktan istifa etti.
»Solda yenilenme iddiasıyla kurulan ÖDP, parti organlarının kararlarına rağmen nasıl kişilerin tutumlarına göre yönelim değişikliğine gidebildi?
Aslında bir özeleştiri yapmak gerekiyor. ÖDP’liler de, geleneksel siyaset yapma tarzından etkileniyorlar. Kısa sürede etkili olalım, sonuç alalım istiyorlar. ÖDP’yi kuran güçlerin birçoğu, 1980 öncesinde Türkiye siyasetine, önemli etki yapacak büyüklükte yapılardır. Hepsi kısa sürede büyük ve etkili hareket olmuşlardı. Bugün aynı şeyin olmasını beklemek hayal oldu. Her iki dönemin farklı özellikleri var. Bu dönem aşağıda toplumsal hareketleri inşa etmeden büyümek veya etkili siyasal güç olabilmek mümkün değil. ÖDP’liler de emeksiz, zahmetsiz, medyatik işlerle başarı elde etmeye alıştılar. Kısa yoldan sonuç almayı benimsedikleri için de kurullar ve kararlar önemsizleşebildi, kişilerin tutumları önemli oludu.
»ÖDP, yaşadığı her iki iç krizini ayrılıkla aştı. Demokratik mekanizmalarını geliştirerek aşmayı beceremedi. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bütün eksikliklerine rağmen sosyalist solda iç demokrasisi en gelişmiş olan parti ÖDP’dir. Krizlerin, ayrılıkla sonuçlanması elbette ki, iç demokrasimizin zayıf noktalarının varlığını gösteriyor. ÖDP, çoğulcu parti olarak kuruldu, bugünde çoğulcu bir parti. ÖDP’de farklı fikirlere sahip olunduğunu veya bir eğilim diğerini baskı altına aldığı için ayrılık olmadı. Her iki ayrışmada farklı fikirlerle bir arada var olmanın ötesine geçilerek, farklı örgütsel, siyasal proje arayışlarına girildiği için yaşandı.
»ÖDP’de yaşanan ayrışma sosyalist solda çoğulcu parti fikrinin yanlışlığının kanıtlanması olarak sunuluyor. Buna katılıyor musun?
Biz, başka bir dünya istiyorsak, Zapatistaların dediği gibi kendi “içimizde de başka dünyalara” izin vermek durumundayız. Ancak bizde çoğulculuk eski siyasal geleneklerin bir tür mutabakatı olarak algılandı. Aslında çoğulculuk, feminist hareket, ekolojik hareket, anti militarist hareket gibi toplumsal hareketleri kapsamak veya partinin önündeki sorunlar, gündemler etrafında farklı fikir kümelerinin oluşmasıdır. Biz çoğulculuğu, şu ya da bu sosyalist geleneğin mevcudiyeti ve bunların mutabakatı üzerine kurduğumuz için bunların bir kısmı partiden ayrıldığında, çoğulculuğun parti de yok edildiği biçiminde yorumlandı. Bu doğru değil.
»ÖDP’den ayrılanların geçmiş geleneklerine meyil ettikleri, geçmiş geleneklerinin simgelerini daha fazla öne çıkarmaya başlamaları bir sorun değil mi?
Birinci aynı suda iki kez yıkanılmaz. Buna kim niyet ederse etsin, olmaz. Kimse geçmişi bugün olduğu gibi yaşayamaz. Geçmişimiz bizim bir düzeyde üzerine bastığımız bir zemindir.
»ÖDP’den ayrılanların tamamının eski geleneksel yapılarıyla siyaset yapmayı tercih etmeleri, yenilenme fikrinin zayıfladığını göstermiyor mu?
Ben kendi geldiğim gelenek açısında söyleyebilirim, bizim için sorun geçmişin aşılmasıdır. Ancak ÖDP deneyimi, geçmişin aşılmasını bir bütün olarak sağlayamadı. Eski Genel Başkanımız Hayri Kozanoğlu konferansta, “geçmişe göndermeler yapılıyor keşke geçmişteki gibi büyük güç olabilsek” dedi. Örneğin bana göre Devrimci Yol geleneğinden ÖDP’ye akması gereken, onun simgeleri, figürleri değil siyaset tarzıdır, felsefesidir. Bunların büyük kısmı zaten ÖDP’nin müktesebatında var.
»Ama öne çıkan simgeler ve figürler…
Bunun nedeni Türkiye devrimci hareketin geçmişine dönük çok büyük saldırılar olmasıdır. Doğal olarak tarihsel önderlere sahiplenme duygusu ve düşüncesiyle hareket ediliyor.
»6. Konferansta Deniz Gezmiş’lerin, Mahir Çayan’ların ve geçmiş simgelerin fazlasıyla öne çıkmasını bu saldırılara mı bağlıyorsunuz?
Son yıllarda geçmişin sağcıları, darbecileri demokrat ilan edildi. Darbelerin mağdurları sosyalistler darbeci ilan edildi. Mahir Çayan’dan, Deniz Gezmiş’e kadar solun bütün devrimci idolleri darbeci ilan edildi.
Buna bir tepkinin oluşmasını ve sahiplenmesini önemsiyoruz. Saldırılar o derece geliştirildi ki, 1980 öncesi bütün ülkeyi Kahramanmaraş’a çevirmek isteyen faşistlere karşı direnenler, kışkırtıcı ilan edildi. Biz geçmişimizin pozitif değerlerini, bugüne taşıyarak tekrar ve inkâr ikilemi dışında bir sahiplenme yapıyoruz.
»Çoğulculuk politik görüşler ekseninde bir olgu, ÖDP, önümüzdeki dönem çoğulculuğun mekanizmalarını nasıl güçlendirmeye çalışacak?
ÖDP’deki bir eksiklik de, doğrudan demokrasinin ve çoğulculuğun mekanizmalarının olmamasıdır. Eski gelenekler üzerinde yürütülmek isten çoğulculuk yürümedi. Çoğulculuğunun ve doğrudan demokrasinin gelişeceği ve güçleneceği alan mücadele örgütleridir.
Biz örgütsel yapımızı çalışma ve yaşam alanları üzerinden yeniden inşa ederken, aynı zamanda bu mekanizmalar da güçlendireceğiz. Birinci TİP gibi bir parti, Dev-Genç gibi mücadele örgütü ve özgürlük, dayanışma hareketi yaratırken, doğrudan demokrasiyi ve çoğulculuğu hayata geçirecek örgütsel model geliştireceğiz.
»ÖDP, sosyalist sol ile ortak mücadele zeminleri yaratma konusunda nasıl bir politika izleyecek?
Bağımsız sosyalist, devrimci hareketin inşası acil görevimiz. Bugün dünya çapında kapitalizmin içine girdiği kriz, her zamankinden daha çok emekçinin haklarına sahip çıkılmasının önemini ortaya çıkardı. Bu çerçeve emek eksenli politikaları temel alarak devrimci, sosyalist güçlerle, herkes kendi örgütsel bağımsızlığını koruyarak, ortak talepler etrafında kampanya ve faaliyet örgütleyeceğiz. Gerek görülürse cephesel örgütlenme içersine girilmesini önemsiyoruz. Diğer taraftan da politik ve ideolojik yenilenmeye hizmet eden tartışmaları birlikte örgütleyeceğiz. Tartışmayı soyut zeminlerden çıkararak, mücadelenin ihtiyaçlarına göre yürüteceğiz.
»ÖDP, önümüzdeki dönem Kürt sorununa nasıl yaklaşacak?
Birincisi ÖDP, Kürtlerin kendi kimlikleriyle sosyal, siyasal, kültürel yaşama katılmalarını koşulsuz destekliyor. Bu güne ne kadar savunduklarımızı, savunmaya devam ediyoruz. ÖDP, Kürtlerin demokratik taleplerinin yanındadır. Bizde sorun, Kürt hareketiyle kurulacak ilişkiden çıktı.
»Nedir sorun olan?
Türkiye solunun Kürt hareketiyle kurduğu ilişkiyi problemli görüyoruz. ÖDP olarak, Kürt hareketiyle eleştirel bir dayanışma içinde olacağız. Bize yanlış gelen politika ve tutumları eleştireceğiz. Ama demokratik taleplerini de destekleyeceğiz, göstermemiz gereken dayanışmadan da geri durmayacağız.
Bize göre Kürt hareketinin gündemiyle sınırlı bir sosyalist hareket inşa edilemez. Kürt hareketinin kendine has özelliği vardır. Bu özelliğine uygun taleplerini, değişik düzlemde ifade ediyor. Buna uygun ilişkiler geliştirmesini de anlayabiliriz. Ancak sosyalistler bunun parçası olamaz. Sosyalist hareket, kendini inşa ederken, Kürt hareketinin özgünlüğünü de gören bir yerden ilişki kurmak durumundadır.
Türkiye sosyalistleri bugüne kadar Kürt hareketiyle faydacı ve ilkesiz bir ilişki kurdu. Bunun hiç kimseye bir yararı olmuyor.
»Kürt sorununda farklılığın partideki ayrışmada etkisi nedir?
22 Temmuz seçimlerinde Ufuk Uras, ani bir kararla, parti kararları yok sayarak, emri vaki yaparak Kürtlerin listesinden aday olunca bu partiyi sarstı. Sosyalistler kendi güçleriyle, kısa zamanda büyüyemeyeceklerini düşündüklerinden, Kürt hareketinin gücüne yaslanarak, siyaset yapmaya çalışıyor. Biz böyle bir ilişki içinde olmayacağız.
»Bu dönemin daha önceki dönemden, Ufuk Uras döneminden ayrıştıracak özellik ne olacak?
Herkese, dostlarımıza ne düşünüyorsak onu söyleyeceğiz, her yerde sadece düşündüklerimizi söyleyeceğiz.
Açıklık ve samimiyet bizim acımızdan önemlidir. Samimiyetten uzaklaşmak sosyalistler arası ilişkileri kirletmiştir, yıpratmıştır.
ÖDP, söylediğini yapacak, yapmayacağını söylemeyecek. Bu bizim önemli ilkemiz.
***
Emek eksenli mücadele, demokratikleşme mücadelesidir de!
»Partinin önceliğinin emek eksenli olacağınızı söylediniz. ÖDP, kurulduğunda, demokrasi ve reform mücadelesini önemseyen ve önceleyen bir partiydi. Ergenekon tartışmasının ve askeri vesayet tartışmalarının yaşandığı bir dönemde bu alanı boşaltıyor musunuz?
Demokrasi mücadelesi önemsizleşti ve bu alanda yapılacaklar talidir diye yaklaşmıyoruz. Aksine hala çok önemlidir. Ama gelinen aşamada demokratikleşme geniş çevrelerde sınıfsal bağlamından koparılarak ele alınmaya başlandı. Bugün Türkiye’de demokratikleşme tartışmaları laiklik, Ergenekon, askeri vesayet gibi başlıklarla sürüyor. Dinin gölgesinde demokrasi olmaz, askeri vesayet altında da demokrasi olmaz. Askerin siyasete müdahalesine karşıda mücadele edelim, derin devletin, çetelerin olduğu yerde de demokrasi olmaz. Ama piyasanın gölgesinde de demokrasi olmaz. Piyasa zenginlerin lehine bir demokrasi inşa ederken, yoksulların aleyhine demokrasiyi daraltıyor. Bir kısım sol, sınıfsal ve sosyal meselelerin bugün geri planda kaldığını, bunlar üzerinden sol siyaset inşa edilemeyeceğini, kimlik eksenli siyasal talepler geçerli olduğu savunuluyor.
»Sosyalist solda bunu savunan güçlü bir damar var mı?
Sosyalist solun kendisi güçlü olmadığı için güçlü bir damar da yok. Ama bu görüş sosyalist sola da sızdı. Etnik veya inançsal taleplerle sınırlı siyaset, hangi ulvi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, sonunda liberalizmin sınırlarına mahkûmdur.
»Demokratik mücadele önemsizleşti mi?
Hayır önemsizleşmedi. Aksine reformlar için mücadelenin sınıfsal bağının koparılmaması gerektiğini vurguluyoruz. ÖDP kurulduğunda, yenilginin sonucu olarak sosyalizm sorgulanıyordu.12 Eylül cenderesinden yeni çıkılmıştı. Demokrasi, insan hakları mücadelesi can alıcıydı. Ülkenin bu mücadeleye ihtiyacı vardı, demokratikleşme mücadelesinin önde olması doğruydu. Şimdi dönem değişti. Dünya çapında ekonomik kriz var. Yoksullaşma ve işsizlik hızla yükseliyor. Bu nedenle emek eksenli ve sosyal politikaların öne çıkması gerek. Ancak geleneksel, sınıf indirgemeci bakış acısıyla da soruna yaklaşamayız. Bütün sorunlar, burjuvazi ile işçi sınıfın çelişkisiyle de açıklanamaz. Son tahlilde böyle olsa da bunun içine hapsedilemez. Ekonomik, sosyal taleplerle, demokratik kimlik talepleri bir birinden koparılarak ele alınamaz. Kimlik eksenli siyaset parçalayıcıdır ama kimliksel talepleri önemsemeyen bir siyasette, indirgemecidir.
»ÖDP, demokratik mücadeleyle, emek eksenli mücadelenin bağını nasıl kuruyor?
Emek eksenli mücadele aynı zamanda bir demokratikleşme mücadelesidir, sendikal özgürlüklerin, örgütlenme özgürlüğün genişletilmesi, her türden hukuk dışı örgütlenmenin, Ergenekon gibi yapıların dağıtılması, Kürt sorununun demokratik çözümü mücadelesi emek eksenli mücadelenin önemli bir parçasıdır.
Müslümanları sağcılara teslim etmeyeceğiz
»İmam hatip mezunu olmanız basının ilgisini çekti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi 1980 öncesi imam hatipte okuyan bir gencin, sosyalist olmasını sağlayan bir harekettir. Biz bu iklimi yeniden yaratacağız. Sosyalistler, devrimciler insanlarının inançlarına, kimliklerine bakmazlar. Emek sermaye ilişkisindeki pozisyonuna bakarlar. İnsanlarla ilişkiyi buradan kurarlar. Camiye giden insanları, yoksul, emekçi insanları artık sağcı siyasetlere teslim etmeyeceğiz.
»Basının bu yaklaşması imam hatip mezunlarını ötekileştiren bir yaklaşım değil mi?
Bu bir yere hapsetme yaklaşımı. ÖDP önümüzdeki dönem sömürülen, inim inim inleyen, nesnel olarak solda duran vatandaşın siyaseten sağda yer almasının çelişkisini çözecek. AKP’nin yarattığı zenginlerin İslamı ile yoksulların İslamı çelişkisi derinleşiyor. Zenginleşen İslam sosyal olarak Fethullah Gülen cemaatinde ve siyasal olarak AKP’de kendini temsil ediyor. Yoksuların İslamı ise ya Hizbullah gibi ırkçı, gerici bir hareket yaratacak, ya da devrimciler, inanç sahibi bu insanları devrimci mücadelenin parçası haline getirecekler.
»ÖDP, önümüzdeki dönem buna mı aday?
Bunu da gerçekleştirmeliyiz. Biz uzayda mı örgütleneceğiz, bu inanç sahibi insanları örgütlemek zorundayız. Sosyalizmi bu topraklarda kuracaksak bu toprakların ruhunu, dilini, kültürünü kavrayan bir siyaset inşa etmemiz gerek