Tarih tekerrür etmemeli

PKK,  29 Mart yerel seçimlerinde önce fiilen uygulamaya koyduğu çatışmasızlık kararını   bütün olumsuzluklara ve belirsizliklere rağmen 14 Nisan tarihinden itibaren resmileştirerek sürdürmekte ısrar ediyor.

PKK, tarafından 15 Temmuz’da yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre bu ısrar bir süre daha devam edecek. Bunun nedeni barış için bir kez daha inisiyatif ve risk aldığı anlaşılan Abdullah Öcalan’ın,  kamuoyuna Ağustos ayı sonuna kadar duyuracağını açıkladığı yol haritasının devlet ve toplumun tarafından nasıl karşılandığının görülmek istenmesidir.

Altı aydır  fiilen ve resmen uygulanan “çatışmasızlık” dönemindeki gelişmelere  baktığımızda, devlet tarafında  Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün  “bu yıl iyi şeyler olacak” sözlerinden daha ileri  her hangi bir hazırlık yaaptının işaretini göremiyoruz.

Kapalı kapılar ardında yapılanan planlar varsa da Kürt Sorunu’nun demokratik çözümüne katkısı olma ihtimali oldukça zayıf. Çünkü Kürt Sorunu gibi köklü ve kapsamlı bir soruna ilişkin bir plan gizli hazırlanarak uygulanma şansı yoktur.Aksine muhataplarıyla ve bütün toplumsal güçlerle paylaşılarak hazırlanırsa uygulanabilir.

Bu noktadaki  belirsizlikler kaygıları güçlendiriyor ve  güvensizliği derinleştiriyor.

Bir taraftan silahların kalıcı bir biçimde susmasını sağlayacak  bir sürecin başlamasının heyecanlı beklentisi  diğer taraftan 1999- 2004 yılları arasında gerçekleşen  tek taraflı ateşkes sürecinin  tekrarının  yaratacağı risklerin kaygısı yaşanıyor.

Bugün  geniş kesimlerin üzerinde anlaştığı konulardan biri de 1999 -2004   yılları arasında ortaya çıkan fırsatın toplum olarak değerlendirilememesinin bedelinin  ağır ödendiğidir.Bu sözler aynı zamanda özeleştiri içeriyor.

Bugünkü gdişat, 2009 yılın sonunda  benzer durumun  ortaya çıkaracağı kaygısını yaratıyor. Bu geçmişten gerçek anlamda çok fazla ders çıkarılmamış olduğunu gösteriyor.

Toplum olarak bir uçurumun kenarında durduğumuz  farkında değiliz. Şayet Öcalan tarafından açıklanacak   yol haritası da  sessizlik ve belirsizlikle geçiştirilmeye çalışılırsa  bunun yaratacağı sonuçlar 1999’dakinden çok ağır ve derin olacak.

Daha önceki dönemden farklı olarak artık Kürt Sorunu’nunda dış aktörler çok daha etkin ve belirleyici durumdalar. Özellikle enerji alanında  ve Irak’ın güvenliği konusunda yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin  Kürt Sorunu’nu  eskisi gibi sürdürmesine  izin vermemektedir.Çözüm kendini dayatmaktadır.

Kürt Sorunu’nun ve mücadelesinin geldiği aşamadan  ateşle oynamak kadar riskli bir şey olamaz. Çünkü Kürtler son yıllarda birkaç kez “aldatılmış” olmanın acısını tatdılar. Aynı şeylere yeniden  tahammülleri  kalmadığı kesindir.

Devlet yetkilileri sürekli, sorunu Kürt hareketini tasfiye ederek, muhatapsız ve kismi bireysel  haklar tanıyarak  çözmede  ısrar etmenin işaretlerini veriyor.Bu ateşle oynamaktır.

Bu ateşin ülkeyi sarması sonucunu doğuracak bir gelişmedir. Bunu engelleyebilecek batıdaki demokratik çözüm  güçlerinin  hareketsiz ve etkisiz olmaları tehlikeyi büyütecek ve süreci hızlandıracaktır.

PKK’nin 1 Eylül kadar uzattığı çatışmasızlık kararın yarattığı toplumsal atmösferi, demokratik çözüm zemine dönüştüremek için  siyasal iradeyi zorlayacak her türlü yol ve yöntem denenmek durumundadır. Önceki döneme benzer  atıllık ve iyimserlik büyük bir tehlikenin habercidir.

Siyasal iradenin sessizliğini ve belirsizliği bozmak için; siyasal yöntemin zorunluluk haline gelmesi için; yol haritasının zeminini olgunlaştırmak için ve demokratik bir ülkede, eşit ve özgür birarada yaşam için harekete geçilmelidir.

Aksi halde “bu sorun bizim sorunumuz” iddiası lafı güzaftır. Çatışmasızlık kararının silahların susmasına, yol haritasının barışının yolunu açmasına vesile olması için mücadele etmek bugün yapılabilecek en devrimci iştir.

19 Haziran 2009