Gücüne güvenmek       

TBMM tatile girmiş olsa da, yaz sıcaklarıyla birlikte Ankara’da siyasi havanın da ısınacağı yaygın beklenti.

Bu beklentinin oluşmasına üç konuda yaşanacak muhtemel gelişmeler neden oldu. Bu üç konunun başında hiç kuşkusuz Kürt sorununda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘iyi şeyler olacak’ sözleri sonrasında devletin yapacağı açılım geliyor. Diğer iki konuyu ise askeri ve sivil otorite arasında Ergenekon soruşturması dolayısıyla yaşanacak gelişmeler ve Türkiye’yi teğet geçtiği iddia edilen küresel ekonomik krizin yaratacağı tahribatın onarılmasına dönük alınacak önlemler oluşturuyor.

İyi şeyler beklentisi içersinde olan kesimler, bizzat kendi güçleriyle iyi şeyler olmasının beklentisi içinde değiller. Kendi iradelerinin dışında yaşanacak gelişmelere bağlı olarak bir beklenti içersindeler.

Kürtlerin mücadelesiyle gelinen aşamada eski haliyle sürdürülemez noktaya gelen, Kürt sorununda çatışmanın, şiddetin bitmesini isteyenler, batı yakasında AKP iktidarına barışı dayatacak toplumsal güce sahip değiller. Kürtler kendi güçleriyle barışı dayatırken, batının barışı ise neredeyse bölgesel ve küresel gelişmelere havale edildi.

Yine sivil otoriteyle askeri otorite arasındaki kavgada Silivri’deki mahkemeden ya da Beşiktaş Adliyesi’nde görev yapan özel yetkili savcıdan gelecek haberlere umut bağlanmış durumda.

Ekonomik ‘krizin bedelini ödemeyeceğiz’ diyen sendikal hareketin durumu ise, Türk-İş öncülüğünde 7 Temmuz 2009 Salı günü yapılan bir saatlik iş bırakma eylemi sonrasında görüldü. Bu olumsuz deneyden çıkarılması gerek çok sayıda ders bulunduğu için konunun detayına göz atmakta yarar var.

Bu yılbaşı itibariyle 264 bin kamu işçisinin toplu sözleşmesinin yenilenmesi gerekiyordu.

Türk-İş, hükümetle mayıs ayında yaptığı görüşmede yıllık yüzde zam ve en düşük işçi ücretinin 1230 TL’ye çekilmesini talep etmişti. Hükümet ise iki ayrı dönemde üç artı üç formülüyle yıllık yüzde altı zam önerdi.

Türk-İş, bu teklifi kabul edilemez ilan ederek eylem takvimi açıkladı. Başbakan ise, ‘beğenmeyen greve gider’ sözleriyle işçilere rest çekti. Türk-İş yönetimi Başbakan’ın restini yalancı pehlivanlar gibi restle gördü, greve çıkacaklarını duyurdu.

Sonunda Türk-İş yönetimi, hükümetinin, birinci yıl yüzde üç artı beş bucuk olmak üzere yüzde sekizlik ve ikinci yıl yüzde iki bucuk artı iki buçukluk olmak üzere yüzde beşlik zamı ve en düşük işçi ücretinin 789 TL olması önerisini kabul etti.

Toplu sözleşme görüşmeleri sırasında ekonomik kriz bahanesiyle işten çıkarılanlarla ve çalışanların sosyal hak kayıplarıyla ilgili hiçbir önlem tartışma konusu dahi yapılmadı. Türk-İş yönetimi kapalı kapılar arkasında sanki isteklerinin önemli kısmını elde etmiş gibi görünerek, krizin faturasını işçilere çıkaracak düzenlemelere yol verdi.

264 bin işçiyi kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri bu noktaya gelmeden önce, AKP hükümeti TBMM’de işveren örgütlerin isteği ve dayatmalarıyla ‘kiralık isçi yasasını’ kabul ederek Cumhurbaşkanı’nın onayına sundu.

Sendikalar bu yasayı haklı olarak kölelik yasası olarak tanımlıyorlar ve yıllardır karşı çıkıyorlar. Yasa, işçilerin geçici veya sürekli başka işverenlere kiraya verilmesine olanak tanıyor. Bu yasa işçi simsarlığını yasal hale getiriyor.

Bu konuyu toplu sözleşme görüşmeleri sırasında masaya getiren sendikalar, basın açıklamasıyla, ve Cumhurbaşkanı’ndan yasayı veto etmesini istemekle yetindiler.

Toplumsal örgütler kendilerini, toplumsal sorunlar etrafında mücadele edecek güçte görmezler ve buna göre konumlandırmazlar ise küreselleşen dünyanın küresel güçlerinin pazarlık masasında ‘yem’ olmaya aday olmaktan kendilerini kurtaramazlar.

Krizin bedelini ödemeyeceğiz iddiası, sistemi sarsacak bir talep ya da iddiadır. Sistemi sarsacak dönüşümler, ancak toplumsal güçlere dayanarak olabilir. Kendi dışındaki güçlerden medet uman toplumsal güçlerin toplumsal değişime ve dönüşüme yol açacak mücadelenin önünü açtığı görülmüş değildir. Kendi gücüyle yola çıkmayanlar eninde sonunda muktedirlerin payandası konumuna düştükleri çok sık görülen vakadır. Barış da, sosyal adalet de, demokrasi de ancak ‘ötekilerin’ gücüyle olabilecek bir şeydir.

12 Haziran 2009