İki gün sonra PKK’nin, çatışmasızlık kararı süresi doluyor.
PKK, Türkiye’deki gelişmelere ve tartışmalara bakarak yeni bir karar verecek.
Çatışmasızlık kararının yerini alacak karar her şeyden daha çok demokratik çözüm çalışmalarını etkileyecek. Hatta barış çalışmalarının hangi doğrultuda gelişeceğini belirleyecek bir karar olacak.
Bu açıdan kararı verecekler için de zor olacağı kesin. Kararı zorlaştıran sadece bu durum değil.
İki aya yakın süredir, uygulanan eylemsizlik kararına rağmen, askeri operasyonlarda 30’a yakın genç yaşamını yitirdi.
Çatışmasızlık kararının açıklamasından bir gün sonra, DTP yöneticilerine karşı başlatılan operasyon sonucu, 300’den fazla DTP yöneticisi ve üyesi tutuklandı.
AKP hükümeti, Cumhurbaşkanı’nın ‘tarihi fırsat’ ve ‘çözüme hiç bu kadar yakın olmadık’ gibi açıklamalarına rağmen, hala demokratik çözümden ne anladığını açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koymuş değil.
Bu durum söylenen sözlerin ağırlığını yitirmesine ve vaatlere tereddütlü yaklaşmaya ve var olan güvensizliğin derinleşmesine yol açıyor.
Bu belirsizlik veya tıkanıklık hali büyük riskler içeriyor. Ama aynı zamanda büyük olanakların önünün açılmasının potansiyelini de taşıyor.
Her şeyden önce, Kürt karşıtı küçük bir azınlık dışında herkes ‘artık bir şeyler yapılması’ konusunda hem fikir.
25 yılı aşan süredir ‘daha iyi nasıl savaşırız’ diye konuşan toplum, şimdi en köklü ve en büyük sorunu nasıl çözeriz diye konuşmaya başladı.
Artık milliyetçi, ayrımcı söylem ve yaklaşımlar eskisi kadar etkili olamıyor. Milliyetçi toplumsal zeminin güçlü olmasına karşı, toplumun çok geniş kesimi devletin geleneksel Kürt politikasının topluma çok ağır ve büyük bedeller ödettiğinin farkına varmış durumda.
Ama her şeyden daha çok, son 15 yıldır, sorunun demokratik çözümüne dönük hiçbir pozitif yaklaşım göstermeyen, imha siyasetini Kürt sorununun ‘halledilmesi’ için biricik yol olarak CHP yönetiminin artık çözümden söz etmesi barışın ve çözümün toplumsal zemininin oluşumuna bir güç kaymasına yol açıyor.
Bu toplumsal güç kaymasından ve çözümün gücünün oluşmaya başlamasından rahatsız olan, çıkarı çelişen esas Ergenekoncuların bugüne kadar olduğu gibi, bugün de bir dizi provokasyonlara başvurduğu ve vurmaya devam ettiği bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Risk ve barış ikilisinin birden var olduğu koşullarda barış ve demokratik çözüm isteyenler, ve ‘tarihi fırsatı’ değerlendirmek gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve siyasal irade, daha kararlı, net politikalar hayata geçirilmeden süreci ilerletmenin zorluğunu hatta imkansızlığını görmek zorundalar.
Cumhurbaşkanı Gül’ün, iki gün önce Kırgızistan gezisinde sarf ettiği ‘Herkes bir şeyler yapmalı. Şu an Türkiye’de bu konuda yapılan tartışmalar çok önemli’ sözlerinin gereğini herkesten önce siyasal irade ve devletin başı olarak, yerine getirmek zorunda olduğunu hatırlatmak isterim.
Herkesin bir şey yapması için devletin ve siyasal iradenin bunu olanaklı kılacak zemini sunması gerekiyor. Bunun ilk adımı hiç kuşkusuz ki, toplumsal diyalog yolunun açılması ve havada uzatılmış duran DTP’nin barış elinin tutulmasıdır.
Bu süreci de daha öncekiler gibi, heder etmek istemeyen, elinde silah tutan herkes, belirsizliğin giderilmesi ve risklerin aşılması için silahın tetiğindeki elini geri çekmelidir. Bunun kararını vermek zor olabilir ama bu büyük bir şansa fırsat tanımaktır. Topluma bu fırsatı tanımaktan korkmayanlar, buna cesaret edenlerin kazanacağı ise kesindir.