11 Mayıs 2009
Hakan Tahmaz
Farklı Sesler/BİRGün
“1 Mayıs’ın mazisinden haberi olmayanlar, bizi ideolojik davranmakla suçluyor. 1 Mayıs’ın kendisi politik bir duruştur. Arkadaşların Yahudi bayramı veya komünist bayramında buraya gelmeleri önemli ama içeriğini ve ideolojik boyutunu algılamış ve anlamış değiller”
İşçilerin, ezilenlerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs’ın, bu topraklarda ilk kutlanışının yüzüncü yılını geride bıraktık. Yasaklarla geçen yüzyılın sonunda ilk kez resmi tatil oldu. Ancak 1 Mayıs yine de gerilimli gün olmaktan kurtulamadı. Gerilim kaynağını, DİSK ve KESK öncülüğünde 70 kurumun kutsal mekân Taksim’de 1 Mayıs kürsüsü kurmak istemesine hükümetin direnmeye devam etmesi oluşturdu. Bu istek bazı liberaller tarafından da eleştirildi. Hatta bazıları Taksim’de 1 Mayıs kürsüsü kurma mücadelesini Ergenekon soruşturmasıyla ilişkilendirmeye çalıştı. Biz de bu hafta Taksim ısrarının sözcüsü DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ile Taksim konusundaki ısrarın arka planını konuştuk.
»Ne oldu da 2007 yılından itibaren Taksim konusunda geçmiş yıllara göre daha ısrarlı davranmaya başladınız?
Aslında DİSK’in Taksim ısrarı 2007 yılında değil 1979 yılında başladı.
»Nasıl?
1979 yılında sıkıyönetim komutanlığı Taksim’de 1 Mayıs gösterisini yasakladı. DİSK yönetimi, kutlamalar için komite kurdu. Ancak bunlar sıkıyönetim tarafından tutuklandı. 1979 yılında Genel Başkanımız Abdullah Baştürk dahil yaklaşık 40 sendika yöneticimiz tutuklandı.
»1979 yılında DİSK, 1 Mayıs’ı İzmir’de kutlamadı mı?
Hayır. DİSK’in kararı Taksim’di. DİSK’e üye Maden-İş Sendikası ve bazı sendikalar İzmir’de kutladı. DİSK, sıkıyönetim yasağına karşı Taksim’de ısrar etti. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi. TİP Genel Başkanı Behice Boran ve bazı gruplar sokağa çıkarak, 1 Mayıs’ı kutladı. Bu tarihi bilmeyenler ya da unutanlar bugün, bu yasağa karşı verdiğimiz mücadeleyi anlamıyor olabilir.
»1980 1 Mayıs’ı da Mersin’de kutlandı?
Evet, doğru. Çünkü sokağa çıkma yasağıyla bütün bir kent, yasaklı şehre dönüştüğü için DİSK, 12 Eylül öncesi son kez 1 Mayıs’ı, Mersin’de kutladı.
»Daha sonra Taksim nasıl olmazsa olmaz oldu?
1992’de yeniden faaliyete başladığımızda, DİSK Genel Sekreteri olarak Türk-İş ve Hak-İş ile 1 Mayıs görüşmelerini yürüttüm. Türk-İş, “geçmişte 1 Mayıs’a komünist bayramı dedik, eleştirdik, şimdi alanda kutlama yapamayız, 1 Mayıs’ı birlikte kutlamayı arzuluyoruz, salonda kutlayalım” dedi. Biliyorsunuz 1980 öncesi Hak-İş’in çalışma raporunda 1 Mayıs Yahudi bayramı olarak yer alıyordu. İşçilerin bunu lanetlemesi gerektiği belirtiliyordu. Sonunda DİSK, Türk-İş ve Hak-İş, 12 Eylül sonrası ilk kutlamayı Ankara’da Karayolları’nın salonunda birlikte gerçekleştirdik. Bu kutlamaya Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü de katıldı. 1980 öncesinde de ilk kez Kazablanka salonunda kutlandı. Daha sonra 1 Mayıs’ı, bazen ayrı olsa da hep alanlarda kutladık. Bütün bunlarda Taksim’i hiç hasır altı etmedik, hep ısrar ettik. Önceleri, sendikaların Taksim Anıtı’na çelek koymasına ve Kazancı Yokuşu’nda simgesel anma yapmasına bile izin vermiyorlardı.
»2007 yılına nasıl gelindi?
2007 yılında Taksim iradesini yalnız biz ortaya koymadık. Daha önce emek örgütleri arasında zimmî anlaşma vardı. DİSK’in kuruluşunun 40. yılı ve 1 Mayıs 1977 katliamının 30. yılı nedeniyle Taksim konusunda bir irade oluşmuştu.
»Ne zaman ve nasıl oluştu?
Taksim sadece bizim kararımız değil. 1 Mayıs 2006‘da emek örgütleri adına Taksim iradesini o dönemki DİSK Genel Sekreteri Musa Çam açıkladı. Diğer konfederasyonlar da bu iradenin oluşumunda yer aldı. Biz bu iradenin takipçisi olduk. Biliyorsunuz, biz 2004 yılında da alan tartışması yaptık. 1996 yılından sonra, 1 Mayıs gösterilerine Kadıköy Meydanı da kapatıldı. Bizim tavrımızdan sonra Kadıköy yeniden açıldı.
»Cumhurbaşkanı seçimlerinde ciddi gerilim ve çatışma yaşandığı bir dönemde Taksim’de ısrar etmeniz, Fettullah Gülen’in gazeteleri, Hak-İş ve hükümet tarafından provokasyon ortamı yaratılmasına hizmet eden tutum olarak sunuldu.
Bunu kendimize hakaret sayarız. Ergenekon denen unsurlarla, demokrasi dışı akımlarla en çok mücadele eden örgütlerden biriyiz. Bunun bedelini çok ağır ödedik. Darbeciliğe, çetelere, diktatörlük özlemlerine, şeriat istemlerine karşı mücadele eden bir örgütüz. Bu bize yapılabilecek en çirkin, en alçakça iftira olabilir. Bu 1979 yılında sıkıyönetimin koyduğu yasağı savunanların ortaya koyduğu senaryodur. Birilerinin bu süreç üzerinden hesap yaptığı kamuoyunca biliyor.
»Murat Belge “2 Mayıs 2007 tarihinde yayınlanan makalesinde “1977’nin hesabı kimden sorulacak? Şimdi yargılanan şebekenin o zamanki elemanlarına ulaşmak istiyorsanız, onların bugünkü temsilcileriyle ittifak kuramazsınız. Kuruyorsanız, tercihiniz buysa, demokrasiden, sosyalizmden söz etmeye hakkınız kalmamıştır” diye eleştiriyor.
Bence arkadaşlar bizim sürecimizi yeterince takip etmiyor. Biz, 27 Nisan bildirisi çıktığı gün tepkimizi koyduk. Biz bildiri yayınladığımızda daha AKP kendine gelmemişti. Darbecilerle, darbe heveslileriyle hangi biçimde olursa olsun adımızın yan yana getirilmesi bizim için zuldür. Bu süreçlerle Taksim ısrarımızın arasında bir milim bir ilişki bulunursa, ortaya konulursa ben toplumdan özür dileyerek, bu işi sonlandıracağım. Ama tersi durumda sanal senaryo üretenlerin ne yapacağını merak ediyorum.
»Son üç yıldır 1 Mayıs, Taksim’de gösteri yapılmasına indirgendi. Bununla sınırlı bir mücadele olarak algılandı.
Biz sadece Taksim’de gösteri yapmak için ısrarcı olmadık. Aynı zamanda 77 katliamının araştırılmasını, 1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesini de istedik. Nedense bunlar görülmek istenmiyor. Aslında bu eleştirileri yapanlar bilerek veya bilmeyerek devletin senaryosunun altına imza atanlardır.
»Senaryo nedir?
1979 yılında başlayan yasaktır. AKP de, bu arkadaşlar da bunun arkasında duruyor. Bize karşı çıkan bazıları 1978 yılında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlandığını bilmiyor. Yasak sıkıyönetimle geldi. Şimdi demokrasi havarisi kesilen bazı liberaller ve aydınlar bilerek veya bilmeyerek bu yasağın kalkmamasına destek veriyor.
»İstanbul Valisi ile hangi noktalarda mutabakata vardınız?
Biz DİSK, KESK, TTB ve TMMOB olarak, Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı ve İstanbul Valisi ile görüştük. İlk olarak Taksim kaosundan kurtulmak gerektiğini anlattık. Bunun için 77 katliamının sorumlularının açığa çıkarılmasını istedik. Darbelerin açığa çıkması için 77 katliamının açığa çıkarılması gerekir. Sadece bu değil tabii, başka şeyler de var ama en önemlisi bu. Başbakan bu görüşmelerden hemen sonra ‘Taksim olmaz’ diye bir açıklama yaptı. Vali ile en son görüşmemizde, bize belirli sayıda olmak koşuluyla Taksim’de toplanabileceğimiz söylendi. Valinin belirli sayı dediği bin, bin beş yüz kişilik yönetici ve temsilciydi. Geçen yıl toplanma yerimizden çıkmadan dağıldık. Belirtilen sayıyı kesinlikle kabul etmedik. Biz anlıyoruz ki bir hassasiyetin aşılması gerekiyor, tamam miting alanı değil, miting yapmayacağız, kutlama yapalım dedik. Hassasiyetler nedeniyle yüz binleri Taksim’de buluşturmayacağız ama 70 örgüt ve kurumun katılabileceği bir oran olması gerektiğini belirttik.
»Sendikacıların ve belli sayıda protokol dışındakilerin engellenmesiyle ilgilenmediğiniz eleştirileri var. Hatta anlaşmanın böyle olduğu yazıldı ve söylendi.
Hayır. Biz bir tek kişi engellenmezse hiçbir olay olmayacağını söyledik ve bunun sorumluluğunu aldık. Vali tamam o zaman Pangaltı’da toplanmayın Dolmabahçe’de toplanın dedi. Biz kabul etmedik. Sonuçta, rakam telaffuz etmeden belli sayıda insan Taksim’e yürümeyi kabul ettik. Bunu açıkça söylemek durumundaydık. Bizim için önemli olan Taksim’e 1 Mayıs kürsünü kurmaktı. On binlerce insan sokaktaydı ve engellendi. Bunlar sadece siyasi çevreler değildi, KESK, TTB yöneticileri, şehir dışından gelen DİSK üye ve yöneticileri de korteje katılamadı. Her sokak başında arkadaşların bize katılmaları için çaba harcadık ama esas amacımız Taksim’e gitmekti. Bizim Taksim’e çıkmaya ihtiyacımız vardı.
»Amacınız sadece Taksim’de 1 Mayıs kürsüsünü kurmakla bir felaket yaşanmayacağını kanıtlamak mıydı, bu çok mu önemliydi?
Evet, bu bizim için önemiydi. Taksim’e çıkmak büyük bir tabunun yıkılmasıdır. Toplum bundan moral kazandı. Biz aynı zamanda büyük bir burukluk yaşadık.
»Neden burukluk yaşadınız?
Arkadaşlarımızın sokak aralarında ve çok büyük şiddete maruz kalmaları nedeniyle. Her sokak başında gaz bombası atıldı. Bizim kortejin dağılması için ellerinden geleni yaptılar. Biz sükûnet ve sabır gösterirken niyetimiz arkadaşlarımızı ekmek değildi. Biz onlar adına da Taksim’e çıkmak için mücadele ettik ve başardık.
»Bunun sonunda, siz alana çıktınız ama alana sokulmayanların marjinal siyasi çevreler olduğu algısı oluşmadı mı?
Bu yıl, geçen seneyi aşan bir şiddet uygulandı ama bu gizlendi. İdare, 70 örgütün buluşmasını engellemeye dönük her türden önlemi almış, her türden düzenlemeyi yapmış, elinden ne geldiyse de yaptı. Bizi birbirimizle çatıştıracak ciddi senaryo hazırlanmış.
»Nedir senaryo?
Aldığım bazı duyumlara göre bazı sivil gençlere, yardımcı unsurlara gaz bombası verilmiş ve bunlar kullanılmış. Sol yapıları, bu süreçten koparmak istediler. Bu yeni de değil.
»Salim Uslu “1 Mayıs günü sadece işçilerle yapılan kutlamalarda bir sorun yaşanmıyor, sol gruplar katıldığında gördüğünüz gibi sorun çıkıyor” dedi. Hükümet bu yıl bu politikayı mı uyguladı?
Tam da bu oldu. Geçen yıl da sipariş üzerine kutlama yapıldı. 1976, 1978 yıllarında ve daha sonraki yıllarda da sol çevreler katıldı. Hiçbir olay çıkmamıştı. 1 Mayıs kutlamalarını kendi ideolojik hegemonyasına almak isteyen mantık, bu tabloya neden oluyor. Dayatılan ideolojik sisteme herkesin tabi olması isteniyor.
»Bu 1 Mayıs’ı kavramamak değil mi, 1 Mayıs bütün dünyada emek, sendikal örgütlerin ve solun kutladığı bir gün değil mi, böyle doğmadı mı?
Aslında ideolojik bir tutum alınıyor. Sol siyasi yapılar dışlanmak isteniyor. Sendikalar da buna alet ediliyor. 1 Mayıs’ın mazisinden haberi olmayanlar, bizi ideolojik davranmakla suçluyor. 1 Mayıs’ın kendisi politik bir duruştur. Arkadaşların Yahudi bayramı veya komünist bayramında buraya gelmeleri önemli ama içeriğini ve ideolojik boyutunu algılamış ve anlamış değiller.
»1 Mayıs 2010 ne olacak?
1 Mayıs kürsüsü Taksim’e konulmuştur. Artık kimse bu kürsüyü kaldırmamalıdır.
***
Avrupa Parlamentosu karar aldı
»Bu yıl Taksim meselesini uluslararası alana taşıdınız.
Biz uluslararası kampanya yürüttük. Kampanyayı sendikaların grevli toplusözleşme yasasının çıkması, resmi tatil ilan edilmesi ve Taksim konusunda yürüttük. Bu kampanyamızın sonunda Avrupa Parlamentosu’ndan “1 Mayıs özgürce ve Taksim’de kutlanmalıdır” kararı çıktı. 160 milyon üyesi olan ITUC Başkanı, Başbakan’a mektup yazdı, “1 Mayıs Taksim’de ve özgürce kutlanmalıdır” dedi. Bunu ETUC de dedi. Bizimle dayanışmak için kampanyanın sonunda yüze yakın sendikacı geldi.
»Kimler geldi?
Hüseyin Aydın, (Almanya Federal Parlamentosu Milletvekili), Joe Dexler (Uluslararası Kimya Enerji ve Maden İşçileri Sendikaları Federasyonu) Mac Urata (Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu), 1 Mayıs 1977’nin tanığı Uluslararası Arap Sendikaları Konfederasyonu (ICATU) Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed Bardan da bulunuyor.
Almanya Yeşiller Partisi Eş-Başkanı Cem Özdemir de, IGMetall Yönetim Kurulu Üyesi Wolfang Rhode, aynı zamanda 77’nin tanığı Portekiz CGT-P Yönetim Kurulu Üyesi Agusto Prança, Yunanistan PAME’den Yorgo Pontikos, Almanya, IGMETALL, Ver. Di, GEW, IGBau, NGG sendikalarından temsilciler, Hollanda FNV, CGT Metal temsilcileri geldi. Mücadeleyi uluslararası boyuta sıçrattık.
***
Müsaadeyle değil mücadeleyle yürüyoruz
»Hak-iş, Türk-İş ve KESK bir süredir birlikte iş yapmıyor. Hak-İş ile neden ortak davranamaz duruma geldiniz?
Önce Demokrasi Platformu’nda, sonra Emek Platformu’nda bir araya geldik. Bugün her ikisi de dağıldı. Demokrasi Platformu özelleştirmelere karşı kurulmuştu. O dönem bütün kamu işyerleri özelleştiriliyordu. Platform üyesi bazı sendikalar işyerlerinin özelleştirilme ihalelerine girmeye ve ortak olmaya başladığı için dağıldı.
»Emek Platformu niye dağıldı?
Emek Platformu 2002 seçimlerinde önce demokratikleşme ve sosyal ortak program açıkladı. 3 Kasım seçimlerinde bu programa karşı tutum alanlara yönelik mücadele edeceğimizi karar altına aldık. Hak-İş, 2002 öncesi gerçekten muhalif bir tutum takınıyor gibi geliyordu. Ama AKP hükümeti kurulduğunda tam tersi bir süreç izledi. Onun politikalarının oluşturulmasında, yapılaşmasında, yani sürecin bütününde Hak-İş’in katkısı var. Sözde eleştiri yapıyor ama bütün sürecin mimarlarından biri. Bu nedenle Hak-İş ile ayrıştık.
»Geçen 1 Mayıs’ta Türk-İş ile birlikteydiniz, bu yıl neden birlikte kutlamadınız?
Evet, 1 Mayıs 2008 çalışmalarını Türk-İş Genel Sekreteri ile birlikte yürüttük, ortak bitirdik. 2009 yılının iradesini birlikte oluşturduk. Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türker o zaman TV’nin birinde söyle demişti “İşçi sınıfı Taksim’e çıkmadığı sürece rüştünü ispat edemeyecek.” Ben bu sözlerin altına imza atıyorum. Türk-İş ile bu yıl trafik kazasına uğradık. Bu süreci daha sağlıklı yürütebilirdik. Türk-İş içinde bir dizi sorun ve gerilim var. Trafik kazası biraz iç dengelerden de kaynaklandı. Hükümetin Hak-İş’i öne çıkarması bu trafik kazasında etken oldu. Bunu aşabilirdik, yine de aşarız.
»Hak-İş için de aynı olasılık geçerli mi?
Evet, geçerli ama devletten, siyasi partilerden ve sermayeden bağımsız olarak olabilir. Biz yerel seçimlerde CHP’ye destek verdik, ama 300 kişinin işten çıkarılması söz konusu olduğunda mücadelemizi veririz.
»Hak-İş’in siyasi ilişkileri sizin için sorun mu?
Hak-İş’in siyasi tercihine karışamayız, bizim tercihimiz de diğer örgütleri ilgilendirmez. AKP’nin emekçilere karşı saldırısına, tavır almasını isteriz. Bu konuda tereddütlü olmaları durumunda işbirliği yapamayız. Sosyal güvenlik ve kriz konusunda Hak-İş ile tavır almada sorun yaşadık. Biz bugüne kadar müsaadeyle değil mücadeleyle yürüdük. Emeğe dönük saldırılara karşı, herkesle güçbirliğine hazırız. Üst örgütlerimiz olan ITUC (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu) ve ETUC (Avrupa Sendikalar Konfederasyonu) temel ilkelerine uyan herkesle işbirliği yaparız. Dedikodu yapmak istemem ama son karma istişare toplantısında kamu çalışanlarının grevli, toplusözleşmeli sendikal haklarına neden karşı çıktıklarını demokrat sendikacılar açıklamalı.
»Siz açıklayın neden karşı çıktılar?
Onların açıklaması gerek. Benim açıklamam doğru olmaz.