27 Nisan 2009
HAKAN TAHMAZ
Son aylarda Kürt sorununa ilişkin yeniden gündeme gelen çözüm beklentileri, 14 Nisan tarihinde DTP’ye yönelik başlatılan operasyonlarla ve Erbil konferansının en azından şimdilik yapılmayacağının anlaşılmasıyla, bir başka bahara ertelendi. Silahların tümden susması için fırsat sunan PKK’nın 1 Haziran’a kadar aldığı çatışmasızlık kararının tehlikeye girmesi, kamuoyunda güçlü kaygılara yol açtı. Bölgeyi ve Kürt sorununu yakından tanıyan az sayıda gazeteciden biri olan Cengiz Çandar ile DTP’ye yönelik operasyonları, Kürt konferansını ve gelişmeleri konuştuk.
»Son bir haftadır DTP’ye yönelik operasyonları nasıl değerlendirmek gerekiyor, olanları nasıl özetlemek gerek?
Son bir haftadan önce toplumun odaklandığı konu vardı. O da Kürt sorununun şiddet boyutunun aşılmasıyla çözüm arayışlarının hız kazanacağı beklentisiydi. Bunun da en kestirme ifadesi PKK’nın silahsızlanmayı kabul edebilir noktaya getirilmesi ve böylece Kürt sorununun şiddet dışı çözüm arayışlarına uygun toplumsal iklimin yaratılmasıydı. PKK’nın silahsızlandırılması diye sloganlaştırılan, benim Kürt sorununun çözümünün şiddet unsurundan arındırması diye ifade ettiğim sorunu, sadece PKK konusuna odaklayarak hayırlı sonuç veremeyeceği olgusunu tespit ederek; buna parelel Türkiye’nin bazı adımları atması, reformlar denen kimlik haklarının birbiri ardına yerine getirilmesi beklentileri yoğunlaşmıştı. Özellikle sene başında TRT Şeş’in yayına girmesi, üniversitelerde Kürdoloji kürsünün, Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılması tartışması bu genel yaklaşımı güçlendiren sinyallerdi.
»Peki, sonra ne oldu?
Son bir haftadır bu beklentilere ve olması gerekenlerin tam ters yönde adımlara tanık oluyoruz. Bunların başında PKK’nın şehir örgütlenmesini çökertme gerekçesi altında DTP’nin fiziki olarak imhasına doğru giden birtakım gelişmeler oldu.
»Aynı günlerde PKK çatışmasızlık kararı aldığını açıkladı. Bunu nasıl yorumlamak gerek?
Genelkurmay Başkanı’nın 14 Nisan konuşma metnini çok dikkatli incelemek gerek. Bununla birlikte 29 Mart seçim sonuçları da hesaba kattılarak bir arada ele alındığında ve PKK’nın da eylemsizlik ilan etmesini değerlendirdiğimizde iki yolun dibindeki kavşağa varıldığı görülüyor.
»Nedir bu iki yol?
Az önce söylediğim gibi, Kürt sorununun şiddet dışına çıkarılması ki, PKK da, bir anlamda buna katkı sunmak için eylemsizlik kararı aldı. Diğer taraftan da eski politikaların yeni yöntemlerle uygulamasına devam edilmesidir.
»Eski politika dediğiniz nedir?
DTP ile PKK’yi eşdeğer görerek, DTP’nin üzerine çullanmak eski politikadır. Bu bana konunun ele alınışı bakımından çıkmaz yol geliyor. Çıkmaz yol tabelasını yollardan birinin önüne koyarak, buyurun bu yoldan yürüyelim demektir. Ama bu yolun çıkmaz yol olduğunu biz biliyoruz. Bugüne kadar bu yoldan birkaç kez gittik, geri geldik.
»Operasyonlar PKK’nın siyasallaşmasına izin vermek mi, yoksa Genelkurmay başkanın söylediği gibi seçim sonuçlarından kazandıkları moral üstünlüğü kırmak için mi yapılıyor?
Sanıyorum bu Türkiye’deki iktidarın, -iktidarı hükümet anlamında kullanmıyorum- temel açmazı. PKK’yı sadece silahlı mücadele ile halledemeyeceğini idrak etmiş askeri komuta heyeti var. Genelkurmay Başkanı bunu açıkça söylüyor. Bu işin sosyal, ekonomik ve siyasal boyutu var diye defalarca söyledi. Yani bir taraftan PKK, askeri yöntemlerle bertaraf edilemez deniyor. Diğer taraftan da PKK’nın bitmesi isteniyor. En azından az önceki tanımımla söyleyecek olursam, Kürt sorununu şiddet unsurundan arındırmak istiyor. O zaman ister, sevin, ister sevmeyin, kâğıt üzerinde de olsa bütün yasal gerekleri yerine getiren, yasal kurallara uyan, seçime giren, mazbatasını alan, TBMM’de grup kuran bir DTP var. Diğer partiler hangi yasalara uyuyorsa onlarda onlara uyuyor. Bunun PKK ile ilişkisi olduğu söyleniyor. Elbette var. Bunun inkâr edilmesinin bir anlamı yok ki. Benim bir tanımlamam var. Karısı yasa koyucu, kocası yasayı değiştirmeye çalışıyor. Bundan daha büyük bir bağ olabilir mi? Eşlerden biri dağda, diğeri Meclis’te. Zaten DTP’yi işlevsel kılan da bu özelliği olsa gerek. Ayrıca biz ne kadar inkâr edersek edelim, Türkiye’de Kürt nüfusun bir kesimi üzerinde -ama dikkate alınması gereken önemli bir kesimi üzerinde- PKK’nın etkisi var. Örneğin bugün olmayacak bir şey ama, ‘PKK silahları bırakması koşuluyla seçme ve seçilme hakkına sahip, bir organizma olarak yasallaşmıştır’ dense, bu varsayımdan hareketle diyelim ki, PKK seçimlere girse, PKK’ya oy verecek birileri var mı, var. Bunlar PKK, yokken kime oy veriyorlar? DTP’ye. DTP son seçimlerde 99 belediye kazanmış bir parti. Simge il kabul edilen ve Türkiye’nin 12 büyük kentinden biri Diyarbakır’da yüzde altmış beş oy almış parti. Eğer sorun siyasal alanda çözmek isteniyorsa DTP’nin işlevsel hale getirilmesi zorunludur. DTP’nin işlevini icra ettiği bütün yolları mayınlarsanız, barikat kurarsanız, dağda olmayıp “ovada siyaset” yapan DTP’lilere de ‘dağa gidin’ diyorsunuzdur. Doğal olarak o zaman siz PKK’nın silahsızlanmasını ya da Kürt sorununun şiddetten arındırılmasını nasıl mümkün kılacaksınız? Tam tersine imkânsız hale getiriyorsunuz. Bu eski siyasete devam etmektir.
»Bu çelişki, devletin Kürt sorununu nasıl çözeceğine ilişkin karar verememiş olmasının mı, yoksa çatışmanın bitmesini istemeyenlerin ağırlığının bir sonucu mu?
Her ikisi birden. Ben ordunun bunu bitirme isteminde samimi olduğunu düşünüyorum. Sorun bunun nasıl olacağı noktasında düğümleniyor. Daha önce ‘yeneriz biter’ deniyordu. Bitmedi. Bu sefer ‘başka yolların da denenmesi gerekir’ denilmeye başlandı. Ama bu başka yolların ne olduğunu tanımlamaya dilleri dönmüyor. İkincisi de başka yolları uygulamaya antrenmanlı değiller. Hem bitmesi isteniyor, hem de durulan yer bu işi çözmeye hiç uygun olmayan bir yer, böyle bir çelişki var.
»Erbil’de yapılması planlanan ve ertelenen Kürt konferansının çözüme nasıl katkısı olabilir?
Konferans ertelenmedi. Çünkü daha tarihi belli değildi. Ben geçen hafta KDP adına konferansı düzenleme görevi verilen ve Mesut Barzani’in sağ kolu Hüseyin Sancari ile dört gün beraberdim. Bana daha araştırma ve inceleme aşamasındayız dedi. Türkiye’de denizi görmeden paçalar sıvandı.
»Celal Talabani, Türkiye’ye geldiğinde nisan sonu mayıs başı demişti?
Konferansın toplanmasında Talabani’nin bir etkisi yok. Hüseyin de Celal Talabani’nin, iş olgunlaşmadan konuştuğunu ve abarttığını söylüyor. Şu anda toplanmasına karar verilse en erken sonbaharda toplanabilir. O da her şeyde anlaşılması durumunda olabilir. Buna katılımcıları ve sonuç bildirgesi dahil.
»Toplanmasını zorlaştıran nedir?
İki engel var. Biri PKK’nın kendisi.
»PKK’nın doğrudan katılma isteği mi?
Hayır, katılma isteği değil. Mesut Barzani’nin konferans düzenlemekteki amacı, bütün Kürt dünyasının, artık Kürt sorununun çözümü için şiddet yönteminin benimsenmesine gerek olmadığı sonucunda birleştirmektir. Bunun için kısa süre önce Barzani bütün Avrupa’yı gezdi ve destek aldı. PKK’ya da dönüp ‘durum bu’ demek istiyor. Ama PKK’ya bu denildiğinde, PKK’nın da bunu kabul edebilir bir noktada olması gerekiyor. Bütün Kürt dünyası bir tarafta, PKK bir tarafta olamayacağı gibi bir de panKürt hareketin doğmasını da istemiyorlar. Bunun olabilmesi için PKK’nın Konferansın sonuçlarına uymaya ikna edilmesi gerekiyor.
»PKK, bu noktaya nasıl gelebilir?
PKK’nın ikna edilebilmesine imkân tanıyacak Türkiye’dir. Bazı gelişmelerin yaşanması gerek. Bunun için PKK’lılar için afın düşünülmesi gerek. İkincisi, Irak’taki Kürt yönetimiyle sıcak ve düzenli ilişkilerin kurulması gerek. Üçüncüsü TRT Şeş’e benzer, Kürdolojilerin açılması, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması gibi gelişmelerin başlaması gerekir. Şu anda PKK gerekçesiyle DTP yönelik yapılan operasyon konferansı ciddi bir biçimde tehlikeye düşürmüştür.
»Neden?
PKK, ‘siz ne diyorsunuz, olanı görmüyor musunuz’ dediğinde Barzani ne diyebilir. PKK, DTP nefes alamazken bana ne söylediğinizin farkında mısınız dediğinde yanıt veremezler. Bu ülke Mesut Barzani’in, Recirvan Barzani’nin gelemediği bir ülke.
»Türkiye bu konferanstan çıkacak muhtemel sonuçlara hazır değil mi?
Az önce söylediğim aynı açmaza geri dönüyoruz. Türkiye hem bitsin istiyor, hem de bitmesi gereken adımlar söz konusu olduğunda ya frene basıyorlar ya da adım atmak istemiyorlar. Bu iş biraz hem cennete gitmek isteyip, hem de ölmek istememek gibi.
»Bu konuda son dönemdeki yazılarınızda kızgınlınız dikkat çekiyor. Kısa sürede Kürt sorununun çözüleceğine ilişkin umudunuz var mı?
Üslubumda bir kızgınlık söz konusu ama bu umutsuzluktan kaynaklanmıyor. Türkiye bir süredir çok yol aldı. Buradan geriye dönüş olamaz. Ancak şu anda tutturulan yol çok sıkıntılı sonuçlar üretmeye aday. Şiddet dışında çözüm arayışını ertelemek yeni can kayıplarına yol açacak. TRT Şeş açıldığında AKP milletvekili İhsan Arslan gözyaşları içinde bu adımlar on, on beş yıl önce atılsaydı, bu kadar can toprağın altında olmazdı dedi. Şimdi, PKK gerekçesiyle DTP’ye operasyon yapılıyor; belki de önümüzdeki birkaç yıl içinde birkaç yüz kişi pisipisine ölecek. Sonra çok olumlu bir adım atılacak, sonra da dönüp biz bunu üç sene önce atabilirdik denecek. Ama iş işten geçmiş olacak. Her şey zamanında yapıldığında anlamlı olur.
**
ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacı var
»Kamuoyunda ABD’nin Kürt sorununda bir çözüm programı olduğu ve Türkiye’nin de buna zorlandığına ilişkin yaygın bir kanaat var. ABD’nin Kürt sorununa dair çözüm projesi ya da programı nedir?
Bu çok yaygın bir düşünce ama böyle bir şey yok. İslamcı, ulusalcı ve solun bir kesiminde de çok skolastik bir bakış acısı var. Bu Amerika’ya sahip olmadığı vehimler yükleyerek tavır almakla ilgili bir şey. Bu aynı zamanda dinsel algılamayla ilgili. Tek tanrılı dinlerde, bir tanrı tanımı vardır. Yaratıcı her şeye hükmeder ve her şey de, yaratıcıyla büyük bir uyum halindedir. Uluslararası ilişkilerde de her ülkenin işleyişinde bir Amerika var. Amerika’nın her ülkenin sorunlarının ayrıntısına kadar projesi var, bunu da adım adım uygulatıyor. Böyle bir şey yok. Böyle bir Amerika’da yok.
»Peki, Obama Türkiye’ye geldiğinde, Kürt sorunu bağlamında Türkiye’ye ne önerdi?
Birincisi, bu sorunu çözün, çözülmesi gereken en önemli sorundur diyor. Azınlık hakları diye tanımladığı ABD azınlık haklarından Lozan azınlık tanımından hareket etmiyor. Türkiye’de azınlık dendiğinde Osmanlı milleti içinde gayrimüslimler ve Lozan’da azınlık diye tanımlanan genel geçer azınlıklar geliyor. Bu değil, farklı kimlikten olup aritmetik olarak çoğunluk olmayanları tarif ediyor. İkincisi Irak’ın kuzeyinde federal Kürt yapısı var. Onunla da yakın ve dostane ilişki kurun diyor. Tabii ki ABD, Türkiye ile müttefik olduğu için hem de Irak’tan çekilmesinin arifesinde istikrarın bozulmasına yol açacak Kuzey Irak’ta mevzilenmiş silahlı bir örgütün varlığına iyi bakmıyor. Bu anlamda PKK’ya karşı tavrı var. Türkiye ile ittifakının bir sonucu olarak, istihbarat ve bilgi veriyor, destek sağlıyor. ABD, PKK’nın bitmesini istiyor. Ama, aynı zamanda Türkiye’ye de az önce söylediğim anlamda azınlık haklarını tanı, kullandır diyor. Bu proje, program değil, bir tavır.
»ABD, silahsız PKK hareketine de karşı mı?
Amerika için PKK demek, Türkiye’yi hedef alan silahlı Kürt hareketi demek. Amerika bunu istemiyor. Çünkü Türkiye Amerika için çok önemli bir ülke. Amerika’nın öncelikli siyasi meselelerin tamamında Türkiye’nin üstünlüğüne ihtiyacı var. Afganistan, Pakistan, Irak, İran, Ortadoğu’da Arap, İsrail anlaşmazlıkları, Filistin sorunu, medeniyetler çatışması bağlamında her türlü gelişmenin fay kırıkları üzerinde yerleşik bir ülke. Nüfusunun ezici çoğunluğu Müslüman olan, NATO üyesi AB süreci içinde, bu geniş coğrafyada desteğine, işbirliğine ihtiyacı olan bir ülke. Aynı zamanda Hazar enerji hattından batıya uzanan bir ülkedir. Aşamadığı iç sorunlar nedeniyle iki büklüm mide kramplarıyla, sancıyla eğik duran bir Türkiye, Amerika’nın beklediği, arzu ettiği rolü oynayamaz. ABD’nin Türkiye’ye çok fazla ihtiyacı var. Türkiye’ye ‘derdin ne’ denildiğinde Türkiye ‘PKK’ diyor. İşte Amerika Türkiye’nin gürbüz bir biçimde kendisiyle birlikte olması için PKK unsurunun aradan çıkarılmasını istiyor.
»Bu nasıl yapılacak?
Bu Kürtleri aradan çıkararak olamaz. O zaman, ABD için geriye bu meselenin halledilmesi için demokratik haklar temelinde azınlık haklarının tanınması kalıyor. ABD bunu istiyor. Bu yaklaşımla ABD Başkanı Ahmet Türk ile görüştü. Amerika’nın geçmişteki bazı davranışları bizi teşvik edebilir. İrlanda sorunuyla çok yakından ilgilendi. İrlanda sorunu Amerika’nın asıl müttefiki İngiltere’yi sıkıntıya sokuyordu. Kaldı ki, Amerika’da oldukça kalabalık İrlandalı nüfus yaşıyor. Sinn Fein liderini Beyaz Saray’da kabul etti. Ahmet Türk ile TBMM’de on dakika görüştü. Dolaysızla Amerika’nın PKK’nin varoluşuna karşı çıkması söz konusu değildir, sorun olan silahlı olması ve Türkiye’yi tehdit etmesidir. Bu nedenle Amerikan ölçülerine göre DTP kabul edilebilir bir şeydir.
***
Devlet, Öcalan ile görüşüyor
»Mart ayının ortalarında Ertuğrul Özkök’te ‘bu sorunun çözümü için gerekirse Abdullah Öcalan ile de görüşülsün’ diye yazdı. Bu son dönemde çok dile getiriliyor. Sizce Öcalan temel aktör mü Kürt sorunun çözümünde?
Hâlâ önemli aktör. Yani Öcalan PKK lideri, son söz ona ait, PKK yöneticileri Kandil’de. Onların üzerinde bir kişi varsa eğer o da Öcalan’dır. Öcalan ile görüşülmeli mi diye sormanın bir anlamı yok.
»Neden?
Çünkü devlet zaten görüşüyor. Bu bilinen bir şey. Öcalan nerede İmralı’da, İmralı kimin elindeyse onlar görüşüyor. Görüşmüyor olmaları mümkün değil. Sen, ben, görüşemiyoruz. Bizim de görüşmemiz gerekmez. Devlet bu sorunu çözmek istediğinde, buna karar verdiğinde Öcalan’dan yararlanabilir. Devlet isterse Öcalan ile çözer. Çünkü PKK’da hâlâ son söz ona ait. Bu zor değil. Zor olan, çözüme karar verilmesidir.