DTP GENEL BAŞKANI AHMET TÜRK

Süreçten Ciddi Endişeliyim

26 Nisan 2009

Hakan Tahmaz

Farklı Sesler/BİRGün

 “Dikkatle bakıldığında eylemlerin durduğu, silahların sustuğu her dönemde operasyon yapıldığı ve barışın önünü kesmeye yönelik bir mantığın, duruşun ortaya çıktığını görülüyor.”

Farklı sesler sayfamızda Pazartesi günleri yayınladığımız söyleşilerimizi, bu haftaya özel  iki gün yayınlayacağız. Sayfamızda bugün DTP lideri Ahmet Türk’ün, yarın gazeteci Cengiz Çandar ile yaptığımız söyleşiye yer vereceğiz. Sorun ağır ve büyük olduğu için iki konukla konuyu ele almaya çalışacağız. Hedefteki DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk ile son on gündür partisine yönelik operasyonları, Kürt sorununda yaşanan tıkanıklığı, çözüm önerilerini DTP’nin önümüzdeki dönem izleyeceği stratejiyi konuştuk.

— DTP’ye neden 14 Nisan Operasyon yapıldı?

Herkesin düşündüğünü,  tartıştığı bir operasyon oldu. Çünkü DTP, yerel seçimlerde güçlü çıktı.  Halktan destek görmüş bir partinin, barış ve demokrasi için önemli rol oynayabileceği düşünülüyordu.  Ama tam tersi bir gelişmeyle karşılaşıldı.

—Neden?

Birincisi DTP’nin seçimlerden güçlü çıkmasını test etmek istiyorlar. İkincisi seçimlerde DTP’nin halkın desteğini almasından sonra PKK’nın bir açıklaması oldu. Barış ve demokrasinin gelişimi için 1 Haziran tarihine kadar çatışmaları durdu. Demokratik siyaseti güçlendirmek için bu kararı aldıklarını açıkladılar. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda Türkiye’de barışın gelişmesini istemeyenler, demokrasi üzerinde vesayet mantığıyla bu işi götürenlerin rahatsız olduğunu görüyoruz. Başta Kürt sorunu olmak üzere sorunların çözülmesi durumunda devlet üzerinde hiçbir etkilerinin kalmayacağını düşünenler devreye girdi. AKP hükümetinin de bu güçlerle uzlaşı içersine girdiğini görüyoruz.

—Bu kapsamda bir operasyonla ilk kez karşılaşıyorsunuz. Bu tutum devletin silahlı ve silahsız ayrımı yapmaksızın Kürt hareketine tahammülsüzlüğünün mü işareti?

Tabi, demokratik siyasetin güçlenmesinin istenmediğinin en iyi örneği bu operasyon oldu. Silahlı güçlerin dağlarda varlığını sürdürmesini isteyenlerin olduğunu biliyoruz. Demokratik siyasetin güçlenmesinden korkulduğunu biliyoruz. Çözüm arayışları ne zaman gündeme gelse mutlaka bir operasyon yapılıyor. Dikkatle bakıldığında eylemlerin durduğu, silahların sustuğu her dönemde operasyon yapıldığı ve barışın önünü kesmeye yönelik bir mantığın, duruşun ortaya çıktığını görülüyor. Kürtlerin demokratik siyasal zeminde yer almasından rahatsız olanlar var.

 —Bir taraftan çeşitli devlet yetkilileri sorunun sadece askeri önlemlerle çözülemeyeceğini söylerken, diğer taraftan bu operasyonlar ve yaşananlar çelişki değimli, bu durum neden aşılamıyor?

Bir kez barış ve çözüm için siyasal irade yok. Yani halkın iradesiyle gelmiş, hükümet olmuş, icraatın başında yer alan kesimler irade olamadı. İkincisi barışa inanmak gerek. Siyaset vesayet altında olduğu sürece bu çelişki devam edecek ve çözümsüzlüğün mantığı topluma egemen olacak. Barış için dünyanın her yerinde, sivil demokratik projeler ortaya konulur. Bu projeler toplumu rahatlatır, daha sonra görüşmeler yapılır. Bizde bunların hiç biri bugün yok.

 —Öncelikle diyalog mu kurulmalı?

Biz çok sık çağrı yaptık. Hem iktidara, hem muhalefete, gelin konuşalım. Fakat yanıt alamıyoruz. İllaki anlaşmamız gerekmez. Ama konuşalım diyoruz. Biz bu sorunun iç dinamiklerle çözülmesini istiyoruz. Ama uluslararası boyutu da olan bir sorun. TBMM, bunun tartışması yapılamıyorsa, kapalı kapılar ardında dahi ne yapacağız bu sorunu sorusunu soramaz durumdaysak ve parlamento, siyasi partiler bu durumun vahametini kavrayamaz durumdaysa bu büyük bir acizliktir, çıkmazdır.

—Bu diyalogsuzluk bizi nereye götürüyor?

Tabi bizimle, Kürt tarafıyla konuşulmuyor. Yoksa kendi aralarında konuşuyorlar. Kürtlerin ne düşündüğü merak dahi edilmiyor.

—Kürtsüz mü çözüm aranıyor?

Evet, bizsiz çözüm arıyorlar. Kürtler parlamentoya insan göndermişler, 98 belediye başkanı seçmişler bunlar önemsenmiyor, kabul edilmiyor. Kürtsüz çözüm mümkün değil, mutlaka eksik olur. Bir Kürt sorunu varsa, Kürtleri muhatap alacaksınız, düşüncelerini alacaksınız, beğenirsiniz beğenmezsiniz ama mutlaka diyalog ve tartışma zemini oluşturmanız gerek.

 

—Kürtlerin temsilcisi sadece DTP değil, bölgede birinci parti AKP değerlendirmesine ne diyorsunuz?

 

Tabii ki biz bütün Kürtlerin temsilcisiyiz demiyoruz. Biz 2007 seçimlerinde bağımsız adaylarla girdik, istediğimiz sonucu alamadık Birde seçimlere katılan CHP ve MHP gibi partilerin Kürtler tarafından mahkûm edilmiş olunmaları AKP’nin bölgede daha fazla oy almasına neden oldu. Kürtler, AKP’yi resmi ideolojinin dışında bir parti olarak değerlendirildiği için sığınılacak bir liman sandılar. Ama böyle olmadığı görüldü.  29 Mart 2009 yerel seçimlerinde özellikle Kürt coğrafyasında halkımız bize büyük bir destek verdi. AKP bölgede birinci parti değil. Sorunun yoğun yaşandığı ve Kürt mücadelenin yoğun olduğu yerlerde, biz AKP’nin iki katı oy aldı.   Bütün Kürtleri temsil etme iddiası zaten demokratikte değil. Ama biz onların mücadele ve demokratik değerlerini temsil ediyoruz. Kimse farklılıkları yok sayamaz. Bölge halkı bize vize vermiştir, bunu doğru okumak ve değerlendirmek gerekiyor.

 

—DTP’ye yapılan operasyon geniş kesimlerce endişeyle karşılandı, birçok kişi ciddi kaygılarını dillendirdi. Sürecin normalleşmesi için gelinen noktada ne yapılmalıdır?

 

Bu süreçte ortaya konulan mantığın ve yaklaşımın sorunu çözemediği, aksine derinleştirdiği ortadadır. Geçmişte yaşananlardan dersler çıkarmalıyız. 1994 konsepti uygulandı ve çok ağır bedeller ödendi. Ama bunlar sorunu çözmedi. Bu nedenle yeniden eskiye dönmek halklar arasında onarılmaz yaralar açar. Tehlikeli bir noktaya getirir. Aklı başında herkesin bunu görüyor olması gerek. Hassas bir noktadayız. Bizim ciddi endişelerimiz var. Partimize, son dönemde kin ve nefretle yönelmeler endişelerimizi artırıyor. Öncelikle herkesin sağduyu ile mantıkla sorunlara yaklaşılması gerekiyor. Bu süreci durdurmanın zamanı geldi, geçiyor. Biz ağır, haksız uygulama ve saldırılara karşı sorumlu davranmak için elimizden geleni yapacağız. Gerçekten duygularımızın, aklımızın önüne geçmemesi için çaba göstereceğiz. Demokratik ve barışçı bir sürecin başlaması için çaba göstereceğiz. Ben bütün partileri, hükümeti ve  yetkilileri  bu duyarlılıkla  hareket etmelerini ve sorumlu davranmalarını konusunda uyarıyorum.

 

—Bu konuda DTP’nin herhangi bir girişimi olacak mı?

Önümüzdeki hafta grup toplantısında hükümete ve yetkililere durumu görüşmek, konuşmak üzere çağrı yapacağım. Biz üzerimize düşen bir şey varsa her şeye rağmen bunu yapmaya hazırız.

 

—Başka ne yapacaksınız?

Partimizi siyasetin dışına itmek istenmesine, haksız uygulamalara, çalışmalarımızı engelleyen mantığa karşı demokratik tepkimizi ortaya koymak için mitingler yapacağız. Bütün demokrasi, barış güçleriyle buluşacağız.

 

—17 Mayıs’ta Ankara’da yapılacaktı.

Ankara’da 2. Cumhuriyet mitingi var. PM’miz bunu değerlendiriyor,  başka demokratik eylem kararları alacağız.

 

—En çok karşılaştığınız soru çözüm için ne istiyorsunuz sorusu, bu sorudan usandığınız biliyorum. Ne istediğinizi bir kez daha söyler misiniz?

Öncelikle farklılıkları kabul eden, kucaklayan bir demokratik bir anayasa istiyoruz. Kültürlerin, kimliklerin ve ana dilde eğitim hakkının serbest olduğu bir anayasa istiyoruz. Yine yerel yönetimlerin güçlü olduğu, yerellerin kendi sorunlarını belirlediği ve çözdüğü bir idari yapının oluşmasını istiyoruz. Biz buna demokratik özerklik diyoruz. Bu talepler Türkiye’nin bütünlüğüne zarar vermediği gibi, Türkiye’nin daha demokrat, daha katılımcı bir ülke olması demektir. Bizim önerilerimiz net.Bu taleplerin, Türkiye halkına en küçük zararı yoktur.Bu öneriler Türkiye’nin demokratikleşmesine, Türk halkın özgürleşmesine katkı sunacaktır.

 

—Silahların susması için DTP nasıl bir rol oynayabilir?

Bazı kavramlar çok kötü kullanılıyor. Mesela Celal Talabani’nin son dönemde kurduğu cümleler gibi. PKK’ nin silahsızlandırılması için çaba gösteriyoruz gibi sözler, yanlış olduğu gibi,  tepki yaratıyor. Hepimizin silahların gündemden çıkması için çaba göstermesi gerekir.Silahla sorunun çözülmeyeceği net. Ama sonuçta Kürt sorunu diye bir sorunun varsa, Kürtlerin isteklerini gerçekleştirecek bir mantığı ortaya koymazsanız, silahların ortadan kalmasına da hizmet etmemiş olursunuz. Soruna silahları bıraktırmak şeklinde dar bakarsak bunun bir yararı olamaz. Silahların ele alınmasının nedenlerini ortadan kaldıracak bir mantığa ve politikaya sahip olursak sorun çözülür. Onun için barış, demokratik çözüm ve silahların tamamen ortadan kalkması projesi üzerinde buluşmamız gerekir.

 

—Erbil’de yapılacak Kürt konferansı neden ertelendi, seçim sonuçlarının bir etkisi oldu mu?

Doğrusunu isterseniz biz bir süredir çok yoğun bir süreç yaşıyoruz. Bu süreçte konferansa ilişkin çok sağlıklı bilgiye sahip değiliz. Biz seçim sonrasında bir heyetle Erbil’ e gidip, görüşmeler yapmayı planladık. Hazırlık çalışmalarının ne aşamada olduğunu öğrenmeyi amaçlıyorduk. Sonuçta bir konferans tartışması var, biz de sorulara muhatap kalıyoruz. Ancak malum nedenden dolayı gerçekleşmedi. Konferansın gerçekten ertelenip,ertelenmediğini bilmiyoruz. O nedenle ertelendiğiyse de neden ertelendiği bilemiyoruz. Konferansı düzenleyen KDP tarafından ilan edilmiş bir takvim benim bildiğim kadarıyla yoktu. Türkiye’nin seçimlerden sonra konferansın yapılmaması için temaslarda bulunduğu duyumlarını aldık. Ama bunları kesin bir biçimde doğrulatmış değiliz. Sanırım bu görüşmeyi bir süre sonra yapabiliriz. O zaman daha net bilgilere sahip olacağız.Kısa süre sonra konferans konusunu netleştiririz.

 

 

 

—DTP’nin aldığı seçim başarısı konferansı nasıl etkileyebilir?

Bence etkilememesi gerek. Ya da olumlu etkilemesi gerek. Kürtler bize Kürt sorununu barışçıl biçimde çözmek için vekâlet verdi. Bizde bu doğrultuda çaba gösteriyoruz. Bizim başarı elde etmemizden rahatsız olanların bunu bahane etmesi anlaşılabilir değildir.

 

—Konferans nasıl yapılırsa sürece katkısı olabilir, sizin öneriniz ne olacak?

Bir kez hiçbir kısıtlama olmaması gerek. Herkesin gelip orada düşüncelerini açıkça söylemesi gerek. Konferans, Kürtlerin yaşadığı her ülke için talepleri konuşmalı. Barış ve demokratikleşme ekseninde bir konferans olmalıdır. Örneğin Türkiye Kürtlerinin, Türkiye’nin bütünlüğü içinde talepleri nelerdir, bunlar ne kadar makuldür,  makulse neden bütün Kürtler tarafından desteklenmiyor, bunları tartışmalıdır. Devlete de atması gereken adımlar konusunda çağrı yapmalıdır.

—PKK konusu ne olacak?

PKK konusuna indirgenmiş bir konferans yararlı olmaz, sonuç alıcıda olmaz. Bu konular çerçevesinde silahların devre dışı bırakılması da konuşulur, PKK’den de beklenti ve talepler belirlenir. Ama Talabani’nin dediği gibi PKK’nın silahsızlandırılması konferansı olamaz.

 

—Kürt konferansı denilmesine neden karşı çıkıyorsunuz?

Amaç Kürtlerin bir araya gelmesi olmamalı, barışı ve demokrasiyi bu topraklara nasıl yerleştiririz olmalıdır. Diğeri yanlış anlamalara yol açabilir ve bizi yanlış sonuçlara götürür. Kürtler barışçıl bir sürece nasıl destek verebiliriz mantığı ile konuya yaklaşmalıdır.

 

—Bu eşiğin aşılabileceğine ilişkin öngörünüz nedir?

Ben bu eşiği aşacağımıza inanıyorum. Ama bütün çabamız daha fazla kan, gözyaşı dökülmeden bunun başarılmasıdır. Biz ortak aklı yakalamaya çalışıyoruz. Duygumuzla değil aklımızla hareket etmemiz gerekiyor. Görülüyor ki bu süreçte bazı acılar yaşanacak.

 

—Bu konuda endişelimisiniz?

Evet, süreç oraya doğru gidiyor. Biz uyarılarımız yapmaya devam edeceğiz. Biz yeni acılar yaşanmaması için üzerimize düşeni fazlasıyla yapacağız, bu hassasiyeti koruyacağız. Ama bu bizim tek taraflı çabamızla olmaz. Herkesin ve özelliklede hükümetin aynı duyarlılığa sahip olması gerek. Ne yazık ki hükümette böyle bir duyarlılık yok. 23 Nisan’da Van’da yaşananlar ortada. Yine bir çocuk öldü. Bunlar ve operasyonlar, insanlarda öfkenin, demokratik siyasete olan güvensizliğin çoğalmasına yol açıyor. Kürt demokratik siyasetin kabullenilmemesi doğal olarak büyük bir öfkeye yol açıyor. Bundan endişe duyuyoruz. Bu tehlikeli gidişi durdurmak zorundayız.

Öcalan ile görüşülmelidir

—Diyarbakır’daki bir konuşmanızda Abdullah Öcalan Mandela^ya benzettiniz. Hangi mesajı vermek istediniz bu benzetmeyle?

Dünyada benzer sorunlarda yaşanmış çözüm şekillerini gündeme getirmek için bu benzetmeyi yaptım. Biz diyoruz ki, Mandela, hücrede, cezaevinde olduğu sürece çözüm konusunda bir umut oluşmadı. Ne zaman koşulları değişti, özgürleşti ise, o zaman barış konusunda adımlar atıldı. Bu tek örnek değil. Yaşar Arafat’ı önce bütün dünya terörist ilan etmişti, sonra BM’de konuşma yaparak siyaset yapmaya ve barış için çalışmaya başladı. Benzer şey Sinn Fein liderleri içinde geçerlidir. HAMAS,  birilerine göre terör örgütü ama Başbakana göre görüşülmesi gereken bir örgüt. Barış konusunda bir şeyler yapmak isteniyorsa bütün bu deneyleri değerlendirmek gerek. Hele de Öcalan, barış istediğim için benimle görüşün dediği bir dönemde bu dikkate alınmalıdır. Ben burada tespit yapıyorum.

 

—Öcalan, çatışmanın durmasında rol oynayabilir mi?

Önemli rol oynayabilir. Kendisi bu konuda iddialı. Görüşülmeli, önerileri alınmalı, barışa katkısını sunması istenmelidir. Ben bunu değerlendirelim diyorum. Mesele bu kadar basit. Ama savcılar hemen dava açmak için harekete geçiyor. Ben siyasetçiyim, bildiklerimi, düşündüklerimi söylemeyeceksem ne yapacağım. Kürt Ahmet söyleyince sorun oluyor.

 

ORTAK SESE İHTİYAÇIMIZ VAR

—Çatı Partisi çalışmalarının yerel seçimlerden sonra hızlanacağı beklentisi vardır. Çalışmalar ne aşamada?

Kürtleri yalnızlaştırmaya dönük çabaların öne çıktı bir süreçte, çatı partisinin daha fazla önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Demokrasi güçlerinin ortak bir güç, irade oluşturmaları artık bir zorunluluktur. Dünyadaki örneklerden de biliyoruz ki, bu sorunun barış ve demokrasi güçleriyle ortak bir noktada buluşmadan çözümü mümkün değil. Ya da en azından çok zor olacağı kesindir. Bizim bu süreçte ortak sese, çatı partisine, ortak duyarlılığa ihtiyacımız var. Biz aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele ediyoruz. Başta Kürt sorununun çözülmesi olmak üzere, özgürlüklerin, demokrasinin güvence altına alınması için mücadele ediyoruz. Bunu ancak, buna inanlarla, aynı amaca sahip olanlarla birlikte yapacağız. Bu kaçınılmaz ve zorunluluktur.

 

—Çalışmalar istenen noktada mı?

Çalışmalar istenen düzeyde değil. Daha geniş kesimlere ulaşmamız gerek. Çalışmaları yeniden değerlendirmeye ihtiyaç var. Seçimler nedeniyle biraz süreç uzadı.

 

—Seçimlerde sonra değerlendirme yapacaktınız.

Biz kendi cephemizde tartıştık. Bunun çok daha fazla elzem bir sorun olduğunu, daha ciddi ele almak gerektiğini düşünüyoruz. Ama planlama ortaya çıkarmadık. Bunu arkadaşlarla konuşarak yapacağız. Diğer kesimlerle bunu daha güçlü hale nasıl getireceğimiz konuşacağız.