24 Nisan 2009
1 Mayıs 2009’a bir hafta kaldı. Bu topraklarda 1 Mayıs’ın işçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilk kez kutlanışının yüzüncü yılını geride bırakacağız.
İlk 1 Mayıs, 1908 yılında Osmanlı yönetimi altındaki Selanik’te, Selanik Sosyalist İşçi
Federasyonu öncülüğünde gerçekleşti. Selanik’te 1 Mayıs gösterisini Rum, Yahudi, Türk ve Bulgar isçileri birlikte örgütlediler ve kol kola yürüdüler. 1 Mayıs bildirisini dört dilde yayınladılar. Konuşmaları dört dilde yaptılar, türküler dört dilde söylendi.
Bugün, bırakalım farklı dilerde konuşmaların yapıldığı, şarkıların söylendiği, sloganların atıldığı 1 Mayıs gösterisi düzenlemeyi, diline, kültürüne sahip çıkan, kimlik haklarının anayasal güvence altına alınması mücadelesi veren, DTP’liler karşı insan avına çıkan, AKP hükümetini işçilerin, sendikacıların çoğu alkışlıyor. DTP yöneticilerinin, genel başkan yardımcılarının gözaltına alınmalarını, tutuklanmalarını TV kanallarında polisiye dizi izler gibi seyrediyorlar.
Farklılıkları yok sayan, inkâr ve imhaya dayalı siyasetin yarattığı insan tipi ve tekçi toplum yapısı Türkiye’yi kendi tarihinden tam anlamıyla kopardı.
İşçi sınıfının ve ezilenlerin eşitlik ve özgürlük eksenli kimlik, iş ve aş mücadelesi arasındaki bağı kavrayamayan sendikal kadrolar, bir anlamda egemenlerin Kürt sorununda şiddete dayalı imhacı politikalarına peşine takılmış durumdalar. Kürtlere dönük ötekileştirici, ayırımcı politikalar, çalışma yaşamındaki mücadeleyi parçalayan en önemli unsur olma özelliğini hala koruyor. Ne yazı ki, sendikal kadrolar, çalışanların en gerici unsurların milliyetçi, şoven basınç ve eğilimlerine teslim olmuş haldeler. Sendikal yapıları kemiren şoven, ayrımcı politikalar zaten etkisiz yapıların daha da etkisizleşmesine, hatta bazılarının demokratik zeminlerden uzaklaşmasına yol açtı. Bu yapılar milliyetçiliğin ve şovenizmin birer kalelerine dönüştüler.
Bugünkü verili durumda, bu çemberin kılması oldukça zor görülüyor. Bu durum çoğu kez politik yatırımın yanlış yerlere yapılmasının ve ezilenlerin, sömürülenlerin ve dışlananların kendi doğal, sosyal dokularına ters siyasal ve sendikal tutum belirlemelerinin bahanesi oluyor. Kürtlerin haklarını kapsayan mücadelenin işçi ve sendikaları da özgürleştirici bir işlev gördüğünün üzerinden atlanılması veya bunun öneminin görülmemesi bu savrulmanın daha kalıcı olmasına yol açıyor.
Kendi tarihlerinden bir haber sendikal yapılar, toplumsal sorunların büyük bir kısmının çözümünde anahtar işlev görecek olan Kürt sorununda, çözümsüzlük sürecinin herkesin demokratik siyaset yapma alanını daralttığını göremeyecek kadar şoven ideolojinin belirleyiciliği altındalar.
Bu nedenledir ki, hiç bir biçimde, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün yarattığı problemleri sınıfın da problemi olarak görmemekteler ve 1 Mayıs’ı, enternasyonal ruhunda oldukça uzak ele almaktalar.
Bölgenin 12 Eylül günlerine benzer biçimde açık cezaevine dönüştürülmeye çalışılmasını sorun olarak algılamadan ve bunun sonuçlarına karşı da mücadeleyi gündeme almadan çalışanların, emek ve demokrasi güçlerinin bulundukları noktadan ileriye doğru sıçramaları imkânsızlaşmıştır. Çünkü Kürt sorununda izlenen çözümsüzlük siyaseti artık Türkiye’nin demokratikleşememesine sorununa dönüştürmüştür.
DTP’ye karşı, silahlı alandan, silahsız alana geçişi önlemeye dönük başlatılan operasyonlar, aç ve işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan, özgürlüklerinde mahrum Kürt çalışanların, özgürlüklerine kavuşmalarını sağlamayı içermeyen sınıf dayanışması ve mücadelesi, Kürtler için yarım bayram olacak. Yas evinde bayram ne kadar olabilirse, “DTP’ye dokunmayın” demekten imtina edildiği koşullarda gerçekleşecek 1 Mayıs etkinlikleri de Kürtler için o kadar 1 Mayıs olacak.
Bu nedenle ilada Taksim diye tutturan sendikal kadroların, TBMM ’de, kimliklerini, siyasal varoluşlarını savunmak için oturma eylemi yapan, DTP milletvekillerinin sesini duymaları ve TBMM’den yükselen herkese adalet, herkese demokrasi, herkese özgürlük istemlerini 1 Mayıs alanına taşımalarını gerek. Bundan uzak durarak yapılacak her şeyin, artık kendimiz oyalamak olduğu sadece sendikacılar değil, 1 Mayıs da alanlarda olmanın, özelliklede Taksim’de olmanın gereğine inananlar görmek durumundadır.
Bu yola girebilmek, ezberleri bozmaya ve yakın geçmişten radikal kopuşa cesaret etmekle olacaktır. Silkinmek için bu zorunludur.