27 Şubat 2009
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, dünya anadil günü 21 Şubat vesilesiyle Kürtçe üzerindeki yasaklara ve baskılara dikkat çekmek için grup toplantısındaki konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yaptı. TBMM’de esmeye başlayan fırtına, anında bütün ülkeye yayıldı.
Ortaya çıkan tepkilere bakılırsa fırtınanın kısa sürede dinmeyeceği kesin. Biz, bu fırtınanı bir nebzede olsa muktedirlerin kendilerine gelmelerine ve memleket için hayırlara vesile olmasını arzuluyoruz.
AKP hükümetinin, TRT Şeş’in yayına başlamasıyla birlikte, Kürtçenin serbest olduğu yanılsamasını, bazı Kürt ve Türk aydınlarının da desteği ile yaygınlaştırmaya çalıştığı bir dönemde, Ahmet Türk, kralın çıplak olduğunu gösterdi.
TRT Şeş, açılımıyla AKP’nin, esas derdinin Kürt sorununun çözümü veya Kürtçenin kullanılmasının serbestliğini sağlamak olmadığı ortaya çıktı ve gerçek yüzü görüldü. AKP’nin asıl amacının, kendi Kürt’ünü yaratmak ve TRT Şeş’i de bu amaçla kullanmak olduğu tam olarak anlaşıldı.
AKP’nin bu amacı, 24 saat yayın yapan Kürtçe TV’nin değerini tümüyle ortadan kaldırmadığı gibi, Ahmet Türk’ün konuşmasının da, yapılan bu bir şov veya provokasyon yorumlarına rağmen, çok şey kazandırdığı kısa süre sonra görülecektir.
Kürtçe televizyon yayınının eğreti olduğu yolundaki DTP itirazının haklılığını gösterebilecek bundan daha iyi bir adım atılamazdı.
Ahmet Türk’ün konuşmasının yayımlanmasının kesilmesi kararı, Kürtçenin serbestçe kullanılmasının sağlamak için anayasa değişikliğinin ne derece elzem bir mesele olduğunu gösterdi.
Ahmet Türk’ün bu “asi” davranışı Türkiye’deki etnik ayrımcılığın boyutlarını bir kez daha gösterdi. Başbakan Kürtçe konuşunca, siyasi partiler yasası kimsenin aklına gelemeyecek, Ahmet Türk konuşunca akıllara yasalar, anayasa gelecek.
Başbakan Diyarbakır’da Kürtçe selamlama yapınca yasalar rafa kaldırılacak, Selim Sadak, Kürtçe konuşunca savcılar harekete geçecek. Sonrada AKP’nin, eşitlikten, hukuktan söz etmesine bu millet inanacak.
Ne yazık ki, ayrımcılık AKP ile sınırlı değil. Son iki gündür bu konuda yorum yapan ve yazı yazan birçok gazeteci ve aydın da ayrımcılığa dibine kadar saplanmış durumdalar. Başbakanın Kürtçe konuşmasını alkışlayan, açılım diye sunan bazı yazarlar ve aydınlar, Ahmet Türk’ün, anadilinde konuşmasını “seçimlere yatarım” diye yorumlayarak ne derece ayrımcı olduklarını ve aydın olmanın etik değerlerinden uzakta bulunduklarını gösterdiler.
Ahmet Türk’ün yaptığını provokasyon diye yorumlayacak kadar gözleri kararmış olanlar, bu ülkenin geleceğini ciddi bir biçimde tehdit ediyorlar. Bunlara, sadece Leyla Zana’nın TBMM kürsüsünde iki kelime Kürtçe konuştuktan sonra başlayan, DEP’lileri linç girişiminin bu toprakta yaşayan herkese nelere mal olduğu üzerine bir parçada olsa düşünmelerini önerebiliriz.
Bir de Köksal Toptan’a, bazı şeyleri hatırlatmak gerek. Her şeyden önce AKP Genel Başkanı için hangi yasal mevzuat geçerliyse, DTP içinde aynı yasal mevzuat geçerlidir. TBMM Başkanı olması kendisine partiler arasında ayrım yapma yetkisini vermediği gibi, partilerin faaliyetlerinin yasalara uygunluğunu takdir etme yetkisini de vermemektedir. Unutmamalıdır ki, o koltuğa Ahmet Türk’ün Genel Başkanı olduğu DTP milletvekillerinin de oylarını alarak oturdu. Bu oyların karşılığı onlara ayrımcılık yapmak olmamalıdır.
Türkiye’de, meclis kürsüsünde İngilizce konuşanlara gösterdiği özen kadar, anadilini konuşan Kürtlere tahammül etmeyi öğrenmeden bir adım ileriye gidemez. Çünkü sorun sadece meclis çatısı altında anadilde, Kürtçe konuşma meselesi değildir. Ahmet Türk’ün, DTP grup toplantısında Kürtçe konuşması aynı zamanda Cengiz Çavdar’ın Salı günkü yazısında oldukça güzel ifade ettiği gibi, bu Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesidir. Ya bu yola gireceğiz ya gireceğiz, başka yol yok.
Son sözüm Ahmet Türk’e, sana aşk olsun Ahmet ağabey, tekleyen yüreğinle, yüreklerimizde güller açtın ya.