22 Temmuz 2007 genel seçimlerinden sonra yeniden sosyalist solun gündemine gelen çatı partisi girişimi ilk toplantısını 20- 21 Aralık 2008 tarihlerinde İstanbul’da yaptı. Toplantının sonuçlarını 40 kişilik koordinasyon kurulu 28 Aralık 2008 Pazar günü kamuoyuna duyuruldu. Çatı partisi önerisi ilk kez 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra şimdi bu tartışmada birlikte davranan DTP, EMEP ve SDP çevreleri tarafından gündeme getirildi. Sahiplerinin iç sorunları ve yeterli alıcı bulmaması nedeniyle uzun bir dönem buzdolabına kaldırılan öner 22 Temmuz 2007 seçimlerinde sosyalistlerin hezimete uğraması ve Kürt hareketinin başarısız olmasından sonra yeniden gündemleştirildi.
Uzun hazırlık sürecinin sonucu yapılan toplantıdan ne kadar net bir programla çıkıldığı oldukça tartışmalı. Toplantının hemen ertesinde gazete köşelerine yansıyan yazılar aslında bir sonuç elde edilemediğini gösteriyor. Örnek için Veysi Sarısöz’in Özgür Gündem gazetesindeki 25 Aralık 2008 tarihli yazısıyla Ayhan Bilgen’ın 26 Aralık 2008 tarihli Taraf gazetesindeki makaleye bakabilir.
Üç blok
Toplantının hazırlığını yapan üç parti ( DTP, SDP ve EMEP) yapmak istediklerine farklı anlamlar yüklediklerini biliniyor. Ancak belli noktalarda anlaştıkları toplantıda çok açık görüldü. Bu bloğun sözcülerinde biri olan Veysi Sarısözen Özgür Gündem gazetesinde bunu şöyle özetledi: Şurada netlik yararlı olacak: Çatı Partisi bir ‘sol birlik’ değildir, ama ‘sola açıktır. Çatıyı ‘kapitalizme karşı’ diye tanımlamak da, ‘kapitalizmden yana’ diye tanımlamak da yanlıştır. ‘Kapitalizme karşı’ oluş, AB yoluyla reform öneren demokrat aydınları dışlar, ‘kapitalizm yanlısı’ oluş, sosyalistleri kapı önüne koyar. Sosyalist parti ‘sol milliyetçilikle, sol liberalizme kapalı’ olur. Çatı ise solcunun da, liberalin de, Müslüman’ın da, kadının da, çevrecinin de milliyetçisine kapısını kapatır. Bunların milliyetçi olmayanlarına ise kapılarını ardına kadar açar. Neden, çünkü asıl tehdit kapitalist, emperyalist militarizmin somut egemenlik biçimi olan askeri vesayetten ve onu yaşatan Kürt sorunundaki çözümsüzlükten gelmektedir. Milliyetçiliğin her türü bu iki tehditten yanadır. Çatı partisi, onun içinde biraraya gelecek olanlardan ‘hiç birinin sıfatıyla anılamaz’, ‘hiçbir kimlikle tanımlanamaz’…
Sözünü ettiğim üç parti toplantıda tartışmalara bu yaklaşımla dâhil oldular. Partinin, “solun birlik partisi” olmadığını ısrarla vurguladılar. Hatta EMEP çevresi partinin sol parti olarak tanımlanmasına da karşı çıktı.
İkinci blokta ise, yeni kurulan Sosyalist Parti ve Sosyalist Emek Platformu ile bazı sosyalist çevreler yer alıyor. Bu blok tartışmada emek eksenli bir sol güç birliği/ cephe fikrini sonuyor. Yayınlanan sonuç bildirisi bu görüşün süreçte daha etkin rol almaya başladığının göstergesi sayılabilir. Ama reel olan bir şey değil. Çünkü toplantının ikinci günü taslak olarak sunulan metin, daha çok birinci bloğun görüşlerine yakındı. Hazırlana sonuç bildirisi katılımcılar tarafından kabul görmeyince koordinasyonun hazırlayıp, yayınladığı toplantı sonuç bildirgesinde çubuk tam tersine bülülmüş durumda. Sonuç bildirisinde yapılmak isteneni şöyle tanımlıyor: “Birikim, beceri, güç ve olanaklarımızı birleştirerek, Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşmenin önünde engel oluşturan siyasal ve sosyal sorunlara, küresel kapitalizmin yarattığı kriz ve tahribatlara karşı işçi sınıfından, ezilenlerden ve demokrasiden yana ortak mücadeleyi örmeye, sömürüye, şiddete, erkek egemenliğine, cins ayrımcılığına, şovenizme ve militarizme karşı omuz omuza örgütlenmeye karar verdik.”
Bu bildiride özetlenen görüş, üzerine iki blok arasındaki tartışmanın daha uzun süre süreceğe benziyor. Çünkü sonuç bildirisi, yapılmak isteneni tam olarak tarif etmekten oldukça uzak. Sol sosyal demokrat bir parti mi, yoksa sosyalistlerin, Kürt hareketiyle bir cephe örgütü mü kurulmak istendiği net olmadığı gibi programatik çok soyut tanımlanmış durumda.
Hem çatı partisinin içinde hem de aynı zamanda dışında olanlardan oluşan üçün bir kesim daha var. Bu bloğu daha çok Ufuk Uras’la birlikte davrananlar oluşturuyor. Bu blokta yer alanlar, esas olarak, çeşitli nedenlerle sol veya sosyalist örgütlerin yetersizliği kabul ediyorlar, ama her hangi bir siyasal irade gösterecek cesarete ve kabiliyete sahip değiller. Ayrıca kendilerini sosyalist solun merkezinde gören bu kesim, zahmetsiz istikbal sahibi olmayı solculuk olarak algılıyorlar. Bu nedenle risk taşıyan her hangi bir politik projede kolay yer almazlar. Şimdi yıllardır köşe bucak kaçarak uzak durmaya çalıştıkları Kürt hareketinin toplumsal gücünü keşfederek onlarla temaslarını sürdürmek için çatı partisi tartışmasının etrafında dolanıp duruyorlar. Hem içindeler hem değiller. Bu durumun farkında olan hazırlık çalışmasını yapan partiler bu bloğun başını çeken Ufuk Uras ve arkadaşlarının netleşmesini bekliyorlar
İlk iki bloğun üzerinde anlaştığı bir tür cephe partisi, mücadele edilecek temel taleplerin belirlenmesiyle olabilir bir şeydir. Soyut prensiplerle işe başlamak hiç bir şeyi izah etmeye yetmemektedir. Böyle bir çerçeve, ne ayrıştırıcıdır, ne de birleştiricidir. Bu ikisinden birini yapmadan yol yürümek oldukça zordur. Kaldı ki yeni sol parti kurmak için de, programatik ilkelerin dışında başka bazı şeylere ihtiyaç olduğu bir gerçektir.
Sorun tamda burada orta çıkıyor. Bir araya gelenler ne için bir araya geldikleri konusunda hem fikir değiller. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Onları bir araya getiren Kürt hareketinin örgütsel hegemonyasıdır. Toplum karşısında inanırlıklarını ve toplumsal güçlerini yitirmiş, siyasi öngörüleri zayıflamış olarak sürecin parçası oluyorlar.
Kürt hareketi ve çatı partisi
Her üç blokta yer alanlar, çatı partisi tartışmasını geçici taktiksel bir konu olarak ele alıyor. Ama bu tartışmanın sürükleyicisi veya belirleyici durumda olan Kürt hareketi konuya stratejik yaklaşıyor. Kürt hareketi kendini bir süredir, dünya küresel güçlerin ve statükocu ulusal güçlerin yanında Ortadoğu’nun üçüncü büyük gücü olarak tanımlıyor. Bu iki güce karşı aynı anda mücadele etmek için kendine kalıcı stratejik ortak olarak da sol ve demokrasi güçlerini tanımlıyor. Kürt hareketi 2007 ortalarından itibaren, küresel ve bölgesel siyasal güçlerin, büyük oranda başarıyla yürüttükleri Kürt hareketini yalnızlaştırma, tavsiye etme siyasetine karşı kendine kanal açmaya çalışıyor. Bu acıdan bir araya gelmesi mümkün olmayan siyasal çevreleri asgari program etrafında bir araya getirmeye çalışıyor. Bir araya gelecek olanları bazen anti tekçi güçler olarak, bazen liberallerden sosyal demokratlara, sosyalistlere ve hatta Müslüman demokratlara ( bunlar her kimse ) kadar geniş bir siyasal yelpaze olarak tanımlıyor.
Aslında bunun sınırları ilk toplantıda görüldü. Ne sosyal demokratlarda, ne liberallerden ne de “demokrat Müslümanlara toplantı cazip gelmemişti. Çatı partisinin alıcısının sosyalistlerle sınırlı olduğunu toplantıya katılanlar gösteriyor. Hiç kuşku yok ki sosyalistlerin bir kesimi de çatı partisinin dışında duruyor. Araya yerel seçimler giriyor. Doğal olarak Kürt hareketi yerel seçim sonrasında bir kez daha bu durumu da yeniden değerlendirecek. Bu değerlendirme sonuçlana kadar çatı partisi çalışmaları rölantide gidecek ama gündem dışına düşmesine de izin verilmeyecek.
Bu süreçte çatı partisi çalışmalarına önemli ölçüde etki yapacak başka bir gelişme ise, Ortadoğu’daki Kürt örgütleriyle ortak platform oluşturma çalışmaları olacaktır. Bunun için önümüzdeki süreçte bir konferans düzenlemek üzere belli başlı Kürt örgütleri anlaşmış durumda. Bu örgütlerin içinde YNK ve KDP yanı sıra Irak’taki İslami bazı Kürt örgütler de var. Konferanstan Kerkük referandumu ve PKK’nın Kandil’deki durumun ele alınacak ve en azından eşgüdüm gibi kalıcı bir yapı çıkarmak gibi bir eğilimi söz konusudur. Aynı anda iki ayrı cephede yürütülecek çalışmanın bir birini etkilememesi pek mümkün gözükmüyor.
Aynı suda yıkanmak gibi
Bütün bunların ortaya çıkardığı gerçek sosyalist sol 2009 sonbaharından yeniden hareketlenecek. Sosyalist solun bir kesimi bu süre içersinde kendilerine meşguliyet bulmuş olacak. Ama aynı suda yıkanmaya çalıştıklarının farkında bile değiller. Kürt hareketi ise uzun bir süredir aksine beyanlarına rağmen, Kürt sorununun çözümünde etkili olabilecek sosyalist bir odağın oluşumuna destek olmak yerine, kendine eklemlenmiş, her hangi bir toplumsal etkisi olmayan ve artık birçok yönden cemaatleşmiş siyasal yapılarlar zorlu yolda yürümeyi tercih ediyor. Bu kez de böyle olacağı kesin. Bu nedenle Kürt hareketinin ağızdan düşürmediği “kendileri dışında sosyalist hareketi güçlenmesi istediklerine ilişkin sözler” boş laf olmanın ötesine geçmiyor. Özellikle 22 Temmuz seçimlerinde ve sonrasında ÖDP ile kurulan ilişkide bu çok açık görülüyor. Sosyalist solda bir manivela görevi görmeye aday ÖDP’nin tasfiye edilmesine büyük ölçüde katkı sunan, küçük hesaplarla ilişki kurmada oldukça kararlı bir tutum sergiliyor.
Çatı partisi tartışmasından Kürt hareketin hegemonyası altında “siyaset” yapmayı kabul edenlerle bir kez daha defalarca denenmiş ve yapılmış olanı denemenin ötesinden fazla bir şey çıkmayacaktır.
İki nedenle böyle olacaktır. Birincisi yürütülen tartışmada yanıtı aranan soru, sosyalist solun krizini nasıl aşacağı sorusu değil, insanlarını harekete geçiren Kürt hareketinin sıkışıklık durumunun nasıl aşılacağı sorunudur. Tabi ki, bu sorunda sosyalistlerin öncelikli sorunudur. Ancak rotasını kaybetmiş, politik olarak sürekli yalpalayan ve toplumsal etkisi kalmamış sosyalist solunu bu soruya vereceği yanıtın hiçbir toplumsal karşılığı olamayacağı bilinen bir gerçektir. Adına ister cephe diyelim, ister başka bir şey, bir araya gelen siyasal güçlerin yapılacak birliğe katacakları bir şeyleri varsa birlik anlamlı bir şey olabilir. Bu çalışmanın içinde yer alan Kürtlerin katacakları bir şeyler var. Yani temeli olmayan binanın çatısı tek kolon üzerine inşa ediliyor.
Bu bakımından sosyalistlerin öncelikle kendilerine çeki düzen vermeleri, sosyalist solda bir odağını inşasını önemseyen ve önceleyen bir duruşa sahip olmaları gerekirken bu sorunun üzerinde atlayarak Kürt hareketiyle ortak mücadele zemini yaratmaya çalışmaları, mevcut durumun aşılmasına hiçbir katkı sunmayacaktır.
Bu konuya yeniden dönmek üzere bir başka soruna değinelim. Bir araya gelenler nasıl bir örgütsel forumda bileşeceklerini de netleştirmiş değiller. Kurulacak partinin kimliği üzerine süren tartışmalara benzer tartışmalar bu konuda da sürüyor. Partinin nasıl bir şey olduğuna ilişkin belirsizlik ya da daha doğru tanımlamayla kafa karışıklığı doğal olarak format tartışmalarında da kendini gösteriyor. Bir taraftan kurulacak parti, örgütlü yapıların cephe örgütlenmesi olarak tanımlanırken, aynı zamanda bireysel katılımda öngörüyor. Örgütlere tam anlamıyla eylem serbestlik tanıyor. Böylesi durumda bireylerin kendilerini çatı altında nasıl var edecekleri, partilerin siyasal eylemlerini ayrıca yaptıklarında partinin bundan nasıl etkileneceği gibi bir dizi sorun önemsenmiyor. Tabii ki adı, savı bilinmeyenlerin ve toplumsal karşılığı olmayanların yapacağı eylemlerden fazla sorun yaratmaz. Örneğin partinin taşıyıcısı olan Kürt hareketinin benimsemeyen bir eylemi veya politikayı gerçekleştirdiğinde partide 7 şiddetinde deprem yaratacağı da kesindir. Bu kakofoniden çıkabilmek mümkün değildir. Bu nedenle başa dönerek, çatı partisini esas sorununu biraz açmak gerekiyor. Daha doğru tanımlamayla sosyalistlerin bu gün öncelikle aşması gereken sorunun ne olduğuna yanıt vermek gerek.
Sosyalist sol önceliği
Sosyalist sol, kendi krizini aşmaya dönük herhangi bir projeye sahip olmadan bir tür verili durumunu kabullenerek Kürt hareketiyle yapacakları işbirliğinin tarafların hanesine katabileceği her hangi bir katkı olamaz. Hele de çatı partisi çalışmasında olduğu gibi, ne yapılmak istendiği pek belli ve net olmayan, tam anlamıyla parti olamayan parti tanımlamasına uyacak, bir yapıyla toplumsal mücadelenin gelişmesine yol açmak ve kanallar yaratabilmek mümkün değil.
Çatı partisi toplantısında çok az sayında insan bu soruya yanıt arayan konuşmalar yaptı. Bu nedenle esas problem olarak sosyalist solun krizinin nasıl aşılacağı sorusu büyük soru olarak orta yerde durmaktadır. Siyasal, sosyal ve toplumsa olarak, bugünkünden kat ve kat daha elverişli bir süreç olmasına rağmen ÖDP deneyimi, sosyalist solu yan yana gelmesiyle bu krizin aşılmasının mümkün olmadığı gösterdi. Çünkü kendi doğal zemininde kopmuş, bir tür “cemaatlere” dönüşmüş sosyalist yapılar da kendi ayakları üzerinden durmayı beceremiyor. Bu açıda siyaseten anlamı olacak olan, emekçilerin, aşağıdakilerin, ötekilerin hayatlarına değen bir politik hattın örülmesidir. Bu, planlı, programlı ve sistemli bir düzen teşhirinin, hayata geçirecek mücadelenin geliştirilmesini gerekli kılıyor. Özellikle dünyayı derinden sarsan ekonomik krizi sonrası yaşanacak olan sosyal, siyasal toplumsal sorunlar karşısında rotasını belirlememiş, belirgin bir politik hat ve uğruna mücadele edebilecek taleplere sahip, kendi dışındaki sol yapılarla ayrım çizgileri net ve anlaşılır olan sosyalist bir yapı kendine özgür bir siyasal özne olabilir.
Bu süreçte hayata geçirilmesi sırasında akıllardan çıkarılmaması gerek, sadece sosyalist solun kriziyle karşı karşıya değiliz. Aynı zamanda bu krizi kronikleştiren sosyal, sendikal hareketler de ciddi kriz içersindeler. Bir süredir, ekonomik krizin yaratacağı toplumsal çöküntü, sosyal kırılma, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle bu alanlarda kıpırdanmalarının gözlendiği bir gerçek. Ancak sendikaların örgütlenme düzeyi ve çapı ile sosyal hareketlerin gelişmişlik düzeyi bu kıpırdanmalara nitel veya nicel sıçratma yapacak durumda değil. Bu bakımdan görünür gelecekte siyasal, sendikal ve sosyal alanda abartılı bir iyiye gidiş beklentisi çok gerçekçi değil. 2009 yılında, bir tür geriye gidişi önlemeye ve yeni sosyal hareketlerin mayalanmasına dönük bir çabalarının hayatta karşılı oluşabilir. 2009 yılını sosyalistler bir anlamda biriktirme yılı olarak değerlendirebilir. Doğru sosyalistlere bekle yere yapılacak yığınak sosyalistlere beklenmedik biçimde gelişecek olaylar karşısında inisiyatif almayı, çatı partisi kakofonisinde daha fazla olanaklı sunacaktır.
Sosyalist solunun toplumsal güç olma noktasında önünü açacak olan, kilesel, güçlü ve toplumsal dönüşüme katkı sunabilecek yeni sosyal hareketlerin aşağıdan yukarıya gerçek anlamda inşa edilmesi mücadelesidir. Bu mücadele gelişip, güçlendiği ölçüde sosyalist sol yeniden yapılanacaktır. Politik, örgütsel birikim yaratacak ve genç kadrolarla sahip olabilecektir. Bir anlamda sosyal hareketlerin örgütlenmesi, sosyalist hareketin yenide dizilişini de zorunlu kılacaktır.
Sosyalist solunun böylesine bir yönelimle kendini inşa etmeye başlaması, Kürt hareketiyle anlamlı işbirliği yapmasına daha elverişli bir zemin sunacaktır. En azında bu süreçte sınırları belirgin ve tanımlanmış Kürt siyasal özneleriyle geliştirilecek dayanışma hareketi, Kürt sorununun demokratik çözümüne muazzam katkı sunacaktır. Kendi cürümünü, toplum nezdinde ispatlamış bir solun, şovenizme, her türden milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı daha etkili bir mücadele yürüteceği kesindir. Bu anlamda da Kürt sorunun çözüm ve militarizme karşı mücadeleye katacağı bir şeyleri olabilir. Yoksa Kürt hareketinin gücüne eklemlenebilir. Bu akımda çatı partisi tartışmalarında yanlış olan Kürt hareketiyle işbirliğine kurulması değildir. Yanlış olan sosyalist solun krizinin aşılmasını çatı partisine indirgenmesi ve geçmişin envanterini çıkarmadan eskinin tekrarlanmasıdır. Hâlbuki şimdi yeni olan için emek vermenin, yola çıkmak gerek.