Meclisi inadına barış dedi

Türkiye’nin dört bir yanında 350 delegenin katılımıyla toplanan 3. Türkiye Barış Meclisi, barış mücadelesinin geldiği noktayı gösteriyor. Silahlı çatışmanın olduğu illerden katılımın yoğun olması, barış ihtiyaç duyanların hala çoğunlukla Kürtler olduğunu gösteriyordu.

2006 Yılının Ocak ayında ilk toplantısındaki siyasal, sosyal, etnik, kültürel çoğulcundan çok şey yitirmiş olması, barışın gerçekleşmesine olan umutların kırılmaya başladığının işareti. Sol, demokrat çevrelerin dışındaki katılımın zayıf olması ve aydınların ilgilisizliği tamda bunu gösteriyor olsa gerek.

Bu durum esas sorunumuzun,  Kürt sorunun demokratik çözümünde yana olanlarla ve çatışmanın mağdurlarının   “ortak aklını” oluşturamadığımızı gösteriyor.

Barış meclisi adına açılış konuşması yapan Ayhan Bilge’nin, bir yılık mücadele ve gelişmeleri     “Türkiye barış hareketi istenen caydırıcı etkinliğe ulaşamadığını da gözler önüne sermiştir”  sözleriyle yaptığı değerlendirme, toplantı gündemini özetiydi. Çünkü bu değerlendirme anı zamanda yürütülen çalışmaların düzeyinin yetersizliğine işaret etmekte ve barış aktivislerini kendilerini gözden geçirmeye davet ettir.

Toplantıda barışın zeminlerinin geliştirilmesine ve AKP’nin politikalarını ele alındı. Bu kapsamda ilk konuşmayı yapan Baskın Oran’ın ilk önce “PKK’nın silahları bırakmasını vurgulaması,  eleştiri ve tepkiye oldu. Buna bahane olarak, Baskı Oran’ın, devletin PKK’yi kullandığını ima eden, bu eylemelerin barışı engellediği biçimindeki değerlendirmesi ve AKP’nin izlediği politikalara dönük eleştiri yapmaması gösterildi.  Barış Meclisi toplantısında silahlı eylemeleri durdurulması çağrısı yapmanın her hangi bir tartışma yaratması kadar tuhaf bir şey olamaz. Tabii ki çağrıyı yaparken nasıl dil kullanıldığı da önemlidir. Bu çağrıyı yapmaktan imtina eden bir barış meclisi, toplumun geniş kesimlerinin hassasiyetlerini dikkate almaktan uzaklaşmaya başlar ve barış ya da çözümün ortak akılını, dilini ve hassasiyetini yaratmaz.

 

Çatı partisine itiraz

Toplantının ilk oturumunda bunun emareleri ortaya çıktı. Bunu için barış meclisi kürsüsünün siyasi çevrelerin propaganda zemmine ve çalışmaların çatı partisi veya sol arayışlarının zemini haline dönüştürme eğilim ve çağrılarına itiraz ettim. Barış Meclisinin, Kürt sorununun demokratik çözümünde birleştirici, itici ve geliştirici gücü olması için 2006’nin Ocak ayındaki ruhuna, özüne ve siyasal, sosyal zenginliğine dönülmesi çağrısı yaptım. Çünkü barış meclisinin çoğulcu yapısını zedeleyen, tek tipleştiren yaklaşımın barış çalışmalarını darlaştırıyor. Nitekim meclisi sözcüsü Cengiz Güleç, kapanış konuşmasında çatı partisiyle ilgili sözlerin yanlış anlaşıldığını barış meclisi adına konuşmadığını, çatı partisi konunda çağrıdan çok bilgilendirme yapmak istediği belirtme gereği duydu.

Artık, içinde yer aldığımız zeminleri kendimize benzeterek, barışın gerçekleşemediğini görmemiz gerek. Barış mücadelesi toplumsal güç haline ancak toplumun vicdanını harekete geçirmekle olunabilir. Bunun için kendi vicdanımızın “sesinin kölesi” olmak yerine, toplum vicdanının sesini dinlemeliyiz.

Meclisin çalışma programın ilk sırasında meclisin her şeyden önce kurumlaşmasına vurgu yapılması bir yılı aşan bir çalışmanın özeleştirisiyle sınırlı bir şey değil. Aynı zamanda barış mücadelesinin uzun vadeli ve programlı bir çalışma olduğunun bilince çıkarılmasıdır.

Umutların zedelendiği bir süreçte barış meclisi toplantısı ve üyelerin azmi adım adımda olsa barışın yaklaşmakta olduğun işareti oldu. Barış annelerin heyecanıyla, Türkiye’nin aydınlarını ve toplumsal vicdanını buluşturmak gibi ağır bir yükün altına giren barış meclisi aktivisleri,  Fırat’ın öte yakasındaki çığlığın, Fırat’ın bu yakasında güçlü duyurulmasını başardıklarında yükleri hafifleyecek.

3 Aralık 2008

BirGün Gazetesi