7 Eylül 2008 Taraf Gazetesi
Solun Ergenekon operasyonuna karşı tavrını Kemalizm’e indirgeyerek açıklamak mümkün değildir. Her şeyden önce soruşturmanın AKP dönemiyle sınırlı yürütülmesi, Fırat’ın öte yakasına gidilmemesi, özellikle de Susurluk soruşturmasından ortaya çıkan gerçeklerle ilişkilendirilmeme gayreti; solun bir kesiminde ciddi kaygıların oluşmasına neden olmuştur. / Gazete sayfalarında süren bu tartışmaya baktığımızda ortada ‘yeni’ solun ne olduğuna ilişkin programatik zemini oluşturacak çok fazla bir şey yok. Bu nedenle bence bu tartışmadan ‘yeni’ sol, odak çıkarmak isteyenlerin; ortada bir mahalle muhtarı dahi seçebilecek kadar güçleri olmadığını görmelerinde yarar var.
Son birkaç aydır solun Ergenekon operasyonuna ve Anayasa mahkemesinde görülen AKP davasına karşı aldığı ya da alamadığı tutum, en yoğun tartışılan konulardan bir oldu. Ergenekoncular’ın avukatlını yapan CHP ve davanın sanığı durumunda olan milliyetçi solu, tartışmanın dışında tutarak baktığımızda bu tartışmadan gelişen yeni çok fazla bir şeyi görebilmek mümkün değil. Her şeyden önce sosyalist sol ile sol liberaller arasındaki tartışmanın kökleri eskiye dayanıyor. Turgut Özal döneminde başka bir ifadeyle Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) ile başlayan tartışma tekrar alevlendi. Konu özgürlükçü sol yaklaşım açısından çok önemli olduğu kadar ‘Ordu Millet Ele Ele’ sloganında ifadesini bulan gelenekle yüzleşmek için de bir vesile olabilirdi, bu şans tamamen kaçmış değil.
KEMALİZM’DEN KOPUŞ DENEMELERİ
Bilindiği gibi, 12 Mart 1970 darbesi sonrası sosyalist solun en önemli tartışmalarından biri ‘kendi sağından medet umma anlayışı’ diğeri de yukarıdaki sloganın da politik arka planını oluşturan Kemalizm’den kopma/arınma tartışmasıydı. Tartışma 1980 sonrasında siyasal liberallerin de dâhil olmasıyla devam ediyor. Türkiye’de siyaset yelpazesinin sağının da, solunun da temel sorunlarından biri, kurucu ideolojiyle göbek bağını tam anlamıyla koparmamasıdır veya koparılamamasıdır. Örneğin Kürt meselesinde, askerin toplumsal, siyasal, sosyal yaşamdaki yeri konularında birçok sağ-sol liberalin de, siyasi İslam çevresinin de, muhafazakârın da, sol sosyal demokratın da Kemalist damarları çok hızlı kabardığına şahit oluruz. Sağın ideolojik yaklaşımına uygun düşen bu bakış açısı, sosyalist solun ideolojiyle ve evrensel değerleriyle çatışmaktadır.
Bu bakımdan Kemalizm’den kopuşu sağlamadan sistem gerçek anlamda sorgulanamıyor. Türkiye’nin önündeki bir dizi konuya ilişkin mücadelenin Kemalist ideolojiyle bağı kurulmadan sonuç alınamıyor; net ve ayrıştırıcı politik bir tutuma sahip olmadan başka bir Türkiye tahayyülün gerçekleşebilir ve inandırıcı olabilmesi mümkün olmuyor.
Bu konudaki bir başka yanlış eğilim de son dönemde yaygınlaşan ve sol liberal aydınlarımızın bir kısmı görülen, solun mücadelesini, kimlik siyasetine ve Kemalizm’e karşı mücadeleye indirgeme çabalarıdır. Solun özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi temel ilke ve değerlerini dar bir alana hapsederek, küreselleşen dünyanın ‘yeni sol’unu tanımlamaları, solun ideolojik köklerinden koparılmak istendiğinin kanıtıdır.
HANGİ SOLUN ERGENEKON TAVRI
Solun Ergenekon operasyonuna karşı tavrını Kemalizm’e indirgeyerek açıklamak mümkün değildir. Önemli bir etmen Ergenekon operasyonunun yürütülüş tarzıdır. Her şeyden önce soruşturmanın AKP dönemiyle ve resmî sınırların dışına çıkan emeklilerle sınırlı yürütülmesi, Fırat’ın öte yakasına gidilmemesi, özellikle de Susurluk soruşturmasından ortaya çıkan gerçeklerle ilişkilendirilmeme gayreti, en hafifiyle ciddi kaygıların oluşmasına neden oldu. AKP dahil geçmiş bütün siyasal iktidarların ve ceberut devlet geleneğinin daha önce benzer fırsatları sonuçsuz kılan yapısı ve işleyişi bu kaygıyı ve yargıları güçlendirdi. Bu nokta çok fazla haksızlık yapmak istemeyenlerin AKP döneminde yaşanan Şemdinli, Hrant Dink davasına, Uğur Kaymaz davasına ve daha önceki dönemlerdeki Susurluk davasına, Bülent Ecevit’in kontrgerilla iddiasının, TBMM Faalli Meçhul Cinayetler Komisyonu’nun ve Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Susurluk Raporu’nun akıbetine bakmalarında büyük yarar var. Ergenekon davasının da bunlara benzeyeceğini gösteren en taze vaka Genelkurmay Başkanlığı’nın tutuklu emekli paşalara gösterdiği teveccüh olsa gerek. Buna benzer sorunları tamamen gözardı, eden yaklaşımların sosyalist solu anlayabilmesi, problemleri ya da yanlışları çözümleyebilmesi mümkün değildir. Bunun yarattığı karşılıklı anlayamama/anlaşılamama durumu, sosyalist sol ile aydınlar arasındaki ilişkiyi daha fazla sorunlu bir hale getirirken, karşılıklı etkileme ve etkilenmeyi de ortadan kaldırıyor.
SOLUN TEMEL SORUMLULUĞU
Entelektüel hayatla arasındaki ilişki gerilim hale gelen sol ise fikri kuraklık ile karşı karşıya kalma tehlikesi yaşayabilir. Böylesi durumda da süren tartışma son günlerde olduğu gibi, ideolojik, politik olmaktan hızla çıkarak, kişiselleşiyor.
Sosyalist sol, Ergenekon davasını kapsamında olup, biteni hafife almadan buradan bir şey çıkmaz yaklaşımına kapılmadan, operasyonun sunduğu olanakları, cinayet şebekelerinin üzerine gitmek ve onların teşhirini sağlam için değerlendirmelidir. Bu aynı zamanda siyasi iradenin tavrındaki problemlerin de üzerine gitmek, Ergenekon soruşturmasının üzerinde duran örtünün kaldırılması ve Ergenekon çetelerinin, Susurluk çeteleriyle bağlantısının kurulmasını ve illegal resmî cinayet şebekelerinin yargı önüne çıkarılmasını talep eden bir mücadele geliştirmelidir. Aksi halde şimdi bazılarının yaptığı gibi sadece olup bitene alkış tutarak ve siyasal iradenin frenleyici tutumuna dönük tavrını görmemezlikten gelerek Ergenekoncular’ın gerçek yüzü açığa çıkamaz.
Bununda ‘pisliği devrim temizler’ gibi slogan ve anlayışla yapılandan sonuç itibaren çok bir farkı kalmaz. Çünkü böylesine derin bir sorunun yani hukuk dışı, gizli ama ‘resmî’ çetelerin kalıntısız tasfiyesi ancak gerçeklerin açığa çıkması ve adaletin gerçekleşmesi için ortaya çıkmış güçlü toplumsal hareketin ve istemin örgütlenmesini gerektirir. Buna her hangi bir gerekçeyle ‘burun kıvırmak’ demokrasi mücadelesini küçümsemekten başka bir anlama gelemez. Eğer sol demokratikleşmeyi bu ülkenin öncelikli meselelerinde birisi olarak görüyorsa bunun için ortaya çıkmış bütün fırsatları değerlendirmek zorundadır. Bunun için her gün yeni fırsat doğuyor. Aksi halde büyük olasılıkla bu soruşturmanın sonucu da Şemdinli ve Susurluk gibi olmaması için sol üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiş olacak.
AKP’YE OBJEKTİF BAKMAK
Bu süreçte ortaya çıkan bir başka sorun alanı da bazı sol liberaller, AKP’yi demokrasi şampiyonu olarak sunarken, sosyalist solun da AKP’yi siyasal İslamcı parti olarak değerlendirmesiyle birlikte AKP’ye karşı mücadelenin yaşam tarzı mücadelesine indirgenmesi, yanlış argüman ve zeminlerde sürdürülmesidir. AKP’yi laiklik karşıtı odak olarak değerlendirip ve Ergenekon faaliyetlerinin yakın tehlike arz etmediğini iddia edenler devrimci mücadelenin sivri oklarını sadece AKP’ye çevirirken yanlış yapıyor. Yanlış olan sadece Ergenekoncular’a karşı mücadelenin ıskalanması değil, aynı zamanda AKP’nin muhafazakâr, küreselleşmeci ve piyasacı bir toplum yaratma amacı da ıskalanıyor.
Unutmayalım ki, bu tartışmanın tarafları arasında ideolojik ve politik ayrışma bugün ortaya çıkışmış değil. 1980’lerin ortasından itibaren süren bir ayrışmanın derinleşmesi ve daha keskin bir hal alması veya tarafların aralarındaki ilişkileri bir an önce kopmasının arzulandığı ortaya çıkmıştır. Tartışmanın tarafları olarak görünen sol liberaller ile sosyalistler, solcular kısa yoldan bir ayrışmayı öngören dil, tarz ve içerikle tartışma yapmaktalar. Ertuğrul Kürkçü, Murat Belge tartışmasını bunun dışında tutmak gerek. Bir taraf, ‘yeter bu dogmatik soldan kurtulmanın zamanı geldi’ duygusuyla davranırken, diğer taraf da bunu ‘liberal aydınlardan yakalarını kurtarmanın’ bir fırsatı olarak değerlendirmektedir. Karşılıklı anlama, dönüştürme çabasından daha çok ipleri koparma güdüsü hâkim. En önemli sorun, toptancı ve kolaycı bir yaklaşımla sosyalist solu mahkûm etmek, eleştirmeye çalışmak, sosyalist solda bir iç büzüşmeye yol açacak ve yapılan eleştiri ve değerlendirmeler buza yazılan sözler olacaktır. Çünkü sosyalist solun bütününü ya da çoğunu, kin ve nefretle darbe taraftarı olarak sunmak kadar acımasız, insafsız ve bir o kadar da yanlış olamaz. Sosyalist solun da, sorunun kaynağına gidebilmeyi becerememesi tartışmanın en önemli handikabı olsa gerek.
Gazete sayfalarında süren bu tartışmaya baktığımız ortada ‘yeni’ solun ne olduğuna ilişkin programatik zeminin oluşturacak çok fazla bir şey yok. Bu nedenle bence bu tartışmadan ‘yeni’ sol odak çıkarmak isteyenlerin ortadan bir mahalle muhtarı dahi seçebilecek kadar güçleri olmadığını görmelerinde yarar var. Bu türden oluşan siyasal odakların da kısa sürede siyaset mezarlığında yerini aldığını gösteren çok sayıda deney yaşandı.
Bu tartışmayı dar alana sıkıştırmadan, tarihsel birikimlerimize yaslanarak, toplumsal dönüşümde etkin rol sahibi olacak güç ve yetkinlikte 21. yüzyılın solunu nasıl oluşturmalıyız tartışmasına dönüştürürsek, evrensel değerlerine uygun, bağımsız, özgürlükçü solun zemininin inşasına enerji sarf etmiş oluruz.