Ergenekon operasyonuna karşı solun tutumuna yönelik yapılan ideolojik, politik eleştiriler, değerlendirmeler solu geliştirmekte ve zenginleştirmektedir. Hiçbir fikir veya politik tutum eleştiriye tabi tutulmadan gelişemez, zenginleşemez. Ama ne yazık ki, tartışma bugüne kadar böyle yürümedi. Her şeyden önce tartışmaya dâhil olanların bir kısmı bir anlamda Birgün gazetesi üzerinden sosyalist sola karşı düşmanlık yapmaya çalışıyor. Etyen gibi sağ liberallerin bunu böyle yapmasının anlaşılır bir yanı var. Ama sol liberal aydınlarla, sosyalistler arasındaki tartışmada çoğu kere, yanlış zeminlerde, yanlış öznelerle ve yanlış bir tarzda süre geldi. Birçok kırılmaya yol açtı.
Bu noktada sosyalist solun kendisini sorgulamaya çok fazla ihtiyaç var. 21. yüzyılın Türkiye’sinde nasıl bir sol, nasıl bir sosyalizm ve bunun nasıl inşa edileceği soruları yanıtlanmak durumunda.
Aynı şey entelektüel kesim içinde geçerli olsa gerek. Ancak bazı köşe yazarları, sosyalist solun yanlışlarını, eksiklerini dile getirirken, sosyalist solu siyaset alanında silmeye çalışan toptancı değerlendirmeler ve eleştiriler yapmayı yeğleniyor. Bu yaklaşım tarzı ve eğilim yeni ortaya çıkmadı. Real sosyalizmin yıkılmasından sonra bazı tekçi yapılarından türeme, eski sosyalistler, yeni sol liberaller, Yeni Demokrasi Hareketi’nin kuruluşla birlikte, sosyalist sola karşı başlattıkları saldırı harekâtlarına, AKP döneminde hız verdiler. Bütün sosyalistleri, lanetledikleri dünyalarına ait gibi sunmaya, kapitalizmin “şirin güzünü” keşfetmenin heyecanıyla sosyalizme ait ne varsa saldırmayı yeğliyorlar.
Sosyalist sol toptancı tarzda değerlendirilemez
Ergenekon tartışmasıyla bu tablo yeni boyutlara sıçradı. Bazı entelektüellerden bugünlerde en çok duyduğumuz değerlendirme “ sosyalist solun darbeye karşı çıkmadıkları” suçlaması oldu. Solun darbelere ve darbe girişimlerine karşı aldığı tutumda bir dizi sorun var. Bunu tartışmak zorundayız Ama sosyalist solu toptancı değerlendirmelere tabi tutanlar, tamamını darbeci ilan edenler ya sosyalist hareketi yeterince tanımıyorlar, ya sosyalist sol diye baktıkları sadece sosyalistlikle hiçbir ilgisi olmayanlar ya da ideolojik düşmanlıklarıyla bu tür değerlendirmeler yapıyorlar. Çünkü sosyalist solu tanıyan, bilen ve aydın olmanın en küçük erdemine sahip hiç kimse böylesine toptancı bir değerlendirme yapamaz.
Son dönemde bu türden bilgisizlik ve düşmanlıkla yazılan yazıları gazete sayfalarında çok sık görür olduk. Sosyalizmle milliyetçiliği, ırkçılığı, faşistliği yan yana getirme, eşleştirme çabaları yaygınlık kazandı. Türkiye solunun değer bildiği her şeyi karalamayı tartışma sananlar aslında taraflarını beli ediyor.
Etyen’ın “muktedirliği”
Ergenekon merkezli süren bu tartışma en son Etyen Mahcupyan’ın Taraf gazetesindeki “sahte dostlar” başlıklı yazısıyla çığırından çıktı. Etyen, bir kez daha kendi tabiriyle “en azında sosyalist solun bir bölümü”ne yönelik eleştiri ve insaf sınırlarını aşan büyük bir vicdansızlık örneği göstererek, birçok insanın sabrını zorlayan, ırkçılık ve faşistlik gibi hayâsız suçlamada bulundu. Sarf edildiği iddia ettiği sözlerin doğru olup-olmadığını araştırma gereği duymadan kendi ideolojik kini sosyalistlere kusuyor.
Etyen Mahcupyan, kendini çok fazla muktedir gördüğü için olsa gerek, kendine yönelik her türden eleştiriye Taraf gazetesinde ki köşesinden had bildiren bir üslupla yanıt vermekte, herkesi hizaya geçirmeye çalışmakta olduğu görüyoruz. Bunun en tipik örneklerini, Mahcupyan’ın feministlere, Yıldırım Türker’e, Fuat Keyman’a verdiği yanıtlar olsa gerek.
Mahcupyan’ın bu yanıtlarında en küçük kuşkuya rastlayabilmek mümkün değil. Mutlaklık ve ölçüsüz saldırganlık hâkim. Herkese ders veren bir dil hâkim. Bu yaklaşım tarzı “faşizan” zihniyetin emareleri olmasın? Azınlık etnik kimliğe sahip olmak, hatta bu konuda duyarlı olmak, kişinin tek başına bu tür zihniyetten uzak durmasını sağlamaz, ondan korumaz. Bu nedenle de gidişat çok tehlikeli gibi geliyor. Çünkü bilgisini sorgulamayı beceremeyen, bir süre sonra kendi bilgisinin dogmatiği haline dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Etyen’nin, sosyalist sol ilişkin değerlendirmeleri de bence bir dogmadır.
“Artık atın bu Ermeni’yi, yazmasın” ile “ sürekli etnik konularla ilgili konular ele alıyorlar artık yazmasınlar” sözlerinin anlamındaki farkı dahi ayrıt edemeyenler ne tartışması yapıyorlar anlamak gerçekten zor. Yapılan açıklamalardan da bu sözün de kullanılmadığı anlaşılıyor. Bu durumda öncelikle yapılması gereken bu iddiayı ortaya atanların yalancı olduğu söylemektir. Bu söylemeden ikinci sözün sözdeki politik tartışmayı gündem sokmak bence fırsattan yararlanarak tartışmayı başka zeminlere çekmektir. Bu da yapılabilir. Ama etik davranış hem ilk durumun yani “yalancılığın” hem de ikinci tartışmanın gerçek adını koyarak yapmaktır. Çünkü bu tartışmayı yürütenlerin bazıların ise önce kendi günahlarından arınmaları gerekiyor. Mesela tartışmayı Taraf gazetesinde ilk başlatan yazar da, Birgün’deki son aylarına, kadar etnik sorunların dile getirilmesinden nefret etmesi nedeniyle sınıf indirgemecilikte arınması için tören düzenlemesi gerekir.
Hrant’ı rahat bırakalım
Başka bir nokta ise Etyen’in, yazısında bana en yakın gelen görüş, Hrant’ın mirası üzerinden siyaset yapmaya çalışmaya bir son vermek önerisidir. Bu da ilk önce yapması gereken Etyen. Çünkü Hrant’ın koltuğunda oturuyor, ama Agos gazetesi, Hrant’ın Agos’undan çok ama çok fazla şey yitirdi. Agos’un son sayına bakan bunu görebilir.
3 Eylül 2008