- Taraf Gazetesi Eylül 2008
Bundan önce de Kürtlerin kurduğu partiler kapatıldı. Türkiye’ye ne kazandırdığının, ne kaybettirdiğinin hesabı yapılmadan benzer senaryo yeniden oynanıyor. Bütün bunlar Kürtlerin yüzlerini başka yönlere çevirmelerine ve sorunlarının Ankara’da çözülebileceğine ilişkin umutlarını yitirmelerine yol açmadı mı? Kürt sorunu çözümünü daha fazla zorlaştırmadı mı?
Bugün, Anayasa Mahkemesi’nde DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, sözlü savunma yapacak. Normal takvim işlediği koşullarda, TBMM yeni yasama dönemi çalışmalarına başladıktan bir süre sonra, dava sonuçlanmış olacak. DTP hakkında kapatma kararı verilmesi ve kapatmaya fiilleriyle neden olanlara siyaset yasağı getirilmesi durumunda, bazı milletvekilliklerinin, vekillikleri sona erecek. Böylece Kürt milletvekilleri sadece ikinci kez parlamentodan atılmış olunmayacak, aynı zamanda parlamentoda grubu bulunan dört partiden (diğerleri AKP, CHP ve MHP) birinin grubu da düşmüş olacak.
Bilindiği gibi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, partinin kapatılmasının yanı sıra, sekiz milletvekili ve 221 partili hakkında da beş yıl siyaset yasağı isteminde bulundu. Siyaset yasağı istenen milletvekilleri Genel Başkanı Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Osman Özçelik, İbrahim Binici, Fatma Kurtulan, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş ve Sevahir Bayındır. Şayet bu milletvekillerinden ikisine siyaset yasağı getirilirse DTP, mecliste grup kurabilmek için gerekli olan 20 milletvekili sayısının altına düşecek. Bu durumda Kürtlerin seçip meclise gönderdikleri vekilleri, daha fazla engelle karşı karşıya kalacak. Zaten sorunlu olan temsil durumları daha fazla yara alacak ve büyük ölçüde işlevsizleşecektir. Kürt sorununun çözümünde önemli işlev üstlenebilecek demokratik mekanizma ortadan kaldırılmış olacak. DTP’nin kapatılması kararının etkileri daha önce kapatılan Kürt partilerden oldukça derin olacağı ise kesindir. Böylesi bir sonucun DTP’ye oy vermiş veya vermemiş Kürt yurttaşların büyük kısmı üzerinde bırakacağı siyasal etkinin izlerini silebilmek oldukça zorlaşacak.
KAPATMALAR BİR İŞE YARAMADI
Kürtler, demokratik siyasal hayatta kendi kimlikleriyle ve talepleriyle yer almaya başladıklarından bugüne kadar, HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP gibi partileri kapatıldı. DEHAP ise hakkında açılan kapatma davasının ardından kendisini feshederek, DTP’ye katılmıştı. Ancak, parti hakkındaki kapatma davası halen devam ediyor.
Partilerin kapatılması ve DEP’li 6 milletvekilinin 2 Mart 1994 tarihinde TBMM’den atılıp, karga tulumba sorguya götürülmelerinin ve bilahare tutuklanmalarının Türkiye’ye ne kazandırdığının, ne kaybettirdiğinin hesabı yapılmadan benzer senaryo yeniden oynanıyor. Orhan Doğan’ın ensesinden sürüklenerek gözaltına alınması, Türkiye’nin hangi sorununun çözümünü kolaylaştırdı? Aksine bütün bunlar Kürtlerin yüzlerini başka yönlere çevirmelerine ve sorunlarının Ankara’da çözülebileceğine ilişkin umutlarını yitirmelerine yol açmadı mı? Başta Kürt sorunu olmak üzere bir dizi sorunun çözümünü daha fazla zorlaştırmadı mı?
HAŞİM KILIÇ’IN HAKLI UYARILARI
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, AKP hakkında açılan dava hakkında kararı açıkladığı 29 Temmuz 2008 tarihli konuşmasında “…Çağdaş ve demokratik ülkelerle beraberlik sağlama adına, ne zamanki bir siyasi parti kapatma davası gündeme gelir, o zaman kararların değişmesi gerektiği konuşulur. Bir kez daha siyasi partilerimize seslenmek istiyoruz. Bu konuda rahatsızlık varsa, topluma ters gelen anayasa değişiklikleri varsa, bunların süratle gerçekleştirilmesini istiyoruz” sözleriyle Türkiye’de parti kapatılması konusunda yaşanan sıkıntıları ve sorunları dile getirdi.
Partiler mezarlığına dönen ülkenin, bu haline son verme isteğinin de bu kararda payının olduğu bir gerçekse, aynı şeyin DTP için de geçerli olmamasının hiçbir inandırıcı nedeni ileri sürülemez. Şimdi Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğunun bu sözlere ne kadar gerçekten inandıklarını ölçebileceğimiz bir dava karar aşamasında. Şiddeti değil, demokratik siyaseti tercih etmiş olanların, bu tercihlerinden dolayı cezalandırıp demokratik alanda siyaset yapma olanakları ellerinden alındığı bir ülkede, demokraside, barıştan ve adalette söz edebilmek ne derece mümkün olabilir.
Demokrasi, hukuk ve adalet konularında çifte standartlı tutumları içlerine sindiremeyenler, ‘kendileri için demokrat olmayanlar’ şimdi, DTP’nin kapatılması istemine de millî iradeye sahip çıkma anlayışıyla (hiçbir bahane üretmeden) karşı durmalarının zamanıdır. Kürtleri kimin temsil edip etmediği tartışmasını bir kenara bırakarak, bir buçuk milyondan fazla Kürtlerden oyu, etnik kimliğinden kaynaklanan sorunlarının çözümünün mücadelesini demokratik zeminlerde sürdürme vaadiyle almış bir partinin kapısına kilit vurmanın ‘millî iradeye’ karşı bir darbe olduğu ilan edilmelidir. Bu dava herkesin demokratlığının bir kez daha sınandığı bir dava olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Demokratik zeminleri Kürt hareketine kapatmak, Kürt sorununun çözümünü imkânsızlaştırmaktan ve şiddet ortamına zemin hazırlamaktan başka nasıl bir sonuç doğurabilir. Buna âmâsız karşı durmak demokrat olmanın, adaletli olmanın en önemli kıstaslardan bir değil midir? Demokrasi isteyenler önlerindeki sırat köprüsünden bu kez geçilebilecekler mi? Yoksa bir kez daha çeşitli bahane ve gerekçelerle dışlamanın, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, suskun kalmanın utancını taşımakta beis görmeyecekler mi?
DTP KAPATILMAMALI DİYORSANIZ
Tam da bu noktada, bu ay yayımlanan, Tarhan Erdem’in ‘Kapana Sıkışanlar’ isimli kitabını hem Anayasa Mahkemesi üyelerinin hem de bu konuda kafası karışık olanların okumasında büyük yarar görüyorum. Erdem, düşüncelerini kitabın arka kapağında şöyle özetleyerek, aynı zamanda çözümün de yolunu göstermektedir; “Geçen yıllara dönüp baktığımızda Kürtleri çok konuştuğumuzu, ancak bir şey yapmadığımızı fark edersiniz. Uzun yıllar süren konuşma alışkanlığımızdan kurtulabilmiş değiliz.
Temelde düşüncelerimizi bölünme korkusu şekillendirir; korku birlikte yaşamı zorlaştıran önlemleri akla getirir, önlemler yeni korkuları besler… Kürtlerin, siyasal hayata katılma arzularını, kurdukları her partiyi bir iki yıl içinde kapatarak cevapladık.
Yaptıklarımızın yasada yeri vardı, ama doğal ve evrensel kanunlarının özünü yakalamamıştık; yakalayamıyorduk!
Anlayışımızın değişmesini zamana bırakmamalıyız, çünkü önümüzde uzun yıllar yoktur; süremizin kısalığı her şeyden önemlidir.”
Bu sözler, okuyana aynı zamanda DTP’nin kapatılması istemli davaya müdahil olmanın siyasi gereğini hatırlatıyor olsa gerek. Bunun ilk adım ‘Siyasal demokrasinin sınırlarının kısıtlanması değil genişlemesi için, adalet duygusunun güçlenmesi ve yaygınlaşması için, Kürt sorununda demokratik barışçıl çözüm umutlarının körelmemesi için Demokratik Toplum Partisi kapatılmamalıdır’ imza kampanyasına destek vermek neden olmasın. İmza vermek için dtpkapatilamaz@gmail.com mail atmak yeterli olacaktır.