AKP için sonun başlangıcı 

Anayasa Mahkemesinin AKP hakkında verdiği karar Türkiye için nasıl bir dönemin miladı olacak? Her halde şimdi en fazla merak edilen ya da üzerinden tartışılan sorun bu olsa gerek. Çünkü anayasa mahkemesi kararı öyle kimilerimizin sandığı gibi rejim krizini /tıkanıklığını aşamaya elverişli bir karar değil. Aksine yeni krizlere kapı açma potansiyeli taşıyan bir içeriğe sahip. Mahkeme üçüncü bir yol bularak krizin çözümünü sürece yaymıştır.  AKP’nin laiklik politikasına vize vermeyerek, rejimi tehlikeye sokan politikalar izlendiği kanaatiyle “laiklik” karşıtı odak olarak tanımlamıştır.

Anayasa mahkemesi kararı üzerine yapılan yorumlar gerekçeli karar yayınlandıktan sonra daha netlik kazanacak. Ancak,  AKP’nin kararı algılama kapasitesi, mantığı ve siyaset yapış tarzı yeni krizlerin önünü kesmek için gerekli tedbirleri ve politikaları geliştirmeye elverişli değil. Bunun ilk ve güçlü işaretini başbakan karar sonrasında yaptığı basın toplantısında verdi. Başbakan, “Hiç bir zaman laiklik karşıtı hareketlerin odağı olmayan AKP, bundan sonra da Cumhuriyetimizin temellerini korumaya devam edecektir.Anayasa Mahkemesi‘nin gerekçeli kararı geldiği zaman kurumlarımız kararı değerlendirip gereğini yapacaktır. Bu karardan herkes üzerine düşen sonucu çıkarmalıdır. Türkiye’nin yolu bellidir. Bu yol Atatürk’ün sözünü ettiği çağdaş uygarlık yoludur. AB yolundan bizi kimse döndüremez.” olarak özetlenecek konuşmasının içeriği asılda AKP rotasının ne olduğuna ilişkin işaret vermektedir.  31 Temmuz 2008 günü Taha Akyol’un konuğu olan başbakan yardımcısı Cemil Çiçek’te benzer içerikte konuşarak, CHP lideri Deniz Baykal’a barış elini uzattı.

 

AKP lideri Tayip Erdoğan, 22 Temmuz seçimlerinde, seçmenin AKP’yi merkeze doğru ittiğine kanat getirerek, bunu benimsediğini ifade eden bir konuşmayı seçim akşamı yapmıştı. Hâlbuki seçmenin büyük bir kısmı,  AKP’ye, merkez siyasete ya da rejimin bazı temel ön kabulleriyle olan mesafesi dolayısıyla oy vermişti. Ancak AKP’nin, kendine has özellikleri nedeniyle merkeze oturma çabası sonuç vermedi. Bunun en büyük nedeni AKP’nin, içinden çıktığı ve hala büyük orandan üzerine oturduğu siyasal İslam geleneğinin ideolojisiyle hesaplaşıp,  mesafe koymamış/koyamamış olmasıdır. Doğal olarak da siyasal İslam çevresinin hassasiyet ve önceliklerinin büyük ölçüde gözetmesidir.  Yeni anayasa tartışmasını bir anda turban tartışmasına indirgemesi bunun en iyi örneklerinden biri oldu. Yine rejimin temel aktörlerinin AKP’ne karşı olan güvensizliği ortadan kalkmamıştı. Nihayetinden AKP’nin iç dengeleri de Tayip Erdoğan’ın merkez oturabilmek için atması gereken ilk adımı engelledi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başbakan, Abdullah Gül’de ısrar etmek istemediğine ilişkin işaretler vermesine rağmen Gül’ün adaylığını engelleyemedi.

ŞİMDİ SOLUNZAMANI AMA

Kısacası AKP kadroları bir taraftan egemen güçlerinde beklentilerine yanıt vererek merkeze yerleşmenin siyasetini izledi, diğer taraftan kendi siyasal geleneğinin rejimle olan sorununda inisiyatifi ele geçirmeye çalıştı. Anayasa mahkemesi rejimin esas sahiplerinin içlerine sindiremedikleri ve huzursuz oldukları politikalarında rötuş yapması için AKP’ne,  “dur ve düşün” dedi.

Şimdi laik rejime karşı odak olmuş olan AKP, kendine çeki düzen vererek hükümet etmeye devam edecek. Rejimin hassas dengelerine dokunmayan bir siyaset izleyerek merkez oturacak. Küresel Kapitalist dünyaya eklemlenen Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun bir rotada yürümeye çalışacak.  Bunu başardığı ölçüde benzer krizler yaşanmayacak ancak, rejimin kronikleşmiş sorunları aşılamadığı için de yeni kriz dinamikleri oluşacak. Merkeze yerleşmeye çalıştığı sürece kendine oy vermiş seçmenden, sosyal ve sınıfsal kesimlerden kopacak. Her gecen gün hızla Mesut Yılmaz’ın ANAP’ına benzeyecek. Yerel seçimler AKP’nin son zaferi olacağa benziyor. Sonrasında egemenlerin yeni bir “AKP” yaratması nasılsa zor değil.

Bir diğer olasılık ise AKP’nin bu yolda parti içi veya parti dışı manilerle karşılaşması durumunda yerel seçimlerle genel seçimleri birleştirmesi olabilir. Bunun da ne derece işlevli ve sorunu aşmada etkili olacağı oldukça kuşkulu. Çünkü AKP,  referanduma dönüştürülmüş bir seçim sonucunda elde edilen başarıyı taşıyabilecek ve merkezden uzaklaşmış güçlü bir odak olabilmeye müsait bir politik vizyona, donanıma ve yapıya sahip bir parti değil.

Kısacası anayasa mahkemesi kararı, AKP’nin sonunun başlangıcının ilk adımı olacağa benziyor. Bu gidişatı ters yüz edecek bir siyasal gelişme beklentisi çok fazla hayalperest olmaya yol açacaktır. Çünkü krizin aşılmasının zemini olacak olan rejimin radikal değişimini sağlayacak toplumsal güç mevcut değil. Bunun ön açıcısı olması geren özgürlükçü, eşitlikçi sol güç siyaset sahnesinin dışında. Hâlbuki esas şimdi solun zamanı. Solun değiştirici ve dönüştürücü güç olabilmesinin zemini bu gün fazlasıyla mevcut.  Sol bu sorumluğunun gereğini yerine getirilebilecek mi? Solun yanıt vermesi gerek can alıcı sorun bu olsa gerek.

7 Ağustos 2008

Birgün Gazetesi