BirGün GAZETESİ
19 MAYIS 200 8
Hakan Tahmaz- Önder İşleyen
ÖDP ESKİ GENEL BAŞKANI HAYİR KOZANOĞLU:
Muteber solcuk ret edilmeli
“Sistem her şeye karşı sol etiketi taşıyan, zülfüyare dokunmayan bir muteber solcu figürüne gereksinim duyuluyor. Bu kontenjanın dışına kalmak gerek. “
Solun, sosyalistlerin içine yuvarlandığı etkisizlik, kitlelerden kopukluk, moralsizlik halinin çok ciddi örgütsel nedenleri de var. Bu kısa yazı kapsamında ,10 madde altında sadece politik, ideolojik satır başlarıyla yetineceğiz.
1)Küresel kapitalizm çok sarsıntılı bir dönemden geçiyor. Ağır bir krizin kapıda olduğunu söylemek için henüz erken. Immanuel W allersteın’ın, ‘Neoliberal Küreselleşmenin Ölümü’ yazısında çarpıcı bir biçimde açıkladığı gibi tarih bir kez daha tekerrür ediyor, sarkaç minimum devlet müdahalesinden kamusal düzenlemelerin, sosyal korumanın öne çıktığı bir konjonktüre doğru salınıyor. Kamu harcamaları artırılarak durgunluğun aşılması girişimi, kamulaştırma yoluyla özel sektörün zararlarının yurttaşların sırtına yıkılması pratiği ABD-İngiltere’den başladı, zamanla tüm dünyaya yayılacak. Bu da sola neoliberalizme karşı cepheden saldırıya geçmek, düzeni teşhir etmek için ciddi bir fırsat yaratacak. İtalya, İngiltere’de neoliberalizme teslim bayrağı çeken merkez solun yediği son seçim darbesi herkes için dersler içeriyor. Türkiye’de de, ‘piyasa toplumuna’, İMF politikalarına karşı sert bir muhalefetin koşulları olgunlaşıyor.
2)Özgürlükçü sol dahil solun hiçbir kesimi pozitif, insanları aktif mücadeleye davet eden bir laiklik çizgisi oluşturamadı.’ Devletçi laikliğin’ karşısına, devletin tüm din ve inançlara, finansman dahil eşit mesafede durmasını öneren ‘özgürlükçü laiklik ‘ kavramıyla çıkmak isabetli olmakla birlikte eksik kaldı. Devletten idari bir talep, bir temenni olmakla yetindi. Daha çok şeriatçılara değil, yanlış bir laiklik anlayışına cevap oluşturdu. Halbuki AKP’nin yükseldiği, dini taassubun koyulaştığı bir ortamda ihtiyaç duyulan, evrensel akla, insanın doğal iyiliğine, aydınlanma düşüncesine, ilerlemeye çağrı yapan eylemli bir laiklik çizgisiydi.Post-modernizmin görecelilik, bilinmezlik tuzaklarına düşmeden bilime, araştırmaya, evrime vurgu yapan; gericiliğe, akıl dışılığın karanlığına, batıl itikatlara, kadını ikinci sınıf konuma iten dinsel pratiklere karşı cephe alan bir zemindi. Bu ikircikli, pısırık rıh halinde radikal cumhuriyetçi zihniyetle aynı çizgiye savrulma endişesi, Kürt hareketinin dindar tabanı ürkütmeme kaygısından ve liberal hegemonyanın siyasal İslamla flörtünden etkilenme rol oynadıysa da, bunların hiçbiri kendi hatalarımız için mazeret teşkil etmemeli. Devlet eliyle dindarlaşmanın, özellikle kamu kurumlarında ve eğitim sisteminde dayatıldığı bir ülkede laikliğe pozitif bir değer, bir yaşam tarzı olarak sahip çıkmak sosyalistlerin de sorumluluğu.
3)AB kendi içerisinde derin bir kimlik bunalımı yaşarken, Türkiye’nin önümüzdeki dönemine damgasını vuran bir dinamik olma özelliğini büyük ölçüde yitirecek. Bu eksenin solun ‘bir böleni’ olmasına son vermenin zamanı geldi. Son dönemde özellikle Rehn-Lagendik figürleriyle sosyal sorunlar karşısında duvar kesilen, AKP’ye koşulsuz kol kanat geren AB profili iyice itici bir görünüm aldı. AKP içeride sıkışmanın etkisiyle yeni bir AB hamlesi yapar da, Brükselden de yeni Amerikancı hat nedeniyle, özellikle Ortadoğu’da Ankara’ya çizilecek yeni misyon çerçevesinde rağbet görürse bu da pek hayırlı bir bir gelişme olmaz.301. maddenin kaldırılması benzeri demokratikleşme girişimlerinde aktif tavır almayı ihmal etmeden, AB ipine sarılan sol kimliğinden sıyrılmak gerekiyor. Avrupa’yı külliyen karşısına alan, adeta yabancı düşmanlığına savrulan ulusalcı sol anlayışa da en iyi cevap, önümüzdeki dönemde Türkiye’de toplanacak ASF gibi zeminlerde Avrupa toplumsal muhalefetiyle, emekçileriyle dayanışarak verilebilir.
4)Özellikle kalbi solda atan kitleler sosyal demokratlar, sosyalistler dahil sol yelpazenin bileşenlerinden birbirlerine karşı daha hayırhah, daha sevecen bir tavır bekliyor. Örneğin, sosyalistlerin özellikle CHP’ye yönelik eleştirileri sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinden, CHP’nin tarihsel misyonundan uzaklaştığı, emekçilerin taleplerine çare olamadığı noktalarında yoğunlaşmalı. Yoksa,’ CHP sol değil, hiçbir zaman da olmadı’ ,’AKP daha demokrat’ tarzı söylemler liberal tribünlerden alkış alsa da, solun bütününde moral bozukluğuna neden oluyor, kendi partisine ciddi eleştirileri bulunan üyelerle bile diyalog kurmayı imkansızlaştırıyor. Üstelik sol-sağ ayrımının iyice silikleşmesine, sol kimlikle politika yapan sosyalistlerin, devrimcilerin en büyük zararı görmesi sonucunu veriyor.
5)Küresel kapitalizm insanlığı derin bir ekolojik felakete sürüklüyor. Kadınlar hem erkek egemenliğinin dayattığı ev içi sorumluluklarıyla, hem de emekçi kimlikleriyle küresel kapitalizmden en fazla mağduriyete uğrayan, çift katlı sömürüye maruz kalan kesim. Sosyalistler hem ekolojik, hem feminist dinamiğin bağımsız, kendine özgü niteliğini koruyarak\kavrayarak bütünlüklü mücadele hattına kazandırma sorumluluğu taşıyor. Aksine, bu eksenler genel karamsarlık ortamında adeta bir kaçış, sığınma kapısı gibi görülmeye başlıyor, kendi mecralarında da potansiyellerinin altında bir performans sergilemeye devam ediyor.
6)Sistem her şeye karşın, sol etiketi taşıyan, Chomsky’nin ‘iyi solcu’ diye tabir ettiği, zülfüyâr dokunmayan bir ‘muteber solcu’ figürüne gereksinim duyuyor. Bu kontenjanın dışında kalmaya özen göstermek gerekiyor. Örnek mi?12 Mart’ta,12 Eylül’de askeri müdahalelerden en büyük silleyi yemiş solun, ordunun siyasete müdahalesine,27 Nisan e-muhtırası benzeri girişimlere karşı net ve sert tavır almasından doğal bir şey olamaz. Ama zabıta boyutunun ötesinde ‘Ergenekon darbesi’ tarzı Fettullahçı gündemlerden, liberal hegemonyanın manipülasyonlardan uzak durmaya özen göstererek. Her şeyden önce, emir komutanın general emeklisi heveskârlara pabuç bırakmayacağı, bir imkân varsa bunu başkasına kaptırmayacağı basit gerçeğini akıldan çıkarmayarak…
7)Solda yeni bir dil, yaratıcı eylemler arayışından geri durmadan, tarihsel ve konjonktürel geçerliliğini koruyan emperyalizmle mücadele sorumluluğunu ihmal etmemek önemli. Tüm dünya solunda emperyalizm tartışmaları yeniden gündeme otururken, ekonomisi kesintisiz uluslararası sermayenin talimatları doğrultusunda yönlendirilen, ordusu NATO’nun ikinci büyük gücünü oluşturan bir ülkede emperyalizmi solun avadanlığından çıkarmak, anti-emperyalist propagandayı önemseme sorumluluğumuz herkesten fazla. Tabii ulusalcıların kapitalizmle bağlantısını kurmadan her türlü dış etkileşimi, evrensel insan haklarına yönelik çağrıları bile emperyalizm diye yaftalamaları yanılgısına düşmeden.
8)Sol kuşkusuz ki Kürtlerdin, Aleviler’in meşru kimlik ve tanınma taleplerinin savunuculuğunu üstlenmeli Kürt muhalefetinin siyasi zeminde baskı ve yıldırmalara maruz kalmadan temsilinin çabasını göstermeli. Ama etnik ve mezhepsel kimlikleri mutlak kabul eden, bireylere buradan seslenen bir dil evrensel sol anlayışa da, solun bizim coğrafyamızdaki tarihine de yabancı. Bu söylem aynı zamanda listede yer bulamayan kimliklere sahip yurttaşları da soldan uzaklaştıran bir etki yapıyor. Politik kimlik (sosyalistler, sosyal demokratlar),sınıfsal kimlik (işçiler, emekçiler, köylüler), toplumsal cinsiyet ve kuşak (kadınlar, gençler) üzerinden kurulacak bir dil daha anlamlı görünüyor.
9)AKP’nin birinci icraat döneminde elde edilen kesintisiz büyüme, belleğinde 1999 ve 2001 krizlerinin acı hatıraları henüz canlı sade yurttaşı tevekküle, statükoya sahip çıkmaya sevketti. İkinci icraat döneminde ise hem halkın beklenti çıtası daha yüksek; hem de eğitim, sağlık, sosyal güvenlik başta gelmek üzere neoliberalizmin toplumsal tahribatı daha net ortaya serilecek. SGSS yasası karşısındaki eylemler hem ANAP’ın gerileme dönemini başlatan Bahar Eylemleri benzeri bir potansiyelin varlığını, hem de AKP’nin ANAP benzeri hırçınlaşarak halktan iyice uzaklaşabileceğini ortaya koydu.1 Mayıs pratiği de bu kanıyı pekiştirdi. Tüm sendikalar, demokratik kitle örgütleriyle birlikte bu hatta yüklenmek, kitlelere geçim sosyal hak talepleri üzerinden ulaşmak hayati önemde.
10)Soldan, sağın pragmatik, iş bitirici imajı karşısında, daha ideolojik, programatik, net taleplere, yazılı metinlere dayalı bir profil beklenir. Özellikle gençler açısından solun bir çekim merkezi haline gelebilmesi entellektüel gücüne, farklı bir yayın ve medya kulvarı açabilmesine bağlıdır. Yerel seçimler yaklaşırken,2004 döneminde tüm zaaflarına karşın ‘Demokratik Güç Birliğinin’ neoliberal yerel yönetim anlayışını karşısına alan, katılımcı yerel yönetimin köşe taşlarını ortaya koyan, birarada durmanın çerçevesini çizen bir metinle ortaya çıktığını hatırlamakta yarar olabilir.