BirGün GAZETESİ
14 MAYIS 200 8
Hakan Tahmaz- Önder İşleyen
KRİSTAL-İŞ SENDİKASI EĞİTİM MÜDÜRÜ AZİZ ÇELİK:
Sol, Krizden bir çatı partisi ile çıkamaz
“Çatı partisi tartışmasında DTP’nin ağırlığı ve gücü ön plandadır. DTP, kendi içinde homojen, temsil gücü yüksek ve öncelikleri farklı bir parti. Solun öncelikleri ile DTP’nin öncelileri arasındaki farklırı gizlemenin bir anlamı yok. Üstünü örtmenin ne DTP’ye ne sola faydası var.”
Solda birlik çalışmalarında aktif yer almış, TBKP, SBP, BSP, ÖDP süreçlerini yaşayan, Türk-İş üyesi Kristal İş sendikası eğitim daire müdrü Aziz Çelik ile bu deneyler ışığında solda tartışmaları ve arayışları konuştuk. Aziz Çelik, solda yenilenmenin gerçekleşmemesinin bir nedenini solun bagajının geçmişle dolu olmasına olarak izah etmek. Ancak solun siyaseti sosyal sorunlar üzerinden yapabilir hale gelmesiyle bunun aşılabileceğini ifade etmektedir.
<<22 Temmuz seçimleri solun krizini bir kez daha görünür kılındı. Sol mevcut krizi nasıl aşabilir?
Solun krizini, öncelikle solun toplumsal bağlarını ve dayandığı sosyal güçleri kaybetmesinde aramak gerekir. Özellikle de solun sosyal sorunlarla, emekle olan ilişkisinin önemli ölçüde kopmuş olmasıyla açıklamak mümkün. Buna ek olarak solun krizini derinleştiren iki siyasal olgu var: Kürt sorunu ile laiklik/siyasal İslam sorunu. Bu sorunların demokratik bir çözüme kavuşturulmaması solu esas mecrasından uzağa sürüklüyor. Bu kronik sorunlar solu büyük ölçüde demokratikleşmeyle, siyasal özgürlük sorunuyla sınırlıyor; sosyal adalet ve eşitlik mücadelesine yoğunlaşmasını zorlaştırıyor. Öte yandan solun zayıflığı bu iki sorun etrafında paralize olmasına ve bu sorunların yörüngesine girmesine yol açıyor. Krizden çıkış solun gerçek mecrasına kavuşmasına bağlı
Türkiye’de bazı dönemsel eylemleri saymazsak sendikalar da mevzi kaybediyor. Başka ülkelerde neoliberalizme karşı ciddi direnişlerin olduğu bir dönemde Türkiye’de çok cılız neden?
Neoliberalizme karşı, küresel piyasanın yarattığı tahribata karşı özellikle Güney Amerika’da toplumsal tepkiler, sol seçenekler yükseliyor. Batı Avrupa’da da sendikal hareket bu sorunlara tepki veriyor, sol zaman zaman güçlü sonuçlar alıyor. Türkiye’de ise emek eksenli, güçlü bir sosyal muhalefet ve buna dayalı sosyal ve demokratik sol hareket yok.
<<Bunun nedeni nedir?
Sosyal meselenin Türkiye’de siyasetin ana çelişmesi haline gelmediğini düşünüyorum. Türkiye’de siyaset, sosyal sorunlar ve çelişmeler üzerinden yürütülmüyor. Ana akım düzen partileri bu sorunları perdeliyor. Örneğin sosyal güvenlik yasası siyasetin eksenine yerleşebilecek bir konuydu. Ancak bu sorun etrafında güçlü bir sosyal mücadele yürütülmedi ve siyasetin temel bir sorunu haline getirilemedi. Türban ile sosyal güvenliğin kamuoyunda işgal ettiği yer karşılaştırıldığında söylemek istediğim daha net anlaşılabilir.
<<Cumhuriyetin kuruluş sürecindeki sorunlar bugün hala siyasetin ve toplumsal ayrışmanın ana eksenini belirliyor mu?
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çözülemeyen ve toplumsal değil güvenlik sorunu olarak ele alınan üç hassasiyet var. Bunların biri solculuk, komünizm, sınıfçılık problemi; bir diğeri Kürt sorunu ve üçüncüsü siyasal İslamcılık sorunu. Cumhuriyet bu üç sorun etrafındaki refleksle ve onlardan korunma güdüsüyle kendini tahkim etti. Solculuk, sınıfçılık meselesi 60’lı yıllarda nispeten yumuşadı. 80 sonrasında dünyadaki gelişmelere paralel olarak bir “güvenlik” sorunu olmaktan kısmen çıkmış durumda. Neoliberal yeniden yapılanmayla birlikte emek meselesi daha çok rekabet sorunu olarak algılanıyor. Ancak solculuğa ve sınıfçılığa hala bir güvenlik tehdidi olarak yaklaşıldığını 1 Mayıs süreci gösterdi. Sendikal hareketin güçlenmesi, sınıf eksenli siyasetin güçlenmesi durumunda buna yönelik bir güvenlik refleksinin tekrar ortaya çıkabileceğini gösterdi 1 Mayıs.
<<Sol neden sosyal sorunlar etrafında bir mücadele ekseni oluşturamıyor?
Az önce belirttiğim Kürt sorunu ve laiklik/siyasal İslam çatışması toplumun tüm sınıf ve kesimlerini, siyaseti ve elbette sol siyaseti enine kesiyor. Bu meseleler etrafında solun alacağı tutumlar, sosyal sorunları geri plana bırakabiliyor ve bu meseleler etrafında alınan tutum kendi içinde çatışır hale gelebiliyor. Bu sorunlar etrafında saflaşmış olan sınıfı ve emek hareketini bir arada tutmanın ciddi bir zorluğu var. O zaman önceliklerinizi yeniden gözden geçirmeniz gerekir. Bir diğer neden, Türkiye’de yekpare, bütünsel, güçlü bir sosyalist sol hiçbir zaman olamadı. Özellikle 1980 sonrasını konuşursak dominant, ana akım bir sosyalist sol olmadı. Daima parçalı, birbirleriyle rekabet eden, örgütsel ve siyasal açıdan oldukça çatışmalı ve benmerkezci bir kültüre sahip bir sosyalist sol gelenek söz konusu. Bu gelenek emekle, sınıfla ilişkilerini büyütüp, geliştirmek yerine; esas olarak birbirleriyle rekabet eder oldu. Ön plana çıkardığı siyasal vurgular, siyasal öncelikler emek hareketiyle, toplumsal muhalefetle örtüşemedi; onlara yabancılaştı. Bir tür seçkinleşti. Öte yandan yeni-liberal dalga solun kendi söyleminden uzaklaşmasına yol açtı.
<<ÖDP, BSP, SBP ve TBKP deneyimleriniz ışığında bugün sol nasıl bir yol haritasına sahip olmalı ki söz ettiğiniz mecraya doğru kendini akıtabilsin?
Dört başı, mamur ve her şeye yanıtı olan, mükemmel bir yol haritası aramak yerine, temel yönelimi ve öncelikleri belli olan; sade, net bir siyasal-sosyal programa ihtiyaç var. Kapitalist piyasa ve yeni liberalizm karşısında emeği; devlet karşısında toplumu ve bireyi savunan bir sol programın önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla sosyal ve özgürlükçü yönleri güçlü bir yol haritasına ihtiyaç var.
<<Bu iki temel ilke açısından genel anlamda solun bir zaaf içerisinde olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Solun bu meseleleri sadeleştirmek ve bu sadeleştirilmiş problemler etrafında mücadele yürütmek yerine bunları çetrefil hale getirdiğini; mücadeleyi sol içi rekabet mücadelesine dönüştürdüğünü düşünüyorum.
<<Bunu biraz açar mısınız?
Sol içi görüş farklılıklarının, tartışmaların olması son derece olağan. Ancak siyasal ve sosyal faaliyet açısından önceliği olmayan, solun güçlenmesi açısından son derece ikincil konular dahi solun ana sorunları haline gelebilmekte. Solun yakın tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Belki Sosyalist Birlik Partisi, SBP’den başlamak lazım. Solda, kişisel ve siyasi bagajların sürekli taşınır olduğunu düşünüyorum ve böylece geçmişin problemleri önümüzdeki problemlerden önemli hale geliyor. Sol, krizden nasıl çıkacağı sorununu Kuruçeşme’den itibaren yıllardır tartışıyor. Kuruçeşme’den iki eğilim çıktı. Birisi hemen partileşti, SBP oldu. SBP deneyiminin başarısız olmasının iki nedeni vardı. Birincisi uluslararası konjonktür; Sosyalist sistemin yaşamış olduğu yenilgi SBP deneyiminin başarısızlığı üzerinde çok önemli etki yaptı. İkincisi SBP’yi oluşturan siyasal kadroların bagajlarıydı. Deneyimlerin, duyguların, siyasal birikimlerin hepsinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Solun tarihi hep yapısal analizle ele alındı. Oysa deneyim, kadrolar ve onların tarihi de önemli. Duygular, ilişkiler, deneyimler bu süreçte pozitif bir rol oynayamadı. SBP’den ayrılanlar liberal-demokrat bir yönelim arayışına girdiler. Kalanlar, SBP’yi sürdürmeye çalıştı, ama olmadı.
<<Pekiyi Birleşik Sosyalist Parti deneyi?
SBP’nin hemen peşinden BSP deneyimi yaşandı. BSP aslında bir çatı partisi denemesiydi. Parti hukuku, “partinin grupların üzerinde” olması olarak ifade edildi, ancak bu başarılamadı. Sadun Aren gibi büyük ölçüde kolaylaştırıcı, kendi siyasal yaklaşımını dayatmayan, hırsı olmayan bir genel başkana rağmen BSP başarılı olamadı. Parti içinde ayrı hayatlar devam etti. BSP‘de çatı partisi faaliyeti yürütüldü. Bu durumun ÖDP açısından da uzunca bir süre geçerli olduğunu düşünüyorum. ÖDP’de de uzunca bir süre adı konmamış bir şekilde, siyasal kümeler, örgütler, partiler arası bir hayat da sürdü. Kimse varlığını ÖDP’nin varlığına armağan edemedi. ÖDP üst bir kültür ve kimlik haline gelemedi. ÖDP’nin farklı siyasal yaşamlardan gelip bir arada siyasal faaliyet yürütme konusunda; çoğulculuk ve solun yenilenmesi konusunda önemli bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Bunun hakkını teslim etmek gerekir ama ÖDP iddialarına, müktesebatına uygun bir siyasal özneye dönüşemedi. Zarf ile mazruf arasında çok büyük fark olduğu görüldü.
<<BSP ve ÖDP grupların partisi olarak ortaya çıktı, ama bu grupları ortadan kaldırmayı da temel hedef olarak benimsedi. Çatı Partisi bunların sürekliği üzerine mi kurulmak isteniyor?
O günkü çalışma şeklimize dönüp baktığımız zaman solun geçmişindeki iç demokrasi yokluğuna bir tepki olarak güçlü bir çoğulculuk vurgusu vardı. Hatta bu konuda çubuğun tersine büküldüğünü söylemek mümkün. SBP’den ÖDP’ye çoğulcu parti deneyimlerinin hakkını teslim etmek gerekir. Bunlar başarılı olamasalar da önemli bir birikim yarattı. Ancak hata şuydu; çoğulculuk kendi başına amaç haline geldi ve partinin bir siyasal güç olması sorununu arka planda kaldı. Geriye baktığımda, kullandığımız modellerin ve tekniklerin çok sorunlu olduğunu düşünüyorum. Çoğulcu bir partide her şeyi mutabakatla çözmeye çalıştığınız zaman bu kilitlenmeye yol açıyor. Çoğunluğun gücünü kötüye kullanmasını önlemek için azınlığın her şeyi kilitlemesine razı oluyorsunuz. Parti, gruplar ve çevrelerin insafına kaldığı zaman yürüyemez hale geliyor. Çoğulcu bir parti şart ama bu yönlerin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan sadece örgütsel modeli yenilemek krizden çıkmaya yetmez. Çok demokratik, çoğulcu bir partiye sahip olsanız bile, üreteceğiniz politikalar halkın sorunlarına yanıt veremeyebilir.
<<Çatı partisi tartışmalarına nasıl yaklaşıyorsunuz?
Seçim dönemlerinde değişik seçim teknikleri, taktikleri kullanılabilir. Ama solun krizden çıkmasında çatı partisi modelinin uygun bir yol olmadığını düşünüyorum. Bu modelin az önce söz ettiğim zorlukları yanında çatı partisinde bir araya gelmesi öngörülen güçler arasında örgütsel ve siyasal açıdan ciddi asimetri olduğunu düşünüyorum. Kendi içinde homojen temsil gücü yüksek ve öncelikleri farklı olan bir DTP var. Bu tartışmada DTP’nin ağırlığı ve gücü tartışılmaz bir şekilde ön plandadır. Ama sol krizden çıkmak istiyorsa, solun öncelikleri ile DTP’nin öncelikleri arasındaki farkları gizlemenin anlamı yok. Bunların üstünü örtmenin ne DTP’ye ne de sola faydası var. Seçim zamanında çeşitli seçim yöntemleri kullanmak mümkündür. Ancak seçim teknik ve taktikleri ile siyasi partiyi birbirine karıştırmamak gerekir. Öte yandan şimdiye kadar yaşanmış deneyimler de gösteriyor ki farklı karar mekanizmaları olan partilerin geçici olarak bir araya gelmesi mümkündür. Fakat uzun soluklu ve solun krizden çıkmasına yönelik bir perspektifte çatı partisi uygun bir model olarak gözükmüyor.
<<Ayrı karar alma mekanizması olan partiler, tek bir politik odağa dönüşemez diyorsunuz.
Siyasal bir proje, program ve fikir ortaklığı olmadan solun yeniden yapılanmasının ve güçlenmesinin olanaklı olmadığını düşünüyorum. Farklı program ve hedeflere sahip partiler arasında seçim birlikteliği, kampanya birlikteliği olabilir; çatı partisi ise bu türden ortak davranışları da tehlikeye sokabilecek başka tür komplikasyonlara yol açabilir.
<<Önümüzde yerel seçim var. Sol yerel seçimlerde bu krizden çıkmak için nasıl bir taktik adım atmalı?
Yerel seçimlerin solu krizden çıkaracak bir taktik adım olacağını düşünmüyorum. AKP’nin kapatılma ihtimalini yüksek görüyorum. Taşların önemli ölçüde yerinden oynayacağı bir süreçte yerel seçimlere gidilme ihtimali yüksek. Bu kadar kısa ve karmaşık bir dönem zarfında solu toparlayacak bir çıkış ihtimali düşük görünüyor. Önceliğin, toplumsal adalet ve eşitlik mücadelesi yürütecek; piyasa karşısında emeği; devlet karşısında toplumu ve bireyi savunacak; sosyal ve demokrat zihniyete sahip sol-sosyalist bir kitle partisinin yaratılmasına verilmesi gerektiğini düşünüyorum. ÖDP bunu başaramamıştır. Ama bu seçenek, ÖDP’siz ve onun biriktirdikleri olmaksızın yaratılamayacağı gibi bugünkü ÖDP ile de yaratılamaz.
Sol, sosyal sorunları ve emek mücadelesini daha fazla mı öne almalı?
Evet, ana ekseni bu olmalı. Emek hareketi artık sadece fabrika içindeki işçileri örgütleme meselesi olmaktan çıkmıştır. Sınıf içi parçalanma ve tabakalaşma ile yeni yoksulları dikkate almaksızın bir sol mücadelenin yürütülebilmesi mümkün değil. İddiaların aksine emekçileşme süreci yoğunlaşıyor, toplumsal eşitsizlik ve tahribat artıyor. Küreselleşmenin tahrip ve mağdur ettiği sınıfların sözcüsü olma hedefi olmadan sol olunamaz. Bunların oyları şimdi AKP’ye gidiyor. Bu sınıfları eksen aldığı zaman solun güçlendiğini deneyimlerimizden biliyoruz. Sol, sosyal meseleyi önemsediği zaman güçlendi; bundan uzaklaştığı zaman zayıfladı. Sol, kendi derin tartışmalarına hapsolduğunda ve toplumun sorunlarından uzaklaştığında zayıfladı.
<<Bunun için yerel seçimler bir adım olabilir mi?
Seçimlerde çeşitli yöntemler kullanılabilir ama sadece siyasal partilerin ittifakları üzerinden yürütülecek bir çalışmayla yerel seçimler bir manivelaya dönüşemez. Yerel seçimlerde çeşitli düzeylerde bireysel ve toplu öznelerin yer alacağı ortak çalışma zeminleri yaratılabilir. Yerel özelliklere uygun ortak seçim çalışmaları yürütülebilir. Örneğin İstanbul Belediye Başkanlığı için sola moral verebilecek ve solun kendini anlatmasına hizmet edecek bir aday ve çalışma oluşturulabilir.