Türkiye Kürt Sorununda Çözüme Ne Kadar Hazır? -14-

BİRGÜN Yazı Dizisi: Türkiye Kürt Sorununda: Çözüme Ne Kadar Hazır? -14-

28 Mart 2008- Hakan Tahmaz

AKP DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ: ABDULLAHRAMAN KÜRT :Şemdinli’de dirayetli durmadığımız doğrudur!

“Kürt çözülmesi için söylenen çok radikal ifadelere bakmayın, Kürtler bedel ödedikleri bu coğrafyada onurlu vatandaş olmak istiyorlar.”

“AKP Diyarbakır milletvekili ve il  eski başkanı Abdurahman Kurt, Başbakan R. Tayip Erdoğan’ın bölgeye ilişkin politikalarını belirlemede dikkate aldığı siyasetçilerden. Aynı zamanda bölgede AKP genel merkezinden ayrı bir yere sahip bir siyasetçi. Bunun en önemli nedeni AKP’nin  genel yaklaşımın dışında bir çizgiye sahip olmasının yanı sıra il başkanı döneminde bölgedeki sivil toplum kuruluşlarıyla geliştirdiği ilişkide önemli yer tutmaktadır. Abdurahman Kurt, birçok noktada AKP’nin ya da Erdoğan’ın Kürt sorununa yaklaşımına da bazı önemli eleştiriler yönetmektedir. Aslında bunlar AKP Kürt siyasetiyle arasının açıklığını da göstermektedir. Bu sadece AKP özgül bir durum değil. İstisnasız parlamentoda yer alan ya da almayan bütün siyasi partiler için geçerli bir durum. Diyarbakır’ın hiçbir partisi, Ankara’nın partisiyle aynı değil. Sanırım bu nedenle parti genel başkanları Ankara’da şahin, Diyarbakır’da güvercin oluyor. Abdurrahman’ın söyledikleri aslında Kürt sorunun çözümün parti başkanlarının Ankara’da, Diyarbakır’daki konuşmalarından geçtiği en iyi gösteriyor.”

 

 

<<Genelkurmay ile CHP ve MHP arasında ne oluyor?

 

Aslında bu Türkiye’nin modernleşmesinin sancısını yaşadığının bir göstergesidir. Bana göre askerde terörle” mücadele ve teröristle mücadelenin ayrımına çok iyi varmış durumda. Geçmişte böyle değildi. Türkiye’nin yönü ifade ettiğim biçimde olacaksa, bunun geçmişte uygulanan yöntemlerden farklı yöntemlerle olacağı çok açıktır. Asker tarafından da bu anlaşılmış durumda. Çünkü asker, yaklaşık 25 yıllık çatışma döneminin ardından, bu meselenin yalnızca askeri boyutunun olmadığının çok net idrakinde. Ancak bundan sonraki adım konusunda şüpheler, kaygılar var. CHP ve MHP statükoya oynadıkları için, onlar henüz bu noktaya da gelmiş değiller. Onlar bu sorunun can alıcı yönünü asker kadar da hissetmiyorlar. Asker bedel ödüyor, örneğin Kuzey Irak operasyonunu düşünün, onlar erken çıktınız diyor, ama erken çıkılmaması durumunda, düzensiz olmayan bir güce karşı ne kadar zayiat verilebileceğini asker hesaplayabiliyor. Maalesef CHP ve MHP halen geçmiş düzeni koruyabilmek adına çözümsüzlüğünü dayatmak dışında politika üretemiyorlar.

 

<<AKP-Ordu arasındaki ortaklaşmaya doğrumu gidiliyor?

 

Bu durum başından çizilen sınırlara, her iki tarafında riayet etmesi ile gerçekleşti. Çünkü tezkere verilirken biliyorsunuz şu mantık hiç güdülmedi: gidip PKK’nın kökünü kurutacağız biçiminde yaklaşılmadı. Örneğin, Sayın Başbakanımız televizyonlarda, bunu “şimdiye kadar 24 defa yaptık, terörün kökü bu operasyonlarla kazınmıyor, bunu öğrendik. Ancak orada oluşturulan altyapıyı, kısa dönemli oluşacak olan saldırılara karşı korumak için yapıldı”. Biçiminde açıkladı. CHP ve MHP ise neredeyse Kerkük’ü alalım noktasındaydı. Bunun anlamı da Amerika ile savaşalımdır. Ordu siyasete bulaştıkça yıprandığının farkına vardı. Bunun en başta Cumhurbaşkanlığı seçimlerde yaşananları göz önüne alınırsa eğer, en büyük zararı bana göre zararı ordu görmüştür derim. Ordunun artık siyasete bulaşmaması gerektiği yönünde algı, askerlerde de hâkim olmaya başladı. Siyasilerin kendi yetersizliklerini kapatmak için askerden faydalanarak yaptıkları siyasetin askere verdiği zarar görüldü.

 

<<AKP, muhalefete muhtıra veren genelkurmaya ses çıkarmamasına ne diyeceksiniz?

 

Ben bu eleştirileri doğru bulmuyorum. Olaylar siyah veya beyaz diye yorumlanamaz. Bunu şu açıdan söylüyorum, 27 Nisan’da ordu adına yapılan iş yanlıştı. Biz ona karşı gösterilmesi gereken tavrı gösterdik. Ama bugün bu süreçte askerin yaptığı bu hareket doğru biz o doğrunun yanında yer alıyoruz. Yani operasyonun zamanlaması, sınırlanması doğruysa biz bu doğrunun yanında oluruz. Askerle birlikte hareket etmekten de rahatsız olmuyoruz. Böyle bir ittifak politikası da yok. Ama sürekli ordu ne yaparsa yapsın karşısında olmak gibi bir şey de olamaz.

 

ÇÖZÜM İÇİN

 

<<Kürt sorununda nereden yürünürse çözüm olur?

 

Çözümden önce çözümün önündeki engelleri konuşmaya başlamamız gerek. Bu engellerden birincisi PKK’nın tavrıdır. Biz Kürt sorununu mu çözeceğiz, terör sorununu mu çözeceğiz.  PKK Kürt sorununun doğurduğu bir unsurdur. PKK, Kürt sorunu üzerinden siyaset yaparak varlığını koruyor. Yoksa halkta ideolojik yapısı ve anlayışı itibarıyla tabanı olan bir hareket değil. Ama devletin bugüne kadar yapmış olduğu hatalar, Kürt sorununun ona açmış olduğu geniş alan, onu bu alanda halka kendine kabul ettirmesini sağlamıştır. Hatta başka bir şey daha söyleyim, devletin bu konuda yaptığı büyük bir hata da, Kürtlere ait bütün değerleri PKK’laştırdılar. Kürt’ lükle ilgili bütün beklentileri PKK’laştırdılar. Bunun çözmemek için herkesi adeta PKK’ya ittiler. Örneğin Kürtlükle ilgili bir demokratik adımı ifada eden herkesi PKK’lı olmakla suçladılar. Biz bile geçmişte böyle suçlandık. PKK ile hiçbir şekilde ne gönül bağımız ne anlayış ortaklığımız olmamasına rağmen bunları yaşadık. Biz çoğu zaman bu konuya başlarken, PKK’lı olmadığımızı önce anlatarak ondan sonra derdimizi anlatmaya çalıştık. Adeta önce bir önyargıları kaldırıp sonra sözümüzü söyleyebildik. PKK bundan çok yararlandı. DTP, Kürtlerin dörtte bir oyunu almışken bütün Kürtlerin adına konuşuyorum diyor. Ve bunu tek siyasi çözüm muhatabı olarak kendini dayatarak yapıyor. Devletin böyle bir algıya kapı açması mümkün değil. PKK’nın tek derdi Kürt sorununu çözmek olsa kendini bu konumu ile dayatmaz. 1999 silahların sustuğu yıl, PKK’nın kendi ifadeleri ile büyük bedeller ödeyerek geri çekildiklerini, onların ifadesi ile birçok militanlarını kaybettiklerini söylüyorlar. Ana ne hikmetse, tam demokratik açılımların yapıldığı 2004’te bunlar tekrar şiddete sarıldılar. Ve bu şiddet sarılma argümanlarına baktığımızda, bir Öcalan’a özgürlüğü, tecrit koşulları ve PKK’nın bu konuda tek muhatap olarak kendisini dayatmasını görürsünüz. PKK bütün siyasetini bunlar üzerine kurmuş durumdadır. Hatta AB’ye girişi bile tehdit ettiler.

 

 <<PKK’nin kendisini tek muhatap olarak göstermesi gerçekleşebilir mi?  

 

Değildir. PKK şiddete kritik eşiklerde başvuruyor. Önce AB sürecinden, daha sonra sivil anayasa çalışması başladığında ve Cumhurbaşkanını halkın seçmesi öncesine başvurdu.

 

<<22 Temmuz seçimleri sonrasında fırsat değerlendirildi mi?

 

Biz de bir fırsat olarak değerlendiriyoruz. Ama DTP bunu ne kadar hak ediyor meselesine gelince orada ciddi sorunlar vardır. DTP’nin ilk meclise girdiği zaman açıkladığı ilk taleplerden birisi Öcalan’ın tutuk koşulların gündeme getirilmesi olmuştur. Daha Meclise girmişsin çözümsüz noktayı dayatarak başlıyorsun. Kendini çözümsüzlüğe hapsediyorsun. Ben âdete PKK’nın buradaki uzantısıyım beni böyle kabul edeceksin mesajı verdi. Ben onlara terörist de dayatmasını doğru bulmadığım gibi onların da bu üslubunu doğru bulmuyorum.

Bu iki yaklaşımda çözüme dönük bir yaklaşım değildir.  Biz, DTP’lileri halkın oyları seçilmiş kişiler olarak görüyoruz. DTP oy veren seçmen e PKK’ya terör örgütü demiyor. Bunu dayatmanın kendi tabanı ile zıtlaştırmaya çalışmanın anlamı yoktur. Ancak bunun başka yolları vardır, anca ne DTP buna  yanaştı, ne de biz buna fırsat verdik.

 

<<PKK eylemlere yeniden başlamasının gerekçesini devletin hiçbir adım atmamasıdır?  

 

Bu doğru değil. Bu kendini dayatmayı meşrulaştırmak için kullanılan bir propagandadır. O dönemde, Kürtçe yayın devlet televizyonlarından sürelide olsa yayınlanmaya başlandı. Bu bir tabunun yıkılması anlamına gelmiştir. Kürtçe kursların önü bürokratik engellere rağmen açılmıştır. Ve bunun devamının geleceğini 2005’de başbakan Diyarbakır’dan deklare etmiştir. Ancak bu daha sonra sabote edilmiştir. Çözüm için hep beraber gerçekçi olmalıyız. Ben Sabri Ok’un seçim değerlendirmesini geçtiğimiz günlerde BirGün’de okudum. Diyor ki, onların trilyonluk bütçelerine rağmen onlarla seçim yarışı yapıyoruz diyorlar, bunun tam tersini söylesem inanır mısınız? Gelin onların Diyarbakır’da açtığı bürolara bakalım bir de bizimkilere bakalım. Onların harcamaları bizimkilerin üç katıdır. Ben Diyarbakır’da seçilirken biliyorum. Neden o zaman böyle söylüyorsunuz, gerçekçi olmadığımızda sorunu çözemeyeceğiz.

 

<<Başbakan Diyarbakır konuşmasından sonra ne oldu?

 

Kürtlerin artık asimile edilme ihtimali kalmamıştır, bu küreselleşmenin bir sonucudur. Küreselleşmenin, iletişim aletlerinin bu derece yaygın olduğu bir dönemde siz insanların dilini, televizyonunu yasaklayamazsınız yani sadece teknik açıdan mümkün değildir. O zaman siz vicdanlı insan değilseniz bile, iyi bir insan değilseniz bile, hukuka riayet etmiyorsanız bile pragmatist olarak uygulanması mümkün olmayan bir yasağın peşinden gidemezsiniz.

 

<<Süreç neden ilerlemedi?

 

Burada sürecin tıkanmasını, ilerlememesini bizzat PKK sağlamıştır. Hatırlıyor musunuz o süreçten sonraki bombalamaları, mayınların nasıl arttığını. Olay gerildi gerildi 28 Mart olaylarına kadar geldi. O zaman Deniz Baykal çıkıp Meclis kürsüsünden Sayın Başbakan’a ne dedi, ‘hani sen demokrasi ile çözecektin çöz de göreyim’. Yani bunlara demokrasi verirsen olacağı budur dedirtecek bir ortam yarattılar. O zaman artan bombalarla, şiddetle, tehditle Başbakan’ı yalnızlaştırdılar. O zaman ben Başbakan’a söyledim, Diyarbakır söylediğiniz mesajı almıştır diye. Bunun üzerine kongremizi stadyumda yaptık. Tüm bunlar örgütün haftalarca tehditlerine, mayın, bomba ihbarlarına karşın yapıldı. Ayrıca devlet içinde bir kısım bürokratın de engelleme çabasına rağmen yapıldı.

 

<<AKP bu süreçte gerçekten bir çözüm paketine sahip miydi?

 

Bir kere toplumun hazırlanmasını çok önemsiyoruz. Toplum hazır olmadan bir şey yapmaya kalkmanın zararlarını çok yaşadı toplum.

 

<<Bu süreç, Şemdinli iddianamesinden sonra neden tersine döndüğü?

 

Şemdinli çok hassastır. Bizim yeterince dirayetli durmadığımız konusunda eleştiri ise doğrudur.

 

<<Bu sorunun çözüm zemini nedir, hangi yoldan gidilmelidir?

 

Kesinlikle diyalog yolundan yürünmelidir. Bu işin muhatabı parlamentodaki siyasi partilerdir. Bana göre bu sorunun çözümünde MHP ve CHP’de olmalı, onlara şunu anlatmalıyız, Türkiye’yi seviyorsak herkesin Türkiyeli olması için çaba göstermemiz gerekiyor. Bu şartlarda baktığımız Türkiye’yi dünyada rekabet eden bir ülke durumuna getirmemiz gerekiyor. Bunu yapmak için herkesin Türkiye’sini yaratmak, herkesin özgürlüğünü en az kendi özgürlüğünüz kadar korumak gerek. Bu ülkeye en fazla zararı ‘Türkiye Türklerindir’ diyenler vermiştir. Türkiye bu ülke için bedel ödeyen herkesindir.

 

<<Diyalog birinci zemin diyordunuz, diyalog nasıl sonuçlanabilir?

 

Demokrasi diyalogda önemlidir. Kürt halk önderi diye bir kavram icat ettiler. Sen Kürtlerin dörtte birinin oyunu alıyorsun ama diyorsun ki benim liderim bütün Kürtlerin de lideri olacak. Bu tersten bakınca, yüzde 25’e yakın oy alan Deniz Baykal’a Türk halk önderi demeye benzer. Şimdi bunun demokrasiyle bağlantısı olmadığını bu arkadaşlar anlamalı. Bu arkadaşlar bu sorunun tek muhatabı değildir, çünkü geride onlara oy vermeyen dört üç çoğunlukta. Kürt halkı vardır. Ama ona rağmen onlar da bu sorunun içerisinde önemli bir parametredir.

 

<<Diyarbakır’da sivil toplum örgütleri bu sorun temelinde ortak paydalarla çok çabuk buluştu.

 

Bu aslında bizim başlattığımız bir şeydir. Barış anneleri ile başlattığımız inisiyatif bu zemini güçlendirdi.

 

<<Sivil toplum örgütleri burada siyasal hareketler dışında bir işlev görebilir mi?

 

Parlamento işin çözüm noktası ve ama son noktasıdır. Zemin hazırlanmadan parlamentonun sorunu çözmesi mümkün değildir. Bakın Kürt sorununu hep Diyarbakır’da tartışılıyor. Bu sorun Kayseri’de de tartışılmaya başlandığında ve ortak algılama oluştuğunda bu sorunu çoktan çözmüşüz demektir.

 

<<AKP’den Kürtlerin büyük bir beklenti var. AKP bu beklentiye yanıt verebilecek mi?

 

Bizim de cesur olmamız gerek. Ama bunun da dengesi gerek. Yani Yozgat’ın ve Diyarbakır’ın dengelerini kurulmadan, optimal seviyede tutarak bu sorunun çözüm yolu bulunmak durumundayız. Çünkü biz Türkiye’nin partisiyiz, Türkiye’nin içerisinde birlik içerisinde çözüm arıyoruz. Bunun için kırılma yaratmayacak sosyolojik ve psikolojik zemin de hazırlamamız gerekecek. Bu konudaki en önemli parametre Kuzey Irak ile ilişkilerimizi düzeltmektir.

 

<<Talaba’nin buraya gelmesini bazı Kürt siyasetçiler rencide edici buluyorlar.

 

Bir Kürt olarak Talabani’nin karşılanmasında ben rahatsız oldum. Bütün bunlara bizim yapabileceklerimizin de sınırı gösteriyor. Kürtler ne kadar çözümden yana olduklarını da gösterdiler. Bu rencide edici tavıra rağmen geldi. Ve herkes bilmeli ki onları inciten tavırlar bizi de incitiyor.

 

<<Talabani’nin buraya gelişi, DTP ile yapılan görüşmeler bir umut olarak görülebilir mi?

 

Bence yeni bir dönem sayılmalıdır. Ancak sorun şudur, Türkiye buna ne kadar müsait olduğudur.

 

<<Operasyon sonrası AKP’nin bölgedeki durumu nedir?

 

Duygusal olarak tepkiler var. Ama yeterince tartışılmadı ve bu konuda bölge milletvekillerinin üzerine düşeni tam olarak yerine getirmemesi de var. Kara operasyonundan önce gel buraya diye korkunç bir tahrikle çağrı yapıldı. Bunun neticesinin operasyondan başka bir şeyin olmayacağı çok açıktı. Biz bu tezkereyi çıkartırken bile, inşallah kullanılmaz dedik.

 

<<Eylemler sürdükçe bir şey yapılamaz anlayışı ne kadar doğru?

 

Kürtlüğü PKK’laştırmak devletin en büyük hatasıdır. PKK bir unsurdur Kürtler içerisinde. Dağdakiler de bizim duyduğumuz kadarı ile silahtan yana değiller. Şartlar çok farklılaşmıştır. Seydi Fırat’ın bir yazısını okudum, mesela 19 yaşında dağa çıkmış yıllarca kalmış orada ve şimdi silahtan ne kadar soğuduğunu söylüyor. Türkiye’de böyle bir değişim zaten var. Herkes silahsız bir şekilde sorunun çözülmesini istiyor. Sorunun çözülmesi için söylenen çok radikal ifadelere bakmayın, Kürtler onurlu vatandaşlık peşindedir. Kürtler bedel ödedikleri bu coğrafyada onurlu vatandaş olmak istiyor. Açık ve net Kürtler Çanakkale’de, Türklüğün yücelmesi için savaşmadılar, Türkiye hepimize ait bir coğrafyaydı, hepimizin yurduydu, eviydi, namusuydu. Ama sen sonra bunları yaşamış bir halkın dilini yasakla, baskı altında tut bu kabul edilebilir bir şey değildi. Ben iki asker şehidimizi bizzat kendim toprağa verdim. Biri annemin yengesinin yeğeni, diğeri de baba tarafından köylüm. Ama operasyondan dönüşte  ‘mutluyuz, gururluyuz ne mutlu Türküm’ dediğinde unutmayalım ki, orada Kürtler de vardı, bu terk edilmeli.