BİRGÜN Yazı Dizisi: Türkiye Kürt Sorununda Çözüme Ne Kadar Hazır? -11-
Kürt Sorunu Yol Ayrımında!
Başbakan’ın açıklamalarından sonra yerel seçimler sıradan bir seçim niteliğini yitirmiştir. Yerel seçimler sürecinden dayanışmacı ve özgürlükçü bir alternatif yaratmak mümkün
“Diyarbakır HADEP ve DEHAP il başkanlığı görevi yapan, Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı Av. Fırat Anlı, DiyarbakırIn nabzı en yakından tutan yerel yönetici olarak Kürt sorunun yaşadığı tıkanıklığı ve bu tıkanıklığı aşacak adımın ne olduğunu konuştuk. Fırat Anlı, bölge insanın kaygılarını ve düşünceleri bize aktardı. Anlı aynı zamanda barışa gidecek yolda dikkat etmemiz gerekenlere vurgu yapıyor.”.
AKP’nin, DTP’li belediyeleri el geçirme planı kara harekâtından nasıl etkileneceğe benziyor?
Son seçimde AKP’nin oylarını arttırmış olması, kimi çevrelerde AKP’nin belediyeleri ele geçirebileceği şeklinde bir kanı yarattı. Kısmen Kürt çevrelerinde bir kaygının oluşmaya başladığını söyleyebiliriz.
Seçim öncesi sınır ötesi operasyona karşı çıkan Başbakan, seçimde aldığı destek nedeniyle ve Cumhurbaşkanı seçiminin etkisiyle, demokratik çözüme yönelebileceğine dair bölgede güçlü bir beklenti oluştu. Ancak izlenen politika ve gerçekleştirilen operasyonlar, bölgede şok etkisi yarattı. Hele orduyla, neredeyse ana muhalefeti kıskandıracak derecede bir ortaklaşma ve uzlaşma sergilemesi, AKP’nin kendi klasik tabanı açısından bile kabul edilemez bir durum olarak algılandı.
Kısaca AKP balonu, bu operasyonla söndü. Demokrasi havarisi, Başbakanın gizli apoletleri ortaya çıktı. Yine mevcut hükümetin Kürt sorunu için kendine ait ‘sivil’ bir çözüm arayışının olmadığı/olamayacağı anlaşıldı.
Tüm bunlar; bölgede İslami referansları kullanarak, din kardeşliğini öne çıkararak, bu sorunu çözmek isteyenlerin ne kadar samimi ve güvenilir olduğunu da, bölgenin inançlı yurttaşlarına gösterdi. Bu operasyon sonucu bırakın DTP’li belediyeleri ele geçirme, kendi yaptıkları
anketlere göre Van, Siirt gibi stratejik yerleri bile kaybetme ihtimalleri çok güçlüdür.
AKP bundan sonra durumu kurtarmak adına ne yaparsa yapsın, güven yaratması olanaklı değildir; en iyi ihtimalle halk tarafından yerel seçimlere yönelik yatırımlar olarak değerlendirilecek ve ciddiye alınmayacaktır.
<<Yerel seçimlerin referanduma dönüştürülmesi ciddi tehlike de içermiyor mu?
Yerel seçimlerin başka bir anlama bürünmesi Kürtlerin istediği, yarattığı bir durum değildir. Bunun sorumlusu bizatihi Başbakanın kendisidir; açıklamalarından sonra yerel seçimler sıradan bir seçim olma vasfını yitirmiştir.
Başbakan, hem Kürt siyasetini gayri meşru ilan ederek tek muhatap olmak hem de BOP’un eşbaşkanlığı için önündeki Kürt engelini de ortadan kaldırmaktır. Diyarbakır fatihi bir Başbakan Ortadoğu siyasetinde hatta daha ötesi uluslar arası bir lider olabilecektir. Hesap bu olunca Kürtlerin onlarca yıldır verdikleri mücadele, ödedikleri bedeller ve yarattıkları değerler bir çırpıda heba edilecektir. Takdir edilir ki, hiçbir organizma kendini yok etmeyi hedefleyen bir gelişmeyi sessizce beklemez.
Eğer bir referandumdan bahsedilecekse; bu AKP’nin geliştirmeye çalıştığı cemaatleştirme ve her türlü muhalefeti susturma çabasına karşı, sahip çıkma sınavıdır. Yoksa Kürtlerin birarada yaşama, onurlu barışa ulaşma, emek ve demokrasi mücadelesini birlikte sürdürme inançları her zamankinden az değildir. Bunca milliyetçilik/şovenizm rüzgarları estirilmesine, demokratik kazanımlara saygı gösterilmemesine, uluslararası güç odaklarının müdahalesine rağmen Türkiye’nin emekçi, yoksul halkıyla, demokrat, ilerici birikimiyle ortaklaşma dışında bir arayış bulunmamaktadır. Eğer yerel seçimler iyi değerlendirilirse dayanışmacı ve özgürlükçü yeni bir alternatifi yaratmak neden mümkün olmasın.
<Kürt sorununda gelinen aşamayı nasıl tarif etmek gerek?
Kürt sorunu bugün bir yol ayırımına doğru gitmektedir. Ya kendi iç dinamiklerimizle bu sorunu barışçıl ve halkların yararına çözebilecek, güçlü bir iradeyi oluşacak. Ya da uluslararası güç odaklarının kontrolüne girmiş bir çözümü tartışma durumunda
Kalınacak. Eğer iç dinamikler hızlı, akılcı ve ortak hareket etmeyi beceremezlerse bu sorunu ve Türkiye’nin diğer sorunlarını çözme fırsatını ne yazık ki kaçırabiliriz. Üstelik hükümetin politikalarına bakarsak dış etkinin her geçen gün daha baskın hale geldiği görülmektedir. Siyasi iktidar adeta kendi yurttaşlarına değil de başka yerlere yaranma çabası içersinde.
Her şeye rağmen önümüzdeki dönemin diyalog ve barışçıl arayışların hâkim olacağına dair güçlü umutlar besliyoruz. Yaşanan gelişmeler risk ve sıkıntılar barındırmakla birlikte yeni fırsat ve olanaklar da sunmaktadır. Yerel seçim süreci iyi değerlendirilirse yep yeni bir dönemin başlayacağı görülmelidir; şiddetin yöntem dışına itildiği, siyasal ve demokratik arayışların hız kazandığı bir dönem hepimizin temel görevi olmalıdır.
<<Sorunun çözüm dinamiği dış güçlere mi kaymaktadır?
Yukarıda da ifade etmiştim, kendi iç sorunumuzu çözme becerisini gösteremezsek ne yazık ki, dış güçlerin etkisi artacaktır. Özellikle BOP benzeri projelerin, Ortadoğu üzerindeki menfaat çatışmalarının hız kazanacağı adeta taşların yerinden oynayacağı bir döneme giriliyor. Önümüzde ki dönem her boyutuyla uluslararası anlaşmazlıklarının üst boyuta çıkacağı ve bölgesel çatışmaların yaygınlaşacağı dikkate alındığında, bu bize de güçlü bir şekilde yansıyacağı görülmektedir. Ancak gelinen aşamada sorunun tamamen dış güçlerin kontrolüne girdiğini söylemek mümkün değildir. Halen iç dinamikler güçlü bir biçimde etkinliklerini sürdürmektedir.
‘ÇÖZÜM SÜRECİ KADEMELİ OLMALI
<<Demokratik çözüm için öncelikle atılması gerek adımlar nelerdir?
Çözüm süreci kademeli olmalıdır. İyi hazırlanmış bir yol haritası ile uygun zaman ve zeminde adımlar olgunlaştırılarak atılmalıdır. Bu adımlar hem güven arttırmaya ve halkın çözüm sürecine katılımına katkı sunmalıdır. İlk adım mutlak surette silahların susmasıdır. Kalıcı ateşkes sağlanmadan çözümün tartışılması çok zordur. Anayasa hazırlığı bir fırsat olarak değerlendirilip, başta vatandaşlık tanımı gibi hükümler yerine kapsayıcı tanımlar yapılmalıdır. Yine örgütlenme ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalıdır. Kimlik ve dil hakları konusunda uluslar arası kriterler çekincesiz bir şekilde yaşama geçirilmelidir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmeli, merkezi idare küçültülmelidir. Bu aşamalar karşılıklı güveni tesis edeceği için kademeli bir af/eve dönüş projesi uygulanabilir. Bu konuda sabırla ve mantığa ihtiyacımız olacaktır. Hemen yarın bu sorunu, çözmenin gerçekçi olmayacağını görmek lazım. Sadece sosyal tahribatların ortadan kalkması için onlarca yıl gerekebilir; ama bir gencimizi daha yaşatmak için kaybedecek bir saniyemizin olmadığını da unutmayalım.