BİRGÜN Yazı Dizisi-Türkiye Kürt Sorununda-Çözüme Ne Kadar Hazır? 6
21 Mart 2008-Hakan Tahmaz
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi; AHMET İNSEL
PKK’nın Etki Gücü Arttı!
Referansı Öcalan olmayan, bir siyasal meşruiyet geliştirecek, ne bir imkân, güç, teşebbüs var, ne de bir heves var. PKK’nın, “TSK’nın saldırısını püskürttük, biz güçlü bir silahlı kuvvetiz” temasını işleme fırsatı doğdu. PKK’yı sadece terörist örgüt olarak tanımlamanın yanılgısı ortaya bir kez daha çıktı.
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof Ahmet İnsel, Birikim dergisinin 226 sayısında yapılan yuvarlak masa toplantısında Türkiye’nin PKK gerçeği ile yüzleşmesinin artık kaçınılmaz olduğu savundu. İnsel ile bu tezini açmaya ve sorunun hangi yoldan yürünürse çözüme kavuşturulmasının mümkün olduğunu konuşmaya çalıştık. Ahmet İnsel demokratik siyasetin yaşadığı zorluklara dikkat çekiyor.
<<Operasyonla ilgili Ankara’da başlayan tartışmayı nasıl yaklaşmak gerekir?
Bunu değerlendirmek için biraz erken. Çünkü TSK, CHP ve MHP’nin karşılıklı birbirlerini suçlamaları hiç alışık olmadığımız bir durum. Genelkurmay başkanlığı aceleci davranıp CHP ve MHP nin eleştirilerine anında yanıtlamak ihtiyacı duymayıp, AKP’yi yanıtlamak zorunda bıraksaydı; büyük bir ihtimalle CHP, MHP ve TSK bölünmesi gün yüzüne çıkmayacaktı. Ama şu aşamada AKP’nin bir iktidar gücü olarak TSK tarafından kabul edilmesinin çok önemli olduğu kanısındayım.
<<Gelinen aşamada Kürt sorununun fotoğrafını nasıl çekebiliriz?
Birincisi, artık kimse tarafından inkâr edilmez bir sorun olduğunu görüyoruz. Toplumun büyük bir çoğunluğu, “ sadece bir iktisadi kalkınma sorunudur, kalkınırsak Kürt sorunu da çözülür” diyemiyor, demiyor. Diyenler de güçlü değil. Kürt sorununun aynı zamanda siyasi, sosyolojik ve kültürel boyutlarıyla birlikte ele alınması gereken, ama bunlara indirgenmeyen bir sorun olduğu konusunda yaygın bir kanaat var. Bu önemli çünkü geleneksel sağ partiler Kürt sorununu hep kalkınma, büyümeyle hallederiz inancı içindeydiler. AKP’de de bu inanç zaman zaman güçlü bir biçimde ön plana çıktı. İkincisi Türkiye’deki, Kürt kimlikli siyasal hareketler açısından, PKK’nın hegemonyası dışında güçlü bir siyasal akım oluşması pek mümkün olmadı, oluşmadı. Var olanlar ciddi bir etkiye sahip değiller. Dolayısıyla seçimlerden önce gördüğümüz DTP’nin, fiilen PKK’nın etkisinin güçlü olduğu bir parti olması olgusu, kuzey Irak operasyonuyla beraber daha da güçlenecek. Demokratik Toplum Kongresi, DTP’nin dışında, bir tür PKK’nın daha doğrudan etkili olduğu bir siyasal oluşum olarak işlemeye başlıyor izlenimi edindim.
<<Kara operasyonunda göze çarpan olgular neler?
- operasyondan bu güne medya ve iletişim kanallarının çok değiştiği bir dünyada yaşıyoruz. O zaman internet kullanımı çok sınırlı iken, şimdi artık ana bilgi kaynaklarından bir tanesi. Irak’tan Hoşyar Zebahir, daha Türk ordusu Irak’tan çekilmesini bildirmeden, dünyaya ilan edebiliyor. PKK açısından durumun ne olduğunu çok iyi bilemiyoruz. Rivayet muhtelif. PKK’yı sadece terörist örgüt olarak tanımlamanın yanılgısı ortaya bir kez daha çıktı. Sadece terörist bir örgüt cephe savaşı yürütemez. Dolayısıyla bunun başka bir yapılanmasının da olduğu, terör eylemlerine de zaman zaman başvuran veya başvurulan terör eylemlerini hoşgörüyle karşılayan bir örgüt var karşımızda.
Başka bir nokta Türkiye’nin, kuzey Irak’ta kendi güvenliği için gerekli olduğunda o bölgeye her an operasyon yapma hakkı olduğunu uluslararası camiaya tescil ettirmesi. Hem de artık neredeyse uluslararası tanınmış olan bir Kürt federe devleti varken bu oldu.
PKK’nın beklentisi bu değildi. Çıkmazsa biz gerilla savaşını onlara karşı Irak topraklarında yürütürüz; esas meşruiyetimiz tekrar kazanırız stratejisine sahip olduğu izlenimi edinmek mümkün. Türk ordusu Irak’ta kalmayıp çıkınca, PKK biraz boşlukta kaldı diyebiliriz.
Barzani’yi, PKK ile karşı karşıya getirmek ve istikrar için PKK’nın önüne siz çıkın diye yapılan bir zorlama var. Bu açıdan baktığınızda TSK’nın yaptığı operasyonun başarısız olduğunu söyleyemeyiz. TSK’nın siyasal ve psikolojik anlamda kısa vadede bu operasyondan başarılı çıktığını söyleyemeyiz. İki nedenden dolayıdır. Birincisi: Kürt kamuoyu nezdinde PKK’nın, “TSK’nın saldırısını püskürttük, biz güçlü bir silahlı kuvvetiz” temasını işleme fırsatı doğdu.
İkincisi, Türkiye’de ki bir dizi Kürt kimlikli siyasal çevrenin yakın tarihe kadar söyledikleri ve bizim hep hatırlattığımız bir şey vardı; “çok fazla ABD’ye güveniyorsunuz, ortada da kalabilirsiniz”, dendiğinde ortaya çıkan o müstehzi gülümseyiş biraz ortadan kalktı. Şimdi, en şiddetli ABD aleyhtarı yazıları PKK yayınlarında görüyoruz. En şiddetli ABD aleyhtarı sloganları DTP mitinglerinde görüyoruz.
Bunun yanında, ABD’deki bazı üst düzey komutanların açıklamalarında, PKK’nın bir muhatap olarak, aktör olarak kabul edilmesinin düşünülmesine yönelik açıklamalar var. Bütün bunlara baktığımızda bir ara noktadayız şu aşamada denebilir. Çünkü PKK’nın operasyondan sonra siyasi etki gücü artarak çıktığını söyleyebiliriz.
<<Birikim dergisinde PKK ‘yı değerlendirmeden Kürt sorununda yol alabilmenin mümkün olmadığını söylüyorsunuz. Ne kastediyorsunuz?
Kastettiğim şu: Türkiye’de Kürt kimlikli siyasi partilere meşru aktör olma imkânı tanınsaydı, bu partiler PKK’nın üzerinde de bir hegemonya kurabilecek hale gelirlerdi. 1994’de DEP milletvekillerinin parlamentodan ihraç edilmeleri, atılmaları ve bir kısmının hapsedilmeleri ardından bu yol tıkandı. Siyasal alanda bulunmanın sürekli meşruiyeti sorgulandığı için, muhatap alınmadıkları için, sürekli hakkında dava açılan bir parti haline geldikleri için diyalog zemini tahrip edildi. Geldiğimiz noktada bu artık mümkün değil. Çünkü Kürt sorununu PKK’dan bağımsız hatta PKK ile çatışmayı göze alarak, Öcalan’ı bir kenarı itip, Öcalan dışında ondan tamamen bağımsız, referansı Öcalan olmayan, bir siyasal meşruiyet geliştirecek, ne bir imkân, güç, teşebbüs var, ne de bir heves var. Bu nedenle PKK ve Öcalan faktörü masaya yatırılmalıdır.
<<Bu tıkanıklık nasıl açılır?
Bir kere DTP’nin her attığı adımda hakkında PKK propagandası yapmaktan sorgulanır bir parti olmaktan çıkartılması ile mümkündür. DTP, Kürt kimliğini ön plana çıkartarak, iki milyona yakın seçmenin oyunu almış bir parti. Diğer taraftan da PKK’yı artık adı telaffuz edilmeyen ve sadece “terörist başının örgütü”, “terörist örgüt” olarak adlandırmanın ötesinde, siyasi tavırlarıyla, örgütsel faaliyetleriyle, beyanlarıyla mercek altına alan ve yanlışları eleştiren, attığı doğru adımları söylemekten kaçınmayan duruş gerekir. Bu aynı zamanda Öcalan’ı tartışılır kılmak demektir. Bu Öcalan’ın doğrusuna doğru, yanlışına yanlış diyen bir ele alıştır. Mesela niçin Karayılan’ın Kürt halkını 15 Şubat’ta oruç tutmaya çağırdığını sorgulamalıyız. Bu dinsel tınılı kişi kültü ne tür bir siyaset tarzına işaret etmektedir?
<<DTP mecliste grup kurması hangi etmenlerden dolayı değerlendirilemiyor?
Önemli etmen 2001’den sonraki Irak’taki siyasi coğrafyanın değişmesidir. İkincisi Türkiye’nin bir çözüm iradesi, dinamiği, umudu gösteremeyecek kadar statükocu ve kendinden korkan tutumudur. Sorun Türkiye toplumunda bu tür sorunlar gündeme geldiğinde bizi bölecekler fikriyatının bütün canlılığıyla yeniden ortaya çıkmasıdır.
<<AKP’ de çözüme ilişkin bir siyasal irade gözlemleyebiliyor musunuz?
Hayır. AKP’nin amacı, PKK’nın Kuzey Iraktaki operasyonel gücünü kırmak, olabilecek Dağlıca gibi saldırıların zeminin ortadan kaldırmak. İkincisi, kendine yöneltilebilecek olan, PKK karşısında hareket kabiliyeti olmayan, ABD’ye teslim olarak PKK’ya dokunmayan parti suçlamasını bertaraf etmek. Ama bunun ötesinde işi biraz zaman yayarak, esas olarak Kürt sorunu bir din kardeşliği, cemaat üzerinden ve Kürt bölgelerinde ortaya çıkan Kürt burjuvazisini ve eşrafını kendi etrafında toplamak. “En büyük Kürt partisi, Kürtlerin en fazla oy verdiği parti ben olacağım, Kürtleri de ben temsil ederim” inancı bu. Şöyle bir şey düşünebiliriz: AKP’liler eğer Sur belediyesini gelecek seçimlerde kazanırlarsa, bugün Sur belediye başkanının başına iş açan çok dilli belediyecilik uygulamasını kendileri cayır cayır yaparlar. Yargının da sesi şimdiki gibi çıkmaz. Çünkü bunu AKP belediyesi yapıyordur. Sorunu böyle kendi bünyelerinde çözebileceklerine inanıyorlar.
<<Çözümün siyasal iradesi nasıl oluşur?
Çözümün siyasal iradesinin mecliste oluşması gerekir. Mecliste bunu oluşturacak bir güç, bir girişim var mı, bilmiyorum. DTP’liler “PKK’ya terörist de, ondan sonra sus otur” baskısı altındalar. Diğer taraftan, AKP’nin de kendisi dışında bu tür çözümün taşıyıcılarının varlığını ve meşruiyetini kabul etmek gibi bir eğilimi yok. Siyasal alanın sorunlarının taşıyıcısı siyasal aktörler olmadıkları zaman, bu iş aydınlara, STK’lara düştüğü zaman, biraz gönül oyalamak, biraz bir şeyler yapıyormuş gibi yapmak girişimleri dışında anlamlı şeyler ortaya çıkmıyor. STK’ların, aydınların sadece tamamlayıcı bir fonksiyonları olması gerekir.
<<Kürt sorununun çözümünde yurttaşlık tanımı nasıl yapılmalıdır?
Ne kadar inkâr edilse de, Türkiye’de Türk sıfatı sadece vatandaşlığı ifade etmiyor. Vatandaşlığı ifade etmediği için de bunun bir vatandaş kimliğinin yegâne sıfatı olarak kullanılması, kalması bu sorunu çözülmez kılar. Çünkü bugün Türkiye’de siyasal meşruiyet zeminini, egemen toplumsal zihniyet dünyasını belirleyen, “Türk nedir?” sorusuna verilen yanıttır. Vatndaşlığın ötesinde Türk sıfatı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının yalnızca bir kısmının sahip olduğu, diğerlerinin sahip olmadığı bir sıfattır. Dolayısıyla kim Türk’se Türk, kim Kürt’se Kürt olsun, Türklerin elinden Türklüklerini almayalım elbette. Ama anayasada “Türkiye cumhuriyeti yurttaşlarına Türk denir” diye bir tabire ihtiyaç yok. “Türkiye cumhuriyetine yurttaşlık bağı ile bağlı olanlara Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı denir” demek kanımca yeterlidir.
<<Bölgesel, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi modeline nasıl yaklaşmak gerek?
Yerinden yönetime geçilmeli
Biraz evvel söylediğim o tek kimlik, tek vatandaşlık tabirinin ötesinde, merkeziyetçi devlet anlayışının yerini daha fazla yerinden yönetim uygulamalarına bırakması gerekiyor. Bu sadece Kürt sorunu ile ilgili değil, dünyadaki karmaşık iktisadi yapı, çok daha hareketli toplumsal dinamikler karşısında aşırı merkeziyetçi devletlerin hantallıklarının engel olmaya başladıkları bir gerçek. Bu çerçevede daha esnek, daha toplumsal sorunlara yakın yönetim anlayışlarına ihtiyaç var. Her şeyin âdemi merkeziyetçi olması gerekmez, merkezi olması gereken noktalar da vardır. Eğitimde, sağlıkta, kültür politikalarında, çevre koruma politikalarında, istihdam politikalarında, yerinden yönetim modelini tüm Türkiye için uygulamak gerekir. Zaten AB uyum dinamiği çerçevesinde bölgesel politikalar faslında, Türkiye 26 bölge ihdas etti.
Bu çerçevede örneğin Kürtçe dilinde, anadilde eğitim veya bunun bir ikinci dil olarak eğitimi ve diğer taraftan Kürt kültürünü, dilini araştıracak enstitülerin kurulması, Kürdoloji bölümlerinin üniversitelerde oluşması gibi girişimler olmazsa, bu hep boşlukta kalacak bir girişim. Beğenelim veya beğenmeyelim, sınırın ötesinde, federe bir Kürt devleti var. Bu devletin de resmi dillerinden biri Kürtçe. Sınırının öbür tarafında Kürtçenin resmi dil olduğu bir ülkeyiz. Ve o sınırın bu tarafında aynı dili konuşan milyonlarca yurttaşımız olduğu bir ülkeyiz. Bizde liselerde Fransızca, İtalyanca, Almanca, bazı liselerde İspanyolca, belki yakında Çince ve Rusça öğretilirken, hiçbir yerde Kürtçe öğretilmemesi sadece ve sadece bir paranoyak inkâr politikasından başka bir şey demek değildir.
<<2008 yılında barışa daha yakın mıyız?
Şu anda bir dönüm noktasındayız. Bence daha çok aynı yerdeyiz diyorum.2001 ve 2002 ile karşılaştırdığımızda daha geri bir noktadayız. Çünkü orada hala yakın bir çözüm potansiyeli vardır, kullanılmadı. Şimdi o potansiyel daha zayıf, araya Irak’taki gelişmeler de girmiş durumda ve araya yeni bir çatışmanın kanı girmiş durumda. Ama PKK tarafından gelebilecek silahsızlanma, siyasal kanalının önünün açılması önerilerine kulakları tıkayıp, gözleri kapatarak yanıt vermenin de çözüm olmadığını toplumda giderek daha fazla anlaşılıyor.