27 Eylül 2007 Bu Yazı Azadiya Welat’ta gazetesinin Türkçe eki olarak yayınlanan Gündem’in 27 Eylül 2007 günü yayınlanmıştır.
Mecliste, DTP’nin grup kurması, demokratik çözüm isteyenler tarafından bir şans olarak görüldü. Soruna çözüm arayışlarının parlamenter zemine çekilmesi yeni çatışmaların, ölümlerin, sosyal, ekonomik ve kültürel tahribatın önüne geçilmesi sonucu doğuracaktı. Ancak 2 ay gibi kısa sürede olup-bitene göz attığımızda gerilimin yeniden tırmandığını görüyoruz. DEP’li milletvekillerinin başına gelenler hatırlandıkça da kaygılar çoğalıyor.
Yaşananlara baktığımızda iki şeyi netçe görmek mümkündür. Bunlardan birincisi DTP, 22 Temmuzda istediği sonucu alamamasının yarattığı politik ve örgütsel sorunları aşarak bir yol haritası oluşturamadığı görülüyor. Bu kolay olabilecek bir şeyde değil. Kürt hareketinin derinlikli sorunlarını, kısa sürede aşması/çözmesi beklemek doğru bir yaklaşım olamaz. 1999 sonrası oluşan yarığın kapanması zaman alacağa benziyor. Tamda bu nedenlerle, DTP’ ye yönelik ayrımcı, dışlayıcı politikalar yerine, DTP’nin mecliste varlığını hissettirmesi, sorunların konuşulmaya, çözülmeye başlaması Kürt yurttaşların yönlerini Ankara’ya dönmesine yol açacaktır.
İkincisi ise, devlet bürokrasisinin ve yöneticilerinin, bugüne kadar izlenen siyasete, bağlılıklarını ısrarla sürdürmeleridir. Bunun bir uzantısı olarak ta AKP, mecliste DTP’ ye karşı bir “sıkıştırma” siyaseti izlemekte. Hâkim medyanın ve kimi sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla sokaktaki “linç girişimleri” adeta meclise taşınıyor. Bu tablo DEP’li vekillerin sonlarını hatırlatınca da Kürt sorununun demokratik zeminlerde çözümüne ilişkin beklentiler yok oluyor.
22 Temmuz seçimleri göstermiştir ki, DTP çizgisi ciddi oy kaybetmekte. Bunun nedeni çözümlenmeden, yeni döneme ilişkin Kürt politikasının doğru temele oturması mümkün değildir. Bu AKP içinde geçerlidir. Çatışma sürecinin yorgun düşürdüğü Kürt insanı, DTP’yi çözüm gücü olarak görmemeye başladı. Bunda DTP’nin izlemiş olduğu politikaların payı olduğu kadar, DTP’nin demokratik zeminde siyaset yapmasına çıkarılan manilerin ağırlığı da söz konusudur. Kürt oylarının AKP’ye kaymasının esas nedeni ise, AKP’nin resmi ideolojiyle ve devletin Kürt politikasıyla mesafeli olarak algılaması, çözüm gücü olabilecek potansiyel olarak görülmesi ve bölgeye dönük sosyal politikalarındır. Özelliklede seçim döneminde CHP, MHP gibi partilerin Güneye operasyon yapılmasını isteyen saldırgan, aşağılayıcı politik yaklaşımları karşısında, AKP’nin bir tür top çeviren siyaseti Kürtlerde bir parçada olsun destek gördü. Son günlerde basına yansıyan AKP’nin, seçim döneminde Mehmet Metiner’i Barzani’ye gönderdiği ve Barzani’nin desteğini aldığı gibi iddiaları da seçim sonuçlarını değerlendirirken yabana atmamak gerekir. Ayrıca unutmamak gerekir ki, son 2 yıldır bölgede Hizbullah’ın ciddi ölçüde yeniden toparlanması AKP oyu olarak sonuç vermiştir.
AKP, Kürt sorununu halletmeyi bölgede seçimlerden birinci parti olarak çıkma ve DTP’nin bileğini bükme politikasının sonucunu almış durumda. Ancak AKP, bütün Kürt yurttaşların oylarını alsa bile, bu Kürt gerçeğini değiştirmeye, Kürt sorununu çözmeye yetmez. Nitekim 60.Hükümet programında sorunu, aynı 59.Hükümet programındaki gibi güvenlik sorununa indirgeyerek bunu göstermiştir. Bu nedenle DTP grup Başkanı Ahmet Türk’ün “AKP’ye Kürtlerin emanet oylarının değerini bilin” açıklamasına Başbakan hiddetleneceğine anlamaya çalışmalıdır.
Başbakan, DTP’ye karşı izlediği “sıkıştırma” politikasının doğuracağı tehlikeli sonucun ya farkında değil ya da bunu tercih etmektedir. Her iki durum da Başbakanın 22 Temmuz seçim sonuçlarının sarhoşluğundan kurtulamadığını göstermektedir. Kürt vekillerine karşı ayrımcı, dışlayıcı politikalarla döşenmiş bir yolun sonunda büyük bir uçurum vardır. Buradan bu kez sadece Kürtler değil, bütün bir Türkiye yuvarlanır. Hiç kuşkusuz Başbakan da kendisini kurtaramaz. Türkiye DEP milletvekillerin meclisten yaka paça atılması vakasını bir daha kaldıracak durumda değildir. Ayrımcılığın, dışlamanın, ırkçılığın sonu büyük bir felaketin taşlarını döşemektir. Kürt sorununda aralanmış kapı kapatma girişimleri Kürt sorununu çözümsüz kılacağı gibi Türkiye’yi çürütürde.
Başbakan uzun dönemdir DTP’yi, PKK konusunda sıkıştırma taktiği izlemektedir. Geçmişte, DTP’nin görüşme talebine “önce terör örgütüne tutum al” yanıtı ver dediği gibi, Ahmet Türk’ün, 60. AKP hükümet programına dönük eleştirisine yine “herkesin terör örgütü dediğine terör örgütü deyin” çağrısıyla yanıt verdi. Kürt sorununun bir gerçeği olan PKK konusunda, DTP’yi sıkıştırma taktiği, gerçek anlamda kışkırtıcılıktır. DTP’lileri şoven, saldırgan güçlere hedef göstermekte ısrar etmektir. Başbakan, gerçekleşme ihtimali olmayan bir talebi dillendirerek Kürt sorununun çözümünü yokuşa sürmektedir.
DTP’yi sıkıştırma taktiğinin bir parçası olarak, AKP bütün gücüyle Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’ e karşı topyekûn taarruz başlatmış durumda. Başbakanın gecen dönemde hedef tahtasına koyduğu Baydemir’e karşı tutumunun esas nedeni, Kürt hareketinin, Kürtleri temsil gücünü ortadan kaldırmaktır. Kürt hareketi, temsil gücünü önce Kürtlerin kimlik mücadelesi içersinde elde etti; sonra yerel yönetim ve nihayet parlamenter seçimlerde pekiştirdi. Sanıyorum AKP bunun ayrımında değil. O nedenle AKP’nin Diyarbakır’ı düşürme politikası sorunu daha fazla kronikleştirecektir.
AKP’nin, DTP’yi “sıkıştırma” politikası, Kürtleri demokratik siyasal zeminlerin dışına itmek amacı gütmektedir. Kürt hareketi de, bu stratejinin karşısına demokratik zeminlerdeki özneyi (DTP’yi), güçlendirme, yetkinleştirme ve bir dönem mecliste tutunma taktiğini geliştirebildiği ölçüde, Kürt sorunda etkin bir özne konumuna kavuşabilir ve emanet oyların yuvaya dönmesini hızlandırabilir. Bugün buna ihtiyaç var. Aksi durumda, yarılmanın derinleşmesi, çözülmenin hızlanması, Türk/Kürt milliyetçisi güçlerin gelişimin önünü açacaktır.
Bu sadece Kürt hareketin sorunu değil ve tek başına başarabileceği bir şey de değil. Sol siyasal güçler, Kürt hareketiyle ilişkisinde, dayanışmasında bu stratejinin hayata geçirilmesini merkeze alan bir yol haritasına sahip olmak durumundalar. Daha açık ifadeyle meclise taşınmış olan “barışın” muhatabı olacak DTP’nin, Kürt sorununun demokratik, siyasal öznesi olarak görevini yerine getirmesi için, bağımsız sol özneler rol üstlenilmelidir. Kürt hareketiyle bu strateji zayıflatan her türden ilişki, dayanışma taktik ve stratejiler sorununu çürüten işlevi görecektir.
Bu Yazı Azadiya Welat’ta gazetesinin Türkçe eki olarak yayınlanan Gündem’in 27 Eylül 2007 günü yayınlanmıştır.