Mustafa Kahya 27 Ekim 2006 tarihli Gündem’deki “Normalleşme” ve “İnisiyatif” başlıklı yazısında “ateşkes sonrası ilk adım normalleşmenin sağlanmasıdır” yaklaşımını eleştirdi. Ateşkes sonrası katıldığım toplantılarda bu yaklaşım kapsamında konuşmalar yaptım. 12 Ekim 2006 tarihli Birgün gazetesinin forum sayfasında “Silah Kullanmayana Silah Kullanma” başlık yazımda bu yaklaşımı açmaya çalıştım. Sözünü ettiğim yazıyı okuyanların normalleşme yaklaşımımı açıklanmaya çalıştığım bölümünün başlığının “Şimdi Daha Fazla Çapa Gerek” olduğu sanırım gözlerinden kaçmamıştır. Kâhya’nın yazısı vesilesiyle ateşkes sürecinin kalıcılaşması, Kürt sorununun demokratik zeminlerde çözüm sürecine girilebilmesi için atılması gereken, öncelikli adımlar konusundaki görüşlerimizi bir kez daha ifade etmeye çalışacağım.
Kelimeleri yalnızca sözlüklerdeki dar anlamıyla değil de, kullanıldığı konjektürde, ona yüklenen anlamla ele almak gerek. Kürt sorunun çözümü ya da barış ile demokratik zeminlerde çözüm yollarını aramayı ayrıştırmak gerekir. Tartıştığımız esas olarak ikincisidir. Öncelikle Kürt sorunun çözüm mücadelesinin demokratik siyasal zeminlere çekilmesinin yolunu bulmalıyız, bunun mücadelesini vermeliyiz. Diyalog Gerek
Normalleşme sürecinin önü ancak, Kürt sorunun birincil elden muhataplarıyla açık diyalog ile açılabilir. Sözünü ettiğim yazımda da belirtim gibi, bunun için DTP ve seçilmiş yerel yöneticiler önemli işlev görebilir. Daha açıkçası bugün bunun adresi DTP’dir. Bir süre önce hükümet partisi AKP ile görüşmek için DTP’nin yapmış olduğu başvuruya başbakanın “önce terör örgütü ile aralarına mesafe koysunlar” sözlerini hatırladığımızda normalleşmenin aynı zamanda diyalog sürecin başlatılması çağrısı olduğu açık olsa gerek. Yani ateşkes sürecin kalıcılaşması ve gelişmesi için hükümetin ya da hükümet partisi AKP, DTP ile diyaloga geçmelidir. Hiçbir toplumsal sorun o sorunun çözümü için mücadele eden toplumsal güçlerle doğrudan veya dolaylı ilişki geliştirmeden kalıcı çözüme kavuşturulamaz.
Yine bu çerçevede normalleşme yaklaşımı yurttaşlarının veya seçmelerinin siyasal talepleri ve sorunları için ağzını açan bölge belediye başkanlarına karşı ayrımcı tutumla tasfiye ve dışlama yaklaşımı yerine bölge belediyelerine pozitif ayrımcılık uygulanması çağrısıdır. Son bir yıldır izlen egemen siyasetin esası toplumsal gerilimi artırmaya dönük olduğu çok açık değimli? Ateşkes sonrası Başbakanın açıklamasına karşı komutanlarının “ tek bir terörist dahi olsa operasyonlar devam edecek” açıklamaları süreci geren ve çatışmada ısrar etme yaklaşımı yanında, siyasi iradenin üzerine açıktan çıkıyorum açıklaması değimlidir? Buna karşı önce askerlerin siyasi iradenin komutasına girmesini istemektir normalleşme yaklaşımı. Yani operasyonların Başbakanın tabiriyle ateşkes süreciyle birlikte “gereksiz ve anlamsız hale gelen operasyonların” durdurulması demektir. Başbakanın dediği gibi değil de askerlerin isteği doğrultusunda operasyonların sürmesi demek yürürlüğe konulan ateşkes kararının kaldırılması için çapa sarf etmek demektir. Bunun daha öncekilere benzer bir çatışma sürecinin başlamasıyla sınırlı bir gelişme olmayacağı da çok açık olsa gerek. Bu etnik kavganın ve çatışmanın en üst düzeye çıkma ihtimalinin yüksek olduğu bir dönem olacaktır. Tabi ki bununla da sınırlı bir gelişme olmayacaktır. Askerlerin toplumsal ve siyasal yaşamdaki yerlerinin ve rollerinin pekiştiği bir gelişme olacaktır.
Ateşkes kararının iptal edilmesi, savaş konusunda devlet içinden var olan ve Mehmet Ağar’ın son açıklamalarıyla daha da su yüzüne çıkan arayış ve ayrışmada inisiyatifin bir kez daha imhadan ve inkârdan yana olan güçlerin eline geçmesi, onların üstünlük kazanması sonucunun doğması demek olacaktır. Bu nedenle zaman geçirmeksizin kuvvet komutanların Başbakanın sözlerinin gereğini yerine getirilmeleri normalleşme ve ateşkesin kalıcı hale gelmesi için atılacak en önemli adım olacaktır.
Linç Kültürüne Hayır!
Son iki yıldır Kürt sorunu etrafından gerilimi artıran en önemli gelişmelerde biri de 1 Haziran 2004 yürürlüğe konulan kişiye özel yasa oldu. Bu yasa ile Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla ve ailesi ile görüşmesi keyfiyete terk edildi. Bütün dünyada hükümlü ve tutukluların sahip olduğu en doğal haklar çoğu kez devlet içindeki çatışmaların, gerilimlerin ya da devlet kurumlarının keyfiyetine göre kullanılabilir oldu. Sürecin daha fazla tehlikeye sokulması istenmiyorsa bu duruma son verilmelidir. En azından her hükümlünün sahip olduğu hakları Öcalan’da kullanabilmeli, tahrik edici tutumlara son verilmelidir.
Normalleşme için yapılması gerekenlerde biride, AKP hükümetin son bir yıldır yaygınlaşan linç kültürünü, saldırgan Türk milliyetçiliğini ve ayrımcılığı okşayan, teşvik eden tutumları terk etmesidir. Hiçbir siyasal iktidar, milliyetçi yarışında saf tutarak etnik temelli sorunun konusunda demokratik çözümün zeminlerini ve olanaklarını geliştiremez. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Kürt yurttaşları linç etmeye dönük saldırıları “ sade vatandaşların sabrının taşması” olarak yorumlayan bir hükümet üyesinin olduğu yerde, hiç kimseden hükümetin iyi niyetine ve sorunun çözümü isteği içinde olduğuna inanması beklenemez. AKP hükümeti, bunlara karşı açık, net tutum almadan kendisinin dahi sağlam yolda yürüyüşü sağlayamaz. Çünkü yükselen bu milliyetçi histeri ve linçi kültür toplumda yarattığı derin tahribat değişim isteği içinde olan her türden yaklaşımı boğar. Bu gün gelir AKP’yi de bulur.
Kısacası normalleşme için sadece operasyonların durmasını yeterli değildir. Aynı zamanda muhataplarıyla diyalogun zeminleri geliştirilmelidir. Ateşkesin kalıcılaşması ve demokratik çözüm sürecinin inşası için gerekli olan toplumsal atmosferin ve duyarlığın oluşması için siyasi iradenin sorumluluklarının zaman geçirmeden yerine geçirmelidir. Demokratik çözümden yana olan bütün güçlerin bu süreçte inisiyatif ortaya koyan DTP’nin iradesinin daha güçlü, etkin, çözücü gelişmesi için elini taşın altına koymalı, daha fazla çaba göstermelidir. Ele geçirilen inisiyatifi ancak böyle geliştirebilirler.
2 Kasım 2006 Gündem Gazetesi