ABD Koordinatörlünde Çözüm

 30 Ağustos 2006 BİRGün Gazetesi

Kürt sorununda birkaç aydır yazılı ve görsel medyada izlediğimiz filmi son 10 yıldır kaçıncı kez izledik hatırlamıyorum. ABD ile işbirliği içersinde PKK’yı “dağdan indirme” ya da “Kandil’e operasyon”dan söz ediyorum.  Kürt sorununu asayiş önlemlerine ya da “terörle” mücadeleye indirgeyerek halletme siyaseti daha önce ne sonuçlar doğurduysa şimdi de en fazla aynı sonucu doğuracağını göremeyerek Türkiye 21. yüzyılın dünyasında ve Ortadoğu’sunda bugünkünden farklı nasıl yer edinebilir?

 

AKP,  yakın tarihte olup bitenlerden bile ders çıkaramayacak kadar siyasi basireti bağlanmış bir parti olarak Türkiye’ye hükümet etmeye çalışıyor. Daha önceki hükümetler nasıl Kürt sorununu halletmeyi Abdullah Öcalan’ın, Semdin Sakık’ın, Osman Öcalan’ın yakalanması sorununa indirgediyse, AKP’de Murat Karayılan’ın, Cemil Bayık’ın, Duran Kalkan’ın yakalanmasına indirgemiş durumda. AKP’nin bu süreçte ne derece yanlış hesaplar yaptığını gösteren başka bir gelişme ise seçim barajları konusunda açmış olduğu tartışma olsa gerek. Kürtleri demokratik siyaset zeminlerinin dışına atma ya da etkisiz kılma arayışları hangi yaraya merhem olabileceğini yaşanmış bunca deneyden  sonra kestirmek zor değil.

 

AKP, Kürt sorununun halledilmesini Kandil’e operasyon yapmaya ve Kürtlerin TBMM’ne girmelerini engellemeye indirgemiş durumda. Bunu ABD’nin Yeni Ortadoğu Projesinin ortağı olarak, ABD’nin koordinatörlüğünde, Talabani ve Barzani ile işbirliği içinde yapma arayışı içinde. Ama tam anlamıyla bir yol haritası çıkarılmış durumda değil. Türkiye ABD planının nasıl işleyeceğine ve sonuçlarının ne olabileceğinden çok emin olmadığı için kamuoyunda temkinli davranıyor hissiyatı uyandırmaya çalışıyor.

 

ABD, Ortadoğu’da kendi projesine en yatkın kesim olarak Kürtleri görüyor ve onları gözeterek Ortadoğu politikasını şekillendiriyor. Yani ABD, bölge politikasını Kürtlerle barışık yürütüyor. Türkiye ise kendi Kürtüyle kavga içinde Ortadoğu’da güç olmaya, rol üstlenmeye çalışıyor.

 

Özgürel’in Önerleri

AKP’nin Kürt sorununda ABD’ye endeksli “çözüm” siyasetine karşı, toplumun değişik kesimleri sorunun demokratik siyasal zeminde çözüm için öneriler yapmakta. Bu konuda son günlerin en cesaretli çıkışını milliyetçi geçmişi ve görüşleriyle bilinen Radikal gazetesi yazarı Avni Özgürel yaptı. “Tuzağın eşiğinde Türkiye” başlıklı 16 Ağustos 2006 tarihli yazısında çözüm önerilerini  yazdı. Avni Özgürel yazısında Türkiye’nin  ABD patentli  Talabani  – Barzani işbirliğine  dayalı çözüm arayışını terk etmesini, kendi Kürdüyle barışma siyasetinin geliştirilmesini önermektedir. Özgürel’in önersi şöyle:“…İlk radikal adım Öcalan’la varılacak  kapsamlı bir mutabakattır. Bu mutabakatın bir ayağı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na  tartışmasız  saygı taahhüdüne mukabil Kürt asıllı vatandaşların mukabil Kürt asıllı vatandaşlara bireysel kültürel hakların tamamının  eksiksiz  şekilde  sağlanacağı  taahhüdüdür. Diğer ayağı ise  şiddet eylemlerinin son bulması, örgüt saflarındaki herkesin Türkiye’ye dönmesinin sağlanmasıdır.. Yeter mi, hayır. Buna bağlı olarak atılacak ikinci adım terör suçlarını kapsayacak bir genel af çıkarılmasıdır…Bunun Öcalan’la ilgili yanı düzenlemenin onun tarafından benimsenmesidir. Cezasını ortadan kaldırmayan, ama İmralı yerine tecrit şartlarını kaldıran, kendisinin bulacağı bir yerde denetim açısından çevresi boş bir arazı düşünülebilir-ikamet zorunluluğuna dayalı bir infaz düşünülebilir… Ardından genel seçim için konulmuş ülke barajının düşürülüp parlamentoda temsil imkânının sağlanması gerekir. Son on yılda yaşananlardan herkese bu arada Kürtlere de her halde nelerin olmayacağını öğretmiş olmalıdır. Bu da yetmez Türkiye en büyük eğitim ve yatırım paketi hazırlayarak kamu kaynaklarını bölgeye akıtmalıdır…”

 

Bu öneriyi esas önemli kılan savaşçı şahinlerin sesinin yükseldiği bir dönemde demokratik çözüm arayışının anlamlı bir yerden gelmesidir. Avni Özgürel’in önerisini dayandırdığı gerekçelere, arka plana ilişkin ya da önerilerin içeriğine ilişkin itirazlarımız olabilir. Örneğin niçin bireysel haklar kolektif haklar olarak tanımlanmıyor gibi. Ancak bu tartışmayı öneri paketinin esas yönelimini benimsediğimizde yapmak anlamlı ve ilerletici olabilir. Bu da yine Avni Özgürel’in yazısının başında belirttiği iki seçenekten birincisi olan bu “kistik unsurdan” kurtulmak ve Güneydoğu’dan vazgeçmek seçeneği yerine yine Özgürel’in yaptığı tercih gibi demokratik ve özgür bir biçimde birarada yaşamanın olanaklarını yaratmayı tercih etmekle olur. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül gibi “Yüzyıllardır birlikte huzur içinde yaşaya geldiğimizi, tek sorunun PKK’nın ektiği nifak tohumları” olarak görmeye devam edildiği sürece bugüne kadar yapılanlardan başka bir şey yapmaya gerek olmadığı gibi süreç hızla bu kez Kürtlere dönük ikinci tehcir projesinin geliştirilmesine doğru gider.

 

Özgürel’in dediği gibi iki seçenek var. AKP’nin atmayı planladığı ya da aklından geçirdiği adımların eşit, özgür yurttaşlar olarak demokratik bir ülkede birarada yaşamın zeminlerini daha fazla tahrip edeceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Buna karşı Kürt sorunun demokratik çözümünden yana olan siyasal güçler, emek örgütleri, aydınlar, sivil toplum örgütleri öncelikle Özgürel’in önerdiği gibi sorunu “aracısız konuşmanın” “esas sahibiyle” konuşmanın imkânlarını zorlanmalı, birarada yaşamın olanak ve zeminlerini geliştirecek demokratik açılımlar için güçlü bir irade ve mücadele hattı oluşturmanın zaruretini görmeliler. Aksi halde yapılan anlamlı öneriler ciddi yankı bulmadığı gibi her gün yaklaşan felaket de önlenemez hale gelebilir.