19 Nisan 2006 BirGün Gazetesi
Bu süreçte tutuklanan ve gözaltına alınan çocukların sistematik işkenceden geçirilmiş olunması önemsenmediği gibi ölen insanların arasında 3 ile 9 yaş arasında altın çocuğun varlığı hatta ölenlerden 4 kişinin gaz bombası tüfeğinden çıkan metal parçalarla ölmesi üzerinden hiç durulmaması ve önemsenmemesinin bedelinin nasıl ödeyeceğimizin farkında mıyız? Bütün bunların sorumluları hakkında aynı Şemdinli‘de olduğu gibi soruşturma açılmasına bile gerek duyulmamasının Kürt yurttaşlarının adalet duygusunu nasıl zedelediğini hiç düşündük mü?
Ama esas sorun bütün bunlara karşı AKP’nin açtığı bu kampanyaya medyanın, yazarların hemen hızla katılmasıdır. Ve bir tür linç kampanyası başlatılmasıdır Hadi bu ülkenin yöneticileri bu oyunun toplumda yaratacağı derin ayrışmayı dikkate almıyor, peki ya Kürtlerle birlikte mitingler yapanlar, aynı apartmanda oturanlar, aynı tezgâhta makine başında çalışanlar, aynı sınıfta ders yapanlar nasıl oluyor da birlikte yaşamımızın parçalanmaya çalışıldığının farkına varamıyoruz? Hangi duygu ve düşünce Filistin askerine taş atan çocuğa büyük bir sempati ve sevecenlikle yaklaşmamızı sağlıyor da, yoksul, işsiz Kürt bebelerini TV kanallarında gördüğümüzde “terörist” görmüşçesine büyük bir hayret içinde bakabiliyoruz. Sorunu çözümsüz kılan ötekileştirme ve hukuk tanımama siyasetidir.
Böyle davrandığımız sürece nasıl K.Mustafapaşa’da patlatılan kör bombaya, Bağcılardaki eylemine tavır alacağız? Kasımpaşa’da yakılmak istenen benzin istasyonun yakılması gibi eyleminin önüne geçme cesaretini nasıl bulacağız? Yani Kürtleri ve hareketi anlamaya çalışmadan, onlara hiçbir güven duymadan, yanlışlarını yüksek sesle dillendirmeden, güçlü bir dayanışma geliştirmeden kardeşleşme nasıl mümkün olacak? Bu ülkede eşit ve özgür yurttaşlar olarak birlikte yaşamı nasıl gerçekleştireceğiz. ?
Sorunun Çözümünün Muhatabı Hükümettir
AKP hükümeti 2 yıllı aşkın bir zaman Kürt sorunun çözümü konusunda tek bir söz söylemeden adeta böyle bir sorun yokmuş gibi davrandıktan sona 2005 ‘in Ağustos’unda Başbakan “Kürt sorunu benimde sorunum, diğer sorunlar gibi demokratikleşme temelinde çözeceğiz “ sözleriyle başlattığı yeni dönemde sürekli yeni mazeretler ileri sürmekte olup bugüne kadar tek bir adım dahi atmamıştır.
Sivil toplum örgütlerini, hükümeti yeteri kadar desteklememekle, parlamento içi muhalefeti ayak bağı olmakla suçlayarak ve PKK’nın izlediği siyaseti gerekçe yaparak çözümsüzlüğün sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışmaktadır.
Toplumsal gerilim ve çatışmayı artırıcı, bir arada, eşit, özgür ve demokratik yaşamı zorlaştırıcı tutumlar sergilemektedir. Bu yol çıkmaz yoldur. İnkâr ve şiddete dayalı ezilenlerin mücadelesini engelleme politikalarının sonuça ulaşmasının mümkün olmadığı tarih öğretmekte. Aksine politikalarda direnmenin büyük fırtınaların kopmasının habercisi olduğu göstermektedir. Türkiye’nin yaşadığı önemli sorunların Kürt sorunun çözülememiş olmasının rolü büyüktür. Bu görülmeden sorunun çözümü için gerçek adımların atılmaz. Hükümet sorunun demokratik zeminlerde çözümünün iradesini oluşturamadığı ve kendi sınırlarına dayandığı için eski tarza yönelmeyi kolay yol olarak görmekte. Ama hiçbir gerekçe sorumluluk mevkisinde bulunanları kendi sorumluluklarından kurtulmaz.
Hiçbir şey demokratik haklarının sınırlanmasının, insanlarının demokratik zeminlerde siyaset yapmasının önünün tıkanması için bahane olarak ileri sürülemez.
Sorumluluk hükümettedir. Hükümet açık ve net biçimde eşit ve özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşamanın programını ortaya koyarak hükümet olma sorumluluğunu yerine getirdiği ölçüde toplumdan destek isteme hakkına sahip olabilir.